Dr. Ali Demirel, konusunu samanyoluhaber.com okurlarının belirlediği aylık yazı dizilerine devam ediyor. Bu ayın konusu: Hayatın en büyük gerçeği ölüm ve ötesi. Bugün 6. ve son bölümü yayınlıyoruz. Bu bölümde de Demirel okuyucudan gelen soruları cevaplıyor
ALİ DEMİREL- SAMANYOLUHABER.COM
Âhiret inancı bize neler kazandırır?
Âhiret inancının insanın huzur ve saadetini temin bakımından ifade ettiği önemi her türlü izahın üstünde bir değere sahiptir. Zira âhiret iman etmenin, çocuklar, ihtiyarlar, engelliler, gençler musibete maruz kalan insanlar üzerinde pek çok faydaları vardır. Şimdi bir fikir vermesi açısından o faydalardan sadece bazıları üzerinde duralım.
Ölüm, çocukların körpe dimağında çok büyük yaralar açar. Âhirete iman olmazsa, çok sevdiği, birlikte oynadığı arkadaşının ölümü çocuğu çok sarsar. Sevdiği arkadaşını toprağın altında böceklerin yediğini, bir daha onu hiç görmeyeceğini düşünür, dehşete kapılır. Annesinin, babasının veya kardeşinin ölümüyle daha da sarsılır. Fakat âhirete iman imdada yetişse, kendisine verilen telkinlerle üzüntü yerine sevinç hisseder.
Âhirete iman sayesinde kendisine söylenilen sözlerin tesiriyle şöyle der: “Kardeşim veya arkadaşım öldü. Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi yaşar. Orada istediği her yeri uçarak dolaşır, istediği her şeyi yer, içer. Annem öldü, fakat Allah’ın rahmetine gitti. Beni cennette yine kucağına alıp sevecek. Ben de orada sevgili anneciğimi göreceğim.”
Âhirete imanın tesellisi insanlığın dörtte birini teşkil eden ihtiyarların da imdadına yetişir. İnsan gençken ölümün genç ihtiyar ayırt etmediğini fazla düşünemeyebilir, kendinden uzak görebilir. Fakat ihtiyarladıkça ölümün habercisi olan beyaz kıllar ve hastalıklar ona her an ölümü hatırlatır. Eğer âhirete iman olmasa, yaşlı birinin durumu, idamlık bir mahkuma benzer. Celladın, “Haydi gel idam edileceksin” emrini beklercesine titrer. Bu ise onun hayatını acılaştırır, zindana çevirir.
Fakat âhirete iman imdada yetişse, o idam mahkumlarını andıran ihtiyarların hayatları şu müjde ile birden değişiverir: “Merak etmeyiniz. Sizin ebedi bir gençliğiniz var. Parlak ve ebedi bir hayat sizi bekliyor. Kaybettiğiniz çocuklarınızla, akrabalarınızla sevinç ve saadetler içerisinde görüşeceksiniz. Yaptığınız bütün iyilikler muhafaza edildiğinden, onların mükafatını göreceksiniz.” Bu onlar için öyle bir müjdedir ki, başlarına yüz ihtiyarlık dahi gelse, onları üzüntüye düşürmez.
Âhirete imanın bir diğer faysadına da gözü görmeyen, ayağı, kolu sakat olan, kulağı duymayan, konuşamayan sakat insanlarda rastlarız. Âhirete iman olmasa, mesela bir kimse güzellikleri görememenin; sağır, güzel sesleri duyamamanın; dilsiz, sevdikleri ile konuşamamanın ızdırabını duyar.
Fakat âhirete iman imdada yetişse, sakat olanlar, Allah’ın kendilerini o uzuvlarla işlenilen günahlardan koruduğunu düşünür, verilmeyen bir nimetten dolayı yakınmayı bir tarafa bırakır, verdiği sayısız nimetlere şükretmek gerektiğini anlarlar. Âhirette cennet nimetlerinden dünyada iken sağlam olanlardan daha fazla istifade edeceklerini düşünürler, teselli bulurlar.
