HESA'dan Davutoğlu'na hak ve evrensel değerlere saygılı olma çağrısı

HESA'dan Davutoğlu'na hak ve evrensel değerlere saygılı olma çağrısı
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Cerrah, yeni hükümetin de Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu'ndan 'hukukun üstünlüğü', 'insan hakları', 'mülkiyet hakkı', 'özel teşebbüs hürriyeti', 'ifade özgürlüğü' ve 'haber alma hakkı' gibi Anayasal hak ve evrensel değerlere saygılı olmasını beklediklerini söyledi.

İbrahim Cerrah, "Başbakan'ı 'cadı avı' uygulamalarına artık bir son vererek hukukun üstünlüğü ilkesine uygun icraatlar yapmaya ve hukuk devletini tesis etmeye davet ediyoruz. Kısaca, kendisinden 'kırmızı çizgi' vurgusuyla vermiş olduğu ve zaten hukuk devleti olmanın gereği olan tüm sözlerini tutmasını bekliyoruz." dedi.

"BAŞBAKAN'IN VERDİĞİ SÖZLERİN ARKASINDA DURAMADIĞI GÖRÜLMEKTEDİR"

Prof. Cerrah, 'Türkiye'de mülkiyet hakkının ihlali, medyaya baskı ve sansür' başlığı altında yaptığı açıklamada, AK Parti'nin 1 Kasım 2015 genel seçiminde de yüzde 49,5 oy alarak galibiyetle çıktığını hatırlatarak, "Ancak Başbakan'ın 'hukukun üstünlüğü' ve 'medya özgürlüğü' gibi konularda seçim öncesi ve sonrasında yaptığı açıklamalar ve verdiği sözlerin arkasında duramadığı görülmektedir. Özellikle 'düşünce ve ifade özgürlüğü' gibi hakların kullanımını sağlayan ve demokratik yaşamın temel unsuru ve çok sesliliğin temsilcisi olan özgür medya üzerindeki baskılar giderek artmaktadır. Başbakan'ın bu konularda yaptığı ısrarlı ve 'kırmızı çizgi' vurgulu açıklamalara rağmen ülkede hala hukuk ihlal edilerek 'cadı avı' yürütülmektedir. Özel şirket ve medya kuruluşlarına 'kayyum' atama görüntüsü altında el konulmaktadır." ifadelerini kullandı.

Son genel seçimin iktidar lehine haksız bir rekabet ortamında yapıldığının bir gerçek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr Cerrah, şöyle devam etti: "Bu süreçte siyasi iktidar başta TRT gibi devlet televizyonları ve yandaş medya olmak üzere tüm devlet imkânlarını kendi propagandası için kullanmıştır. Devlet televizyonlarında ve havuz medyasında muhalefet partilerine 'olumsuz ayrımcılık' yapılmış ve yeterince yer verilmemiştir.
Medyaya baskı ve sansür uygulandığı ve muhalefetin yeterince kendisini topluma anlatma imkânları sınırlanarak gidilen böyle bir seçimin sonuçlarının 'meşruiyeti' tartışmaya açıktır. Ancak, seçimin meşruiyetini zedeleyen şeyler sadece oy kullanma anında 'mükerrer oy', veya 'oy sayımında' yapılması muhtemel hilelerle sınırlı da değildir. İlk olarak, seçim süreci 'adil ve dürüst' bir şekilde yürütülmemiştir. İkinci olarak, toplum 7 Haziran seçiminden hemen sonra yaşanan terör eylemleriyle ve doğrudan veya dolaylı olarak baskı altına alınmış ve özgür iradesi ile oy kullanamamıştır. Üçüncü olarak, vatandaşların oyu seçimden hemen önce yardım adı altında dağıtılan yiyecek ve para gibi rüşvetler ile satın alınmıştır. Toplumda yaygın olan bu düşünceyi doğrulayan bilgi ve görüntüler medyada yer almıştır. Kısacası, sandıktan çıkan yüzde 49,5 oyun oraya nasıl girdiği de seçimin meşruiyetini etkileyen unsurlar arasındadır."

"AK PARTİ İKTİDARINDA BİR PANİK VE KORKU TAVRI GÖRÜLÜYOR"

Öte yandan seçimden yüzde 49,5 oy alarak çıkmış olan AK Parti iktidarında bir panik ve korku tavrı görüldüğü tespitini aktaran Cerrah, seçimden önce medya üzerinde var olan baskıların seçim sonrasında daha da artarak devam etmesinin bu korkuyu teyit ettiğini kaydetti.

