Hidayet Karaca'nın avukatı Avcı'dan 4 saatlik tarihi savunma

Hidayet Karaca'nın avukatı Avcı'dan 4 saatlik  tarihi savunma
130 gündür Silivri Cezaevi'nde hukuksuz bir şekilde tutulan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın serbest bırakılması için avukatı Gültekin Avcı tarafından tarihe geçecek bir savunma yapıldı.

Avukat Gültekin Avcı,  "Silahlı terör örgütünü yönetmek" gibi asılsız bir suç isnadıyla aylardır  Silivri Cezaevi'nde tutulan  Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın serbest bırakılması için savunma yaptı. 37 sayfalık savunmada yapılan hukuksuzluklara değinen Avcı, tarihe geçecek sözler sarfetti. Mahkeme, Samanyolu Yayın Grubu'nun yayın politikasını gerekçe göstererek Hidayet Karaca'nın tutukluluğuna devam kararı verdi.

"HUKUKUN BİTTİĞİ BİR ZAMANDA KONUŞTUĞUMU BİLİYORUM"
Gültekin Avcı, tarihe geçecek savunmasına "Hukukun bittiği bir zamanda konuştuğumu biliyorum.Kanunların nazarınızda önem taşımadığını biliyorum. Adaletin ölüm çığlıkları yerine muktedir siyasetin telkinlerine kulak kabartan proje hâkimliklerin karşısında olduğumu biliyorum. Buranın bir AKP Devrim Konseyi olduğunu da biliyorum. Ben ne söylersem söyleyeyim, tutukluluğun devamı kararınızın şimdiden hazır olduğunu da. Ama size değil de tarihe ve insanlığa bir şeyler söylemek gerek." ifadeleriyle başladı.

"KEŞKE ALET OLMASAYDIK BU KADARINA' PİŞMANLIKLARI FAYDA ETMEYECEK"
Gültekin Avcı savunmasının devamında "Bugün adaletsizliklerinize ben feryad ederim, Hidayet Karaca feryad eder.
Anlatırız, anlatırız, anlatırız…Sonuçta tarih hükmünü icra eder. Ve herkese asırlar boyu silinmeyecek bir nam yapıştırır. Tarihin yapıştırdığı nam sizin gerçek adınızdır artık. Onla yaşarsınız onla ölürsünüz. Ama yemin ederim ki yarın siz feryad edeceksiniz.
Siz ve sizi cezaevine uğurlayacak olan sevenleriniz. “Keşke alet olmasaydık bu kadarına” pişmanlıkları fayda etmeyecek. Bugün katlettiğiniz hukuku yarın birileri mezardan çıkarır diker karşına. An gelir, hapishanelerden “Beraber yürüdük biz bu yollarda” nağmeleri yükselir. Kışlar bahara gebe olduğu gibi bu zulmün arkasından da hesap sorucular gelecek. Toplumların siyasetle değil, adaletle ayakta durduğunu göreceksiniz." dedi.


İşte Gültekin Avcı'nın 


                                                                             SULH CEZA HÂKİMLİĞİNE
                                                                                                                       İSTANBUL
SORUŞTURMA  NO:..........
ŞÜPHELİ: Hidayet KARACA
MÜDAFİİ: Av. Gültekin AVCI
SUÇLAMA: Silahlı terör örgütünü yönetmek
GÖZALTI TARİHİ: 14.12.2014
TUTUKLAMA TARİHİ: 19.12.2014
KONU: CMK.108 gereği müvekkilimizin tutukluluk durumu hakkındaki görüş, beyan ve savunmalarımız

GÖRÜŞ VE SAVUNMALARIMIZ

Hâkim bey,

Hukukun bittiği bir zamanda konuştuğumu biliyorum.

Kanunların nazarınızda önem taşımadığını biliyorum.

Adaletin ölüm çığlıkları yerine muktedir siyasetin telkinlerine kulak kabartan proje hâkimliklerin karşısında olduğumu biliyorum.

Buranın bir AKP Devrim Konseyi olduğunu da biliyorum.

Ben ne söylersem söyleyeyim, tutukluluğun devamı kararınızın şimdiden hazır olduğunu da.

Ama size değil de tarihe ve insanlığa bir şeyler söylemek gerek.

Hâkimlik kisvesiyle sizin ve diğer şeriklerin işlediği vahim suçları ve bu suçlarınıza kurban ettiğiniz müvekkilim Hidayet Karaca’yı size olmasa da tarihe ve medeniyetlere anlatacağım.

Sonunda hukuk önünde dramatik şekilde hesap verecek olsanız da, istikbal, sizin işlediğiniz suçları unutmasın.