Âhirete imanın mühim bir faydasını da insanlığın yaklaşık üçte birini meydana getiren gençlerde görürüz. Hevesleri taşkın, akıllarını her zaman başlarına alamayan, akıldan çok hissiyatla hareket eden gençler, âhirete inanmaz, cehennem azabını hatırlamazlarsa, zayıfların malı, namusu, ihtiyarların rahatı ve haysiyeti çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalır.
Pek çok misalini gördüğümüz gibi Allah’a ve âhirete inanmayan gençlerin pekçoğu canavar kesilmekte, bir anlık lezzet içim mesut bir ailenin saadetini mahvetmektedir. Neticesinde ise hapis azabı çekmektedir. Fakat âhirete iman kalblerine girse, o gençlerin akılları çabuk başlarına gelir. Yapmak istediği haksızlıktan vaz geçer. Çünkü âhirete iman olduğundan şöyle düşünecektir:
“Şu anda beni polis hatta hiçkimse görmeyebilir. Ben onlardan saklanabilirim. Fakat cehennem gibi bir zindanı bulunan celal sahibi bir Padişahın melekleri beni görüyorlar ve yaptıklarımı yazıp kaydediyorlar. Ben başıboş değilim. Pek büyük vazifesi olan bir yolcuyum. Bunlar ihtiyar ve güçsüz kimseler. Şimdi onlara gücüm yeter, fakat gelecekte ben de onlar gibi zayıf ve ihtiyar olacağım.”
Böylece gençlerde zulmetmek ve hakkını çiğnemek istediği kimselere karşı bir şefkat, bir hürmet hissi uyanır. Hem onlar gençlerin zulmünden kurtulur, hem de o gençler birkaç dakika lezzet için yıllarca hapishanede yatmaktan ve âhirette de cehennem azabı çekmekten kurtulurlar.
Âhirete imanın bir diğer faydası da insanlığın pek mühim bir kısmını teşkil eden hastalarda, zulme uğrayanlarda, musibete maruz kalanlarda, ağır ceza alan mahkumlarda kendisini gösterir. Eğer âhirete imanı olmasa, hastalığa yakalanan biri, her vakit hastalığın uyarmasıyla gözü önüne gelen ölümle hayatı zindan olur.
Zulme uğrayan biri, zalimden intikamını alamadığı ve namusunu mağrur zalimin elinden kurtaramadığı için huzursuz olur, dünyası bir nevi zindana dönüşür. Büyük bir musibete uğrayan kimse, kendisine göre boşu boşuna malını ve sevdiklerini kaybetmiş olmaktan gelen sıkıntının altından kalkamaz. Zulmen veya bir iki saat nefsine mağlup olduğu için beş on sene hapis azabını çekmeye mahkum edilenle, hiçbir teselli bulamazlar.
Fakat âhirete iman olsa bütün bu sayılanlar geniş bir nefes alırlar. Sıkıntıları, intikam hiddetleri imanlarının kuvvetine göre kısmen, hatta bazen tamamen kaybolur. Yerini huzur ve neşeye terk eder. Mesela hasta biri ölümden korkmadığı, ölümü ebedi bir hayatın başlangıcı olarak gördüğü için güven duyar. Hastalık acısının günahları affettireceğini düşünmesi de sıkıntılarını hafifletir.
Zulme uğrayan kimse, intikamını almaya gücünün yetmediği zalimi âhirete, Allah’ın adaletine havale eder, rahatlar. Musibete uğrayan, musibetin Allah’tan geldiğini bildiğinden kaderine rıza gösterir. Bu musibet sebebiyle âhirette verilecek nimetleri düşünerek huzur bulur. Mahpus, işlediği günaha tövbe ederek ve sabır göstererek hapishaneyi bir nevi okul olarak görür. Haksız olarak mahkum edildiyse, âhirette Allah’ın kendisine vereceği mükafatı düşünerek sabreder...
TWİTTER : @aliihsandemirel