Prof. İbrahim Cerrah açıklamasını şöyle sürdürdü: "Seçimden yüzde 49,5 oy alarak çıkmış olan siyasi iktidar adeta bazı şeylerin ortaya çıkacağı endişesini taşır gibi bir korku içerisinde olup özgür medya üzerindeki baskı ve sansürü artırmaktadır. Oysa 'ayrımcılık' ve 'sansür', Anayasa'ya aykırı olduğu gibi bu şartlarda yapılan bir seçimin de meşruiyetine gölge düşürür. Bu süreçte Anayasal teminat altında olan 'mülkiyet hakkı', 'teşebbüs hürriyeti', 'ifade özgürlüğü', 'basın özgürlüğü' ve 'haber alma özgürlüğü' gibi temel insani ve demokratik haklar açıkça ihlal edilmiştir. Adeta 'güç sarhoşu' olmuş siyasi iktidarın hiçbir Anayasal hak, evrensel değer, hukuki ve ahlaki değeri tanımadan medya üzerinde baskı kurulmuştur."

Cerrah, ilk olarak siyasi iktidar seçim öncesinde muhalif medya üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak baskı ve sansür uyguladığını dile getirerek, Anayasal bir hak olan 'mülkiyet hakkı' ihlal edilerek seçimden birkaç gün önce Koza-İpek Grubu'na ait TV, gazete ve şirketlere hukuka aykırı bir şekilde el konulduğunu, TV ve medya organlarına sansür uygulanmasının aynı zamanda vatandaşların yine Anayasal bir hak olan haber alma hürriyetinin de ihlali olduğunu hatırlattı.

Cerrah şöyle devam etti: "İkinci olarak, siyasi iktidar hukuk ve medya özgürlüğü konusunda bizzat Başbakan tarafından verilmiş olan sözlere rağmen seçimden hemen sonra Samanyolu Medya Grubu'na ait 13 TV ve radyo kanalını karartarak sansür uygulamıştır. Başbakan Davutoğlu'nun söz ve vaatleri ile eylemleri arasında büyük bir çelişki olduğu görülmektedir. Topluma açıkça verdiği sözlerin arkasında durmayan Başbakan adeta bir baskı altında olduğu izlenimi vermektedir. Bir medya grubuna ait 13 TV ve radyo kanalının hukuka aykırı şekilde 'karartılması' Anayasa'nın teminatı altında olan 'haber alma özgürlüğüne' vurulmuş bir darbedir.
Üçüncü olarak, 18 Kasım 2015 tarihinde bünyesinde 20'den fazla şirketi barındıran Kaynak Holding'e hiçbir hukuki ve meşru gerekçe olmaksızın, sadece siyasi saiklerle el konulmuştur. Bünyesinde basılı yayın organları da olan Kaynak Holding'e yapılan hukuka aykırı el koyma işlemi ile hem Anayasal bir hak olan 'mülkiyet hakkı' hem de toplumun 'bilgi edinme ve haber alma özgürlüğü' hakkı çiğnenmiştir.
Kısacası, Başbakan bir yandan 'Basın özgürlüğü kırmızı çizgimizdir' gibi açıklamalar yaparken aynı gün ve saatlerde toplam 15 TV kanalına el konulmuş ve bir kısmı karartılmış, 2 gazeteye el konularak susturulmuştur. Aynı zamanda birçok televizyoncu ve gazeteci yapmış oldukları haberlerden dolayı ya tutuklanmış ya da soruşturmaya konu edilmiştir."

HESA'DAN BAŞBAKAN'A ÇAĞRI

HESA Başkanı Prof. Dr. İbrahim Cerrah 17-25 Aralık sonrası rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ile meşruiyeti şaibeli hale gelmiş siyasi iktidarın Anayasa'yı ihlal ederek hukuku rafa kaldırdığı görüldüğüne vurgu yaptı. Bağımsız olması gereken yargının, siyasallaştırılarak iktidar partisinin baskı ve intikam aracına dönüştüğünü belirten Cerrah, Başbakan'a şu çağrıda bulundu: "Siyasi iktidarı eleştiren ve baskılara boyun eğmeyen medya ve özel teşebbüs kurumlarına birer birer el konularak susturulmuştur. Bugün gelinen nokta itibarıyla Türkiye artık bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşmıştır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA) kurumu olarak siyasi iktidarı bir kez daha 'hukukun üstünlüğü' ilkesini hatırlatıyor ve yasalar ile koruma altında olan 'mülkiyet hakkı' ve 'haber alma özgürlüğü' gibi haklara saygılı olup, özgür medya üzerinde kurulan baskı ve sansürü kaldırmasını bekliyoruz.
HESA kurumu olarak Sayın Başbakan Davutoğlu'nun 'hukukun üstünlüğü', 'insan hakları', 'mülkiyet hakkı', 'özel teşebbüs hürriyeti', 'ifade özgürlüğü' ve 'haber alma hakkı' gibi Anayasal hak ve evrensel değerlere saygılı olmasını bekliyoruz. Başbakan'ı 'cadı avı' uygulamalarına artık bir son vererek hukukun üstünlüğü ilkesine uygun icraatlar yapmaya ve hukuk devletini tesis etmeye davet ediyoruz. Kısaca, kendisinden 'kırmızı çizgi' vurgusuyla vermiş olduğu ve zaten hukuk devleti olmanın gereği olan tüm sözlerini tutmasını bekliyoruz." CİHAN
25 Kasım 2015 10:03
DİĞER HABERLER