Hukuku nasıl katlettiğinizi, adaletin boynuna nasıl kement attığınızı, biat kültürünün hukuk kültürünü nasıl biçtiğini unutmasın.

Bugün adaletsizliklerinize ben feryad ederim, Hidayet Karaca feryad eder.

Anlatırız, anlatırız, anlatırız…

Sonuçta tarih hükmünü icra eder. Ve herkese asırlar boyu silinmeyecek bir nam yapıştırır.

Tarihin yapıştırdığı nam sizin gerçek adınızdır artık.

Onla yaşarsınız onla ölürsünüz.

Ama yemin ederim ki yarın siz feryad edeceksiniz.

Siz ve sizi cezaevine uğurlayacak olan sevenleriniz.

“Keşke alet olmasaydık bu kadarına” pişmanlıkları fayda etmeyecek.

Bugün katlettiğiniz hukuku yarın birileri mezardan çıkarır diker karşına.

An gelir, hapishanelerden “Beraber yürüdük biz bu yollarda” nağmeleri yükselir.

Kışlar bahara gebe olduğu gibi bu zulmün arkasından da hesap sorucular gelecek.

Toplumların siyasetle değil, adaletle ayakta durduğunu göreceksiniz.

Chateaubriand’ın dediği “adalet milletlerin daimi yiyeceğidir” gerçeğini görecek, bu defa açlıktan siz kıvranacaksınız.

Bu milletin daimi ekmeğini sizler tükettiniz Hakim bey.

Bundan sonra sadece bizler ve müvekkilim değil, siz de açlık çekeceksiniz.

Adaletin siyasal intikam makinesi olarak kullanılmasının ne kadar da ağır bir histeri olduğunu belki devran dönünce anlayacaksınız.

Çünkü hiçbir suçu olmayan Hidayet Karaca gibi bir insan için, akla ve mantığa meydan okuyan suç giysileri dikmek hiçbir çılgın terzinin harcı değil.

Mesai arkadaşlarınız arasında “dosyaları nasıl okuyalım, bize verdikleri listelere göre kararı verip geçiyoruz” diyenleri de yazık ki biliyorum.

Ziya Paşa der ya:

Seyretti hava üzre denir taht-ı Süleyman

Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde

Korktuklarınızın veya biat ettiklerinizin yerinde de yeller esecek, sizlerin yerinizde de.

Çünkü insanlar zulmetse de kader adalet etmeye devam edecek.

Tarih muhafaza eder, kör ve sağır değildir, dünyadaki en adil mahkemedir.

Lakin tarihin ve evrensel hukukun beraat hükmü de hazır, sizin tutukluluğa devam kararı da.

Tarihin ve insanlığın beraat hükmü karşısında sizin bu hukuk ve mantık dışı direnciniz bizim değil sizin utancınızdır Hakim bey!

Sizin ve Sulh Ceza Hâkimi meslektaşlarınızın hukuk ve akıl dışı kararları sizlerin de içinde bulunduğu tüm Türkiye’nin sınavı.

Sınavlardan geçmemiş bir hayat yaşanmaya değer mi?

Değmez diyor Sokrates.

Hukuk sınavından değil, insanlık sınavından bahsediyorum.

Keşke bu sınavı sadece siz kaybetseydiniz.

Lakin sizle birlikte tüm ülke kaybediyor.

Ve nice kitleleri intikam makinesi haline getirdiğiniz, tırnaklarından haksızlık ve zulüm akan bir cinnet mekanizmasının 
peşinden sürüklüyorsunuz.

Oysa ömürler gibi zulümler de fani.

Sizler de geçersiniz, bugünler de geçer.

Geride ne bıraktığınıza bakar tarih ve dünya.

Eserinize bakar.

Eseriniz ise yazık ki katlettiğiniz hukukun yerde yatan cesedidir.

Hukukun değil siyasetin ihtirası olan her kararınızla hukukun cesedine bile tecavüz ediyorsunuz.

Hukukun ölüsüne bile saygı duymadınız.

Bugün eylemleri değil fikirleri ve tercihleri yargılıyorsunuz Hakim bey.

Fikir ve tercihleri ise sadece tarih yargılar hukuk değil.

Müvekkilimin fikirleri ve tercihleri hakkında bilginiz olabilir ama eylemlerine yönelik hiçbir delil gösteremediniz.

Hukuk fikirleri değil dış âleme yansıyan illegal eylemleri yargılar.

Ama siz Hidayet Beyin illegal eylemlerini göremediğiniz için, fikirlerine uydurabilecek suç gömlekleri dikiyorsunuz.

Çoğunluğun despotizmine fetvalar üretiyorsunuz.

Aslında kendinize ateşten gömlekler dikiyorsunuz Hakim bey.

