Bingöl'de 10 askerin şehit olmasıyla sonuçlanan hain saldırı, 19 yıl önce yüreklere düşen ateşi de yeniden körükledi.
1993 yılında, yine aynı bölgede, tıpkı bugün olduğu gibi sivil ve silahsız askerler hedef alınmış ve 33 asker şehit edilmişti.
O SALDIRI NASIL GERÇEKLEŞMİŞTİ?
19 yıl önce meydana gelen saldırıda, sivil ve silahsız olan izinli askerler, Malatya'dan iki sivil minibüse binmişlerdi ve kendilerine eşlik edecek tek bir askeri personel dahi yoktu. Bingöl'e 10 kilometre kala, askerler dağlık, dar bir yolda kurşuna dizilerek şehit edildiler.
O gün bu kalleş saldırıdan kurtulmayı başaran ve aradan yıllar geçmesine rağmen psikolojik sorunlar yaşayan Osman Partal o anları şöyle anlatmışlardı:
Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp'taki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum.
61986.jpegGaliba telsizle konuşuyordu. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omuzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu.
Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. ‘Arkada, geliyor' cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.
DOĞULU-BATILI DİYE AYIRDILAR
Geceyarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. ‘TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi serbest bırakacağız' dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık'ın talimatıyla tek sıra olduk.
Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu-Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu.
Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm.
Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma ‘Devrem bizi vuracaklar' dedim.
DEVREMİ ÖLÜ GÖRÜNCE BAYILDIM
Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım. Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar.
ANNE ANNE DİYEREK CAN ÇEKİŞTİLER
Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler... Su istiyorlardı. ‘Anne, anne' diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum.
Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım. Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak...
Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin herbiri için 50 mermi kullanmışlardı...