Hukuksuz şekilde Silivri’de rehin tutulan Hidayet Karaca’nın avukatları, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi talebiyle savcılığa dilekçe sundu. Manifesto gibi dilekçeye, emekli askeri hâkim Ümit Kardaş’ın mütalaası da eklendi. Mütalaada, tahliye kararının kesin olduğu, Karaca’nın hukuken hürriyetinden yoksun bırakıldığı belirtiliyor.
14 Aralık özgür medyaya darbe operasyonunda tutuklanan ve hakkındaki tahliye kararına rağmen Silivri Cezaevi’nde esir tutulan Hidayet Karaca’nın avukatları, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi talebiyle savcılığa başvurdu. Avukatların savcılığa sunduğu dilekçeye, emekli askeri hakim Yard. Doç. Dr. Ümit Kardaş’ın 30 sayfalık bilimsel mütalaası da eklendi. Kardaş mütalaasında Tahşiye soruşturması, Sulh Ceza Hâkimlikleri, silahlı terör örgütü suçlaması, adil yargılama hakkı ile 29 ve 32. Asliye Ceza Mahkemeleri’nin verdiği reddihakim ve tahliye kararlarına ilişkin önemli tespitlerde bulundu.
‘Tahşiyeciler’ davasında yargılanan kişilerin tümü hakkında soruşturma aşamasında bütün taleplerin savcı ve hakim kararları doğrultusunda uygulandığını kaydeden Kardaş, itirazların da yine mahkemelerce ret edildiğine dikkat çekti. Karaca’nın silahlı örgüt kurduğuna ilişkin dosyada hiçbir delil bulunmadığını değerlendirerek, “O halde ‘Tahşiyeciler’ isimli davanın tüm aşamalarında kararlar vermiş olan savcı ve hakimlerin şüpheli ya da tanık olarak dinlenmesi zorunluluk göstermektedir.” dedi.
'DİZİ ÜZERİNDEN DELİL ÜRETMEYE KALKMAK HUKUKA AYKIRIDIR'
Soruşturmada polise görevi gereği verilen silahın terör örgütü silahı olarak gösterildiğini aktaran Kardaş, bunun hukuken yanlış olduğunu anlattı. Kardaş, ayrıca Tahşiye soruşturmasını yürüten polislerin Karaca ile doğrudan ilişkilerini gösterir kanıtların da bulunmadığını vurgulayarak, “Sadece ‘Tek Türkiye’ ve ‘Şefkat Tepe’ isimli diziler üzerinden çağrışım ve imalara dayalı delil üretmeye kalkarak illiyet bağı kurmak hukuka aykırılık oluşturur.” ifadelerini kullandı.
Ayrıca soruşturma kapsamında ‘talimat’ olarak nitelendirilen ve bütün soruşturmanın üzerine bina edildiği Fethullah Gülen Hocaefendi’ye ait Bamteli konuşması ile ‘Tahşiye’ soruşturması arasında hukuken illiyet bağı kurulmasının da mümkün olmadığını kaydetti. Aynı soruşturmaya ilişkin, Zaman Gazetesi’nde iki köşe yazarının köşelerinde yorum yapmalarıyla soruşturma arasında da illiyet bağı kurulamayacağını dile getirdi. Tahşiyeciler hakkında, soruşturmadan çok önce Genelkurmay İstihbarat Dairesi ve MİT’in hazırladığı 5 ayrı yazıda örgütün faaliyet ve hedeflerinden bahsedildiğini ve grubun terör örgütü El Kaide ile bağlantılandırıldığını hatırlattı. Kardaş, Tahşiye soruşturmasında “Suçun ne maddi unsuru ne de manevi unsuru bulunmamaktadır.” dedi.
HİDAYET KARACA ADİL YARGILANMADI
Hidayet Karaca’nın hakim sorgusunda 4 günlük gözaltı süresinin 14 saat aşılmasıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini kaydeden Kardaş, “Sulh Ceza Hakimliklerinin, suçtan sonra ihdas edilmiş olmaları ve özellikle tutuklamaya ve tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlarındaki tutum ve ısrarları, bu hakimliklerin hem tabii hakim ilkesine hem de hakimin tarafsızlık ilkesine uygun olmadıklarını göstermektedir.” yorumunu yaptı. Ümit Kardaş, tüm hakimlerin, tutukluluğun devamına ilişkin benzer şablon kararlar vermesinin de bu hakimlerin tarafsız olmadığı yönündeki iddiaları desteklediğini bildirdi.
REDDİHAKİM KARARI HUKUKİ
29. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği reddihakim kararının kanuna ve usule uygun olduğuna vurgu yapan Kardaş, bu karar için, “Kesin karar hukuk aleminde yerini almıştır. Bu karar kesin olduğundan bir başka merci tarafından denetlenmesi mümkün değildir.” değerlendirmesinde bulundu. Eğer kararda hukuka aykırılık olduğu iddia ediliyorsa kararın ancak Yargıtay’ca bozulabileceğine işaret etti. Tahliye kararının verildiği 25 Nisan 2015’ten itibaren Karaca’nın ‘tahliye olmuş şüpheli’ statüsüne geçtiğini belirterek, “Kendisi halen hukuken hürriyetinden yoksun bırakılan mağdur durumundadır.” ifadelerini kullandı.
Skandal talimatı veren savcı, HSYK’ya şikâyet edildi
Samanyolu Yayın Grubu avukatları, özgür medyayı susturmaya yönelik skandal talimatıyla bütün dünyanın tepkisini çeken Savcı Serdar Coşkun'u Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikâyet etti. Avukatlar Fikret Duran ve Bahadır Temiz, HSYK'ya ulaştırılmak üzere İstanbul Adalet Komisyonu'na verdikleri dilekçede, Coşkun'a ait yazının Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler ile iç hukuk mevzuatına açıkça aykırı olduğu ve talimatın içeriğinin suç teşkil ettiği anlatıldı. Coşkun hakkında, Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun disiplin ve ceza soruşturması hükümlerine göre inceleme başlatılıp idari ve cezai soruşturma açılması istendi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu Savcısı Serdar Coşkun'un Ulaştırma Bakanlığı'na gönderdiği sansür talimatıyla alternatif medyanın engellenmesi gibi hukuksuz bir talepte bulunmuştu.
Dilekçede Savcı Coşkun'un yetki gasbı yaptığına dikkat çekilirken, “Savcılık, diğer tüm kurumlar ve merciler gibi ancak kaynağını Anayasa'dan alan yetkilerini kullanabilir. Oysa savcılık, bu talimatıyla, uhdesinde bulunmayan bir yetki kullanmak suretiyle hem yetki gasbı yapmıştır hem de bundan daha vahim olarak bizzat kendisi bu talimatıyla suç işlemiştir.” değerlendirmesi yapıldı. Savcı Serdar Coşkun'un, televizyon yayınlarıyla terör propagandası yapıldığı iddiası hakkında herhangi bir yargı kararı gösteremediğinin altını çizdi.
ZAMAN