Ama fikirler zorbalıkla sahneden çekilmez.

Özgürlükler tarihi, fikirlerin tarihidir.

Fikirlerin doğması, devletin ve kanunun her türlü baskısının dışındadır.

Dünya tarihinde hiçbir despot, fikirlerin doğuşunu engelleyemedi, engelleyemeyecek.

Hiçbir mahkeme fikirleri zincire vuramadı, vuramayacak.

Fikirlere vurduğunuzu sandığınız her pranga, kendinizi zincirlemekten ve zincirlerinizle afişe etmekten başka bir şey değil.

Siz nefret etseniz bile müvekkilimin Gülen Hareketine olan muhabbeti veya yakınlığı hukukun konusu değildir.

Yazık ki sizin hâkimliğinizin asli konusu olmuş.

Bir başka açıdan bakalım.

Şu an esas aldığınız Ceza Kanununun menşei İtalya’dır.

Ve hükmettiğiniz Ceza Yargılaması Kanununun menşei Almanya’dır.

Medeni Kanun İsviçre’den, Ticaret Kanunu Fransa’dan.

Peki, hukukunu emsal aldığınız bunca ülkede Gülen ve Hizmet Camiası neden suç örgütü kabul edilmiyor?

Türkiye’ye istihbaratı öğreten ve istihbarat teşkilatını kuran Batılı ülkeler, topraklarında faaliyet gösteren Gülen ve takipçilerini 
neden silahlı terör örgütü kabul etmiyorlar?

Oralardaki istihbaratçılar, devlet adamları, hâkim ve savcılar aptal mı?

Yoksa sırf Gülen’le müvekkilimi ilişkilendirmek için müvekkilimi hukuk ve kanun dışı tutan siz daha mı zekisiniz?

İktidarların gazabına uğrayan fikirler yok olmaz, hava gibi göze görünmeseler de varlıkları su götürmez.

Bu ülkenin hukuk ve kanun tanımayan Cumhurbaşkanının müvekkilimi sevmemesi hatta nefret etmesi hukuku ve hukukçuyu 
ilgilendirmez.

Memlekette hukuk ve demokrasiyi katleden siyasal iktidarın müvekkilimi sevmemesi veya nefret etmesi hukuku ve hukukçuyu ilgilendirmez.

Ama görüyorum ki sizi fevkalade ilgilendiriyor Hakim bey.

Nefretlerinize ve ihtiraslarınıza daha ne kadar terzilik yapacaksınız?

Yargıçlık sizin ve sevdiklerinizin değil, evrensel hukukun gereğini yapmaktır.

Bilmem Allaha inanır mısınız?

İnanıyorsanız Hidayet Karaca’dan nefret etseniz de, onu dünyanın en kötü insanı ilan etseniz de sizin bilmediğiniz bir tek iyiliği varsa ateştesiniz. Kul hakkı sizi paramparça eder.

İslam medeniyetinin mühim simalarından olan ve “Şam’ı ihya eden Mekhul’dür” denilen Mekhul eş-Şami ne derdi bilir misiniz?

“Hâkim olmaktansa boynumun vurulmasını tercih ederim”

Hataen de olsa bir kul hakkına girerim korkusuyla.

Çünkü zerre kadar bir kul hakkının şehitleri bile tarumar edeceğini, şehitlerin üstünden bile mesuliyet olarak kalkmayacağını çok iyi biliyordu.

Yazık ki ahlaksızlık erdem, namussuzluk iffet, despotizm hukuk, münafıklık din, hırsızlık onur oldu bu ülkede.

Kirli siyasetin bu yolsuzluk ve ahlaksızlıkların üstüne çektiği örtüyü elbet bir gün birileri çekecek.

Dua edin de örtüyü çekip entrikaları ortaya çıkaran bu dünyadan birileri olsun.

Zira Mavera’da harama helal, ahlaksıza masum, hukuka darbe diyen bir yaltakçı kitle bulunmaz.

Oraların şahitleri ve sakinleri menfaatle-siyasetle satın alınmaz.

Üç kuruş menfaat için ahlaksıza, yolsuza ve arsıza zağarlık yapılmaz orada.

Unutmayın Allah sevmediklerine de adil davranır Hakim bey.

Dinlerin ölçüsü budur.

Ahlakın ve hukukun ölçüsü de bu.

Allaha inanmıyorsanız evrensel hukuk ve demokratik dünyanın ıslıklarıyla, kınamalarıyla alaylarıyla yaşayacaksınız.

Umutlarını ve sevgilerini size bağlayan yakın çevrenizdeki insanları da karalayacaksınız.

Bakın artık AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin bile “AK Parti’nin de bir ömrü var” deyip koalisyonlar döneminden 
söz edebiliyor.

Onlar nice siyasal ittifakın peşinde koşmayı göze alacağı günlerde, hukuku katleden kararlarınızla “bizim halimiz nice olur” diye düşünmez misiniz?

Bu hukuksuzlukların hesabını yeni hukuk sahiplerine vermez misiniz?

Tutuklanıp da cezaevi yollarına düştüğünüzde geride boynu bükük ve gözü yaşlı bıraktığınız sevdiklerini düşünmez misiniz?

Tüm dünya El Kaide ve IŞİD paniği içindeyken, Türkiye bu tablonun neresinde duruyor?

1- El Kaide'ye yakın bir grup Fatih Camii'nde Paris'te katliam yapan Kouachi kardeşler için gıyabi cenaze namazı kıldı. 

“Resulullah'ın intikamı alındı', tehdit ediyoruz cesaretiniz var mı?” dövizleri açtı.

Grup içindeki bir kadın ise gazetecileri "ayağınızı denk alın" diye tehdit etti.

Bu açık suç eylemlerinin savcılarca doğrudan soruşturulması gerekiyordu. Erdoğan ve AKP’den tek ses çıkmadı. Hiçbir savcı 
da soruşturma açmadı.

2- Hatay’da savcı ve jandarma personelince CMK ve MİT Kanunu gereği aranan MİT Tırlarında Suriye’ye gönderilmek üzere silah ve mühimmat çıktı.

Hükumet yardımın Türkmenlere gittiği yalanına başvurdu. Türkmenlerin kendilerine yardım ulaşmadığı beyanıyla hükumet 
yalanı kısa sürede ortaya çıktı.

Yüzlerce hatta binlerce MİT Tırı, El Kaide ve IŞİD unsurlarına silah sevkiyatı yaptı.

Nitekim dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler imzalı bir emir yazısı sosyal medyaya düştü. Bu yazıda El Nusra unsurlarına silah yardımı yapılacağı ve destekleneceği söyleniyordu.

3- AKP hükumeti Türkiye’deki El Kaide örgütlenmesine yönelik Ocak 2014’teki adli operasyonları hukuksuzca durdurdu. Bu operasyonları yapan polis şeflerini görevden aldı. O da yetmedi cezalandırdı. Pek çoğunu tutuklattı. Van merkezli El Kaide operasyonunu yöneten polis müdürü Serdar Bayraktutan tutuklandı.

4- El Kaide ve IŞİD unsurlarının Türkiye hastanelerinde tedavi edildiği haberleri basına düştü. Sağlık Bakanı Müezzinoğlu haberleri inkâr edemedi.

5- Erdoğan, El Kaide yanlısı Tahşiye grubu lideri Mehmet Doğan’ı alenen yalan söylemeyi göze alarak savundu, sahip çıktı.
“Gözleri görmeyen adamcağız” dedi gözleri görüyormuş.

“17 yıl tutuklu bırakıldı” dedi, 17 ay tutuklu kalmış.

Bununla da kalmayıp mahkeme kararlarıyla yürütülen Tahşiye operasyonunu bahane edip, operasyonda hâkim ve savcı kararlarını yerine getiren polis şeflerini tutuklattılar.

Oysa bizzat Tahşiyecilerin lideri Mehmet Doğan canlı yayında Usame bin Ladin’i sevdiğini söyledi. Müritlerine “Usame’nin cihat çağrısına uymak farzdır” dedi.

Genelkurmay İstihbarat Başkanlığının Tahşiyeciler raporu oldukça açık.

AKP ise hem El Kaide yanlısı bu Tahşiye grubunu koruma ve kollama derdinde.

Hem de bu grubu korumak için basın hürriyetini çiğneyerek Samanyolu Yayın Grubunu ve yayın politikasını terör faaliyeti yapabilme derdinde.

El Kaide yanlısı bir Tahşiye grubu için Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca neden tutuklanır?

O halde Tahşiyecilerin El Kaide kolu olduğunu ve illegal faaliyetlerini raporuna geçen Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı yetkilileri neden tutuklanmadı?

Bugün IŞİD ve El Kaide hücrelerinin Türkiye’de varlığı su götürmez.

Peki, neden bir tek operasyon/soruşturma yok?

Ama Tahşiye grubuna yapılan adli soruşturmayla Hidayet Karaca’yı hayali bir dizi senaryosu üzerinden ilişkilendirerek 
Hidayet Karaca’nın tutukluluğuna her daim devam.

Düşünün Hakim bey. 

Belki bir gün Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanacaksınız.

Ve bir gün Uluslararası Ceza Mahkemesinde Erdoğan ve bu hukuksuz ilişkilerde görev alan hükumet yetkilileri hakkında 
tutuklama/yakalama kararı çıkması muhtemeldir.

Çünkü sizin hükmettikleriniz dışında yaşayan ve istemeseniz bile sizi de içine alan bir evrensel hukuk var.

Ne tuhaf ki savcının tutuklamaya sevk yazısında Hidayet Karaca’nın başında bulunduğu Samanyolu Televizyonunun 22 

Temmuz’da Sahur vaktinde yapılan operasyona yönelik eleştirileri illegal örgütsel bağ sayılıyor.

Ve Çağlayan adliyesinde gözaltına alınan polisler lehinde bir konuşma yaptığı zikrediliyor.

Oysa bu polisler henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararıyla mahkûm olmadı daha.

Bugün eli kanlı terör örgütünün lideri Apo’nun lehinde konuşma yapan, hatta onunla ve terör örgütüyle alenen görüşen ve 
birlikte hareket eden devlet ve hükumet yetkilileri var.

Apo’ya övgüler düzen gazeteciler var.

Üstelik Apo’nun bir terörist olduğu 40.000 kişinin ölümüne sebebiyet verdiği maddi anlamda kesin hüküm halindedir.

Bunlar fikir özgürlüğü de, müvekkilim Hidayet Karaca henüz soruşturma aşamasında olan ve haklarında halen iddianame bile tesis edilmemiş 3–5 polis şefi lehinde fikir beyan etti diye mi silahlı örgüt yöneticisi oldu?

Bu fikirleri için mi onlarla örgütsel bağ içinde sayılıyor?

Ya teröristliği Yargıtay’ca hatta AİHM tarafından onaylanmış olan Apo’yla tüm dünyanın gözü önünde suç irtibatı ve iltisakı içinde olanlara ne diyeceksiniz?

Bunların da ötesinde AİHS.10 maddesindeki ifade ve basın özgürlüğü sizin için ne ifade ediyor Hakim bey?

Gazeteci olan müvekkilim, ifade özgürlüğüne sahip olduğu gibi, yine aynı sözleşme maddesi gereği düşüncelerini yayma özgürlüğüne de sahip.

AİHM içtihatları ve meslekte geçen yıllarımız bize bunu öğretti hatta ezberletti.

Adalet yerini bulsun da isterse kıyamet kopsun.

Adalet dünyadaki değerlerin en şereflisi olduğu için, hâkimlik mesleği de bunun için kutsaldır.

Bu kudsiyeti zifiri karanlığa mahkûm ettiniz.

Bir an bile olsa ne zaman adalet edeceksiniz?

Siz adalet edin ki, size de adalet etsinler.

Çünkü tarih tekerrür etmeye, zalimler er geç hesap vermeye devam edecek.

Bugünün sizleri koruduğunu düşündüğünüz HSYK’nın TBMM’de birkaç saatlik ve bir kanunluk işi var gördünüz.

Sizi hukuka bile değil, akla ve mantığa davet etmek maddi gerçek için en büyük çağrıdır.

Fazlasına mahal yok.

Unutmayın kertenkelelerin kuyruğunun rejenerasyonla yenilenmesi gibi, katlettiğiniz hukuk da kendini yenileyecektir.

Yenilenen ve dirilen hukukun açıktaki ilk hasımları siz olacaksınız.

Çünkü suçsuz bir insanı mahkûm ettiğiniz de siz hüküm giyersiniz.

Suçsuz bir insanı hürriyetinden mahrum etmek, esasen kendinizi prangaya vurmak demektir.

Zincirlerin soğuk sesi haksızca tutuklanandan değil, haksızca tutuklayandan yükselir.

Yazık ki keşke müvekkilim askeri mahkemede hatta sıkıyönetim mahkemelerinde yargılansaydı diyorum çoğu zaman.

Çokça eleştirdiğimiz askeri hâkimlerin sizlerden çok vicdanlı ve en azından kanunlara saygılı olduğunu gördüm.

En ölümcül ve en yıkıcı yara haksızlık yarasıdır Hakim bey.

Bu yara geçmez ve unutulmaz.

Onca zaman silahlı terör örgütü yöneticisi dediğiniz Hidayet Karaca’nın, örgüt üyeleri dediğiniz polis şefleriyle nasıl bir irtibat 
ve iltisak içinde olduğunu bile açıklayamadınız.

Kanunsuz kararlarınızı dayadığınız ses kayıtları dosyada bile yok.

Hem savcı hem de sizler, bu tarağımızca reddedilen ve montaj olduğu belirtilen ses kayıtlarını dinlemediğiniz halde, internetten derlenen tapelerle aylardır tutukluluk hükmü kurdunuz.

Her şeye rağmen, tutukluluğa devam kararınızı da kesinlikle bilmeme rağmen yaptığınız hukuk ve kanun katliamına göz atalım.

Belki vicdanınızda sızlayacak küçük de olsa duyarlı bir nokta kalmıştır:

1---HİDAYET KARACA HAKKINDA HALA USULEN GEÇERLİ BİR TUTUKLAMA KARARI YOK. 

19.12.2014’de SORGUDAN 14 SAAT SONRA YÜZE KARŞI TUTUKLAMA KARARI, ANAYASA VE  CMK’YA AYKIRIDIR YOK HÜKMÜNDEDİR

SİZ VE TUTUKLULUĞUN DEVAMINA KARAR VEREN DİĞER SULH HÂKİMLERİ, USULSÜZ İLK TUTUKLAMAYI YAPAN 
BEKİR ALTUN’UN HATASINI DEVAM ETTİRDİNİZ.

HALA ETTİRİYORSUNUZ.

BİR MESLEKTAŞINIZ DURUŞMA ESNASINDA SÖYLEDİĞİM HATAYI KABUL EDİP “DÜZELTMEK GEREK” DEDİ.

Ama tutukluluğun devamına karar verip geçti.

İstanbul 1.Sulh Ceza Hâkimliğince icra edilen 2014/334 sorgu numaralı sorgu sonucu verilen tutuklama kararı, CMK.91 ve 
Anayasa m.19’da belirtilen usulün dışında, hukuksuz ve kanunsuz bir usule göre verilmiştir.
Sulh Ceza Hâkimi, davanın esasının görüleceği esas hâkimi/mahkemesi değildir. 

Savcılık iddialarına göre dava açılacaksa görevli ve yetkili mahkeme olan ağır ceza mahkemesi esas mahkemesi olacaktır.

Sulh hâkiminin görevi ise acil şekilde soruşturma sürecindeki koruma tedbirleri hakkında karar vermektir.

Esas hâkimi kararı açıklamak için geri bırakabildiği halde, sulh ceza hâkiminin böyle bir yetkisi yoktur.

Sulh Ceza Hâkimlerince icra edilen sorgu, ara verilmeden icra edilir.

Karar geriye veya bir başka tarihe bırakılamaz. 

Zira sorgu sonucu kararı bekleyen şüpheliler hürriyeti kısıtlanmış bir halde beklemektedir.

Oysa Sulh ceza hâkimi sorguyu bitirdiği halde kararı ertesi günü saat.14.00’de açıklayacağını söyleyerek kanunu da aşarak 
anayasayı ağır şekilde ihlal etmiştir.

Sulh hâkiminin böyle bir yetkisi yoktur.

Anayasal hüküm açıktır.

Anayasa 19/5: Kimse, bu süreler (gözaltı) geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Müvekkilimiz Hidayet Karaca’nın Anayasa ve CMK’da zikredilen azami gözaltı süresi dolmuştur.

Artık sorgudan sonra hâkim kararı (tutuklama) olmadan 1 dakika bile tutulamaz.

Şüphelilerin ve müvekkilimizin sorgusu İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimince 18.12.2014 tarihinde sabah saatlerinde başlamıştır.

Müvekkilimiz ve diğer şüphelilerin gözaltı süresini düzenleyen CMK.91 ve anayasal süreç (Anayasa 19/5) bittiğinden Sulh ceza hâkiminin 18.12.2014’te başlayan ve 19.12.2014 saat.00.05’te bitirilen sorguda, 14 saat sonra 19.12.2014’te şüphelilerin varlıklarında/yüzlerine karşı bir karar verebilmesi mümkün değildir.

Sulh Ceza Hâkiminin şüphelilerin yüzlerine karşı (vicahen) bir karar verme süreci, anılan Sulh Hâkiminin kararı ertesi günü saat.14.00 itibariyle açıklayacağını bildirdiği anda sona ermiştir.

Yüze karşı verilecek karar ne olursa olsun hüküm icra edemez.

Ancak gıyapta bir karar tesis etmesi gerekirdi ki bu da yapılmamış, Anayasa 19 ve CMK.91’deki süreler geçtiği için 
müvekkilimiz ve diğer şüpheliler kendiliğinden serbest kalmışlardır.

Tutuklamaya itirazı değerlendiren Sulh Hâkiminin kararına kadar geçen tutukluluk süreci CMK.91 ve Anayasal açıdan yok hükmündedir.

Hali hazırda müvekkilimiz hakkında usul ve kanuna aykırı şekilde verilen ve devam ettirilen mevcut vicahi tutuklama kararı CMK.91 süreci bittiği için geçersizdir.

Bu uygulama çok net ve açık bir “keyfi uygulama” olup, AİHS madde 5’in tipik bir ihlalidir. Hukuki ve cezai sorumluluk 
gerektirmektedir.

Yukarda belirttiğimiz CMK 101/4.Maddesinde tutuklama kararı verilmezse sanık veya şüpheli derhal serbest bırakılır 
ifadesinden de anlaşılacağı üzere aslında müvekkil TUTULMA kararından itibaren müvekkil tutuklanmadığı için o andan itibaren hükmen/kendiliğinden serbesttir. 

Bu itibarla hürriyeti tahdit suçu ve usulsüzlük halen devam ettirilmektedir. 

Zira hakkında tutuklama kararı verilmeyip serbest bırakılan bir insan tekrar aynı yargıç tarafından hiçbir itiraz olmaksızın re’sen ve kendiliğinden yeniden tutuklanamaz. Artık ikinci bir kez salıverilen bir kişinin tutuklanabilmesi için kamu makamı olan 
Cumhuriyet Savcılığının itiraz ya da talebi gerekir. Oysa dosyada böyle bir talep ya da itiraz da mevcut değildir.

Mevcut anayasa m.19 ve CMK.91 sürecinin işleyişine göre müvekkilimiz Hidayet Karaca hakkındaki tutuklama kararı halen usul ve kanuna aykırıdır.

Bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmesi gerekmektedir.

2-HİDAYET KARACA TUTUKLANMADI AMA “TUTULDU”. CMK ve mevzuatımızda “TUTULMA” TABİRİ YOKTUR.

Anayasa m. 19’da belirtildiği üzere, mevcut hukuk sistemimizde, kişi özgürlüğü sadece 2 sebeple kısıtlanabilir:

A- Muhafaza altına alma gayesiyle özgürlük kısıtlama

Bu şekilde özgürlüğü kısıtlanacak kişiler, PVSK m.13/D, F ve G’de sayılanlardır.Yani usulüne aykırı olarak ülkeye girmek isteyenler, akıl hastaları, uyuşturucu ve alkol bağımlısı, serseri ve bulaşıcı hastalık yayan gibi kişilerdir. Bu gruba giren kişiler, kendileri ve başkaları için tehlike oluşturan kişilerdir.

Bu grup hürriyet kısıtlaması adli soruşturma dışı ve önleyici bir görev ve yetkidir.

B- Adli amaçlı (mahkeme önüne çıkarma gayesiyle) özgürlük kısıtlama

Bu şekilde özgürlüğü kısıtlanan kişiler ise PVSK m.13/A, B, C ve E ile CMK m. 90’ da sayılan kişilerdir.

Yani bu grupta yer alan adli amaçlı özgürlüğü kısıtlananlar ya suç işleme şüphesi altındadır ya da işledikleri bir suçtan dolayı yakalanması ve mahkeme önüne çıkarılması gereken kişilerdir.

Bu iki sebebin dışında kişi özgürlüğünü kısıtlamak AİHS ve Anayasa’ya göre mümkün değil.

CMK’da soruşturmada ise yakalama (CMK.90), gözaltı (CMK.91), gözlem altına alma (CMK.74-akli maluliyet, tedavi ve muhafaza) ve tutuklama vardır.

Oysa müvekkilimiz ve birlikte sorgusu yapılan polis şefleri 14 saat kanunda tanımı yapılmayan bir hürriyeti kısıtlama sebebiyle haksızca tutuldular. Anayasa m.19 hiçe sayıldı.

AİHM açısından 4 günü geçen her gözaltı süresi AİHS’in 5/3 hükmünü, gözaltı süresi açısından ihlal eder (Brogan ve Diğerleri/İngiltere, 29.11.1988 par. 62; McKay/İngiltere, 03/10/2006, No. 543/03, par. 47).

Nitekim Brogan ve Diğerleri/İngiltere kararında AİHM, şüpheli McFadden'in polis gözetiminde geçirdiği 4 gün 6 saatlik sürenin AİHS m. 5/3’te izin verilen süreye ilişkin katı kısıtlamaların dışında kaldığına hükmederek İngiltere’yi mahkûm etmiştir.

İşte bu hukuksuzluğun ve hukuka aykırı yürütülen soruşturmanın üzerine tutuklama kararı inşa edildi.

ESASA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİMİZ

1- YASAK DELİLE DAYANARAK TUTUKLAMA YAPTINIZ.

SORUŞTURMA DOSYASINDA ASLA BULUNMAMASI GEREKEN SES KAYITLARINA DELİL MUAMELESİ YAPTINIZ

SAVCININ BİLE HİDAYET KARACA’YA SORMAKTAN VAZGEÇTİĞİ 3 ADET SES KAYDI İLE TUTUKLAMA KARARI VERDİNİZ

SİZ SADECE HÂKİMSİNİZ, SAVCININ ÜRETMEDİĞİ YENİ SUÇ İDDİALARI ÜRETEBİLECEK BİR SAVCI DEĞİL

HEM SAVCILIK HEM DE HÂKİMLİK YAPTINIZ VE SAVCININ HİDAYET KARACA’YA İSNAD ETMEDİĞİ İDDİALARI, KANUNSUZ TUTUKLAMA KARARLARINIZA GEREKÇE YAPTINIZ.

SUÇ İŞLEDİNİZ VE YAZIK Kİ HALA BU SUÇLARI İŞLEMEKTE DİRENÇ GÖSTERİYORSUNUZ!

SORUŞTURMA SAVCISININ KARACA’YA İLLEGAL SES KAYITLARI İLE İLGİLİ KANUNSUZ SORUSU ÜZERİNE BİZ ŞUNU SÖYLEDİK:

BU SES KAYITLARI HUKUK VE KANUN DIŞI ELDE EDİLMİŞTİR. CMK.135’E GÖRE HÂKİM KARARIYLA YAPILAN YASAL BİR DİNLEME ÜRÜNÜ DEĞİLDİR. ÜSTELİK DÜZMECEDİR VE MONTAJLANMIŞTIR. NİTEKİM FETHULLAH GÜLEN7İN AVUKATI NURULLAH ALBAYRAK TARAFINDAN DA YALANLANMIŞ VE SUÇ DUYURUSU YAPILMIŞTIR. BU SORU YASAL OLMAYAN BİR DELİLE İLİŞKİNDİR. YASAK BİR SORGU YÖNTEMİDİR. MÜVEKKİLİMİZE SORULAMAZ.

BU BEYANIMIZ ÜZERİNE SAVCI ŞU İFADELERİ ZAPTA GEÇEREK SES KAYITLARIYLA İGLİLİ SORUYU SORMAKTAN VAZGEÇMİŞTİR.

SAVCILIK MAKAMI ŞÖYLE DEMİŞTİR: “ŞÜPHELİ MÜDAFİİNE ELDE EDİLEN KONUŞMA METNİNİN AÇIK KAYNAK ÇALIŞMASINDAN ELDE EDİLDİĞİ VE HALEN YAYINLANMAKTA OLDUĞU AVUKAT NURULLAH ALBAYRAK TARAFINDAN DA İTİRAZ DERMEYAN EDİLMEDİĞİ BELİRTİLDİĞİNDEN ŞÜPHELİYE DİYALOG METNİ SORUŞTURMA DOSYASINA YANSIMIŞ ŞEKİLDE YAZILI OLARAK OKUNACAĞI SIRADA ŞÜPHELİ MÜDAFİİLERİNDEN FİKRET DURAN “BU HUSUSTA YANLIŞ TESPİT YAPILMIŞTIR. ŞÜPHELİ FETHULLAH GÜLEN’İN MÜDAFİSİ AVUKAT NURULLAH ALBAYRAK C.SAVCILIĞINA MÜRACAT EDEREK SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMUŞ OLDUĞUNU BEYAN EDEREK DİLEKÇE ÖRNEĞİNİ GÖSTERMESİ ÜZERİNE DİLEKÇE ÖRNEĞİ İNCELENDİ BU SEBEPLE AÇIK KAYNAK ÇALIŞMASINDAN ELDE EDİLDİĞİ BELİRTİLEN KONUŞMA METNİ ŞÜPHELİYE SORULMAKTAN VAZGEÇİLDİ.”

VE HİDAYET KARACA MÜDAFİİLERİ OLARAK BİZ DE BU KONUDA BASIN AÇIKLAMASI YAPTIK.

SES KAYITLARINI YALANLADIĞIMIZI, SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUĞUMUZU, FETHULLAH GÜLEN İLE BÖYLE BİR KONUŞMANIN GEÇMEDİĞİNİ, İNTERNETTE DOLAŞAN YAYINLARIN TAMAMEN MONTAJ VE SAHTECİLİK ESERİ OLDUĞUNU, İLGİLİLER HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUĞUMUZU BEYAN ETTİK. 
BUNLARA DAİR BELGELERİMİZ DOSYADA MEVCUTTUR.
ANLATILDIĞI ÜZERE, BU SORUŞTURMADA ANILAN SAHTECİLİK ÜRÜNÜ SES KAYDINI CUMHURİYET SAVCISI ÖNCE “AÇIK KAYNAKTAN&
22 Nisan 2015 11:10
DİĞER HABERLER