Hizmet camiasının Kürt meselesinin çözümüne yönelik gayretleri

Irak Kürdistanı'nda yayınlanan Awene gazetesi'nde Hizmet hareketinin Türkiye'deki Kürt meselesinin çözümü için sarf ettiği çabalar ele alındı. Hocaefendi'nin vaktiyle meselenin çözümü için dönemin Başbakanı'na gönderdiği mektubun da yer aldığı yazının Türkçesi..

Kürt meselesinin çözümüne yönelik 10 maddelik rapor, o zamanki Başbakan'a iletildiğinde, maalesef o serkar bunları elinin tersiyle itti, itti ve aynen şöyle dedi: 
'Ben oraya tayin edecek insan bulamıyorum. Bir vali tayin ettim, birkaç gün sonra 'Beni buradan al!' falan dedi.' 
Bahanesi buydu. 
Halbuki bunları yapacak dünya kadar insan vardı; Mülkiyeliler vardı, valiler vardı, kaymakamlar vardı.

Aradan yıllar geçti. En ufak bir iyileştirme yapmadılar. Otuz sene değil,on sene evvel bile ülkeyi idare edenlerin aklı bu işe erseydi ve bunlar bugüne kadar gerektiği ölçüde yapılabilseydi, bugün o problemler kökünden kurutulamasa da en aza indirilmiş olacaktı. Şimdilerde durum kangren oldu ve çözüm farklılaştı. Farklı bir idari sistemle, onları farklı tercihlerden uzak tutacak bir kontrol sistemi içinde doğunun elinden tutmak gerekmekte. Yoksa yanlış politikalar tamamen bölünmeye sebebiyet verecek ve kinlerin-nefretlerin, düşmanlıklarının nesillere intikaline sebebiyet verecek, hiçbir zaman çözüm bulamayacak.

Diğer taraftan, Hizmet Camiasının Kürt meselesinin çözümüne yönelik gayretlerinden de birkaç cümleyle bahsetmek yerinde olacaktır:
Hizmet gönülllüleri her zaman sulhun ve çözümün yanında oldu. Bu çizgi çözüm süreci ile ilgili konuşmalarda da açık ve net bir şekilde, "Sulh hayırdır, hayır sulhtadır" (http:www.herkul.org/herkul-nagme/195-nagme-sulh-hayırdır/) vurgusu ve Hudeybiye misaliyle defalarca dile getirildi.
"Kürtlerin meselelerine onlardan önce Türkler sahip çıkmalı; Türklerin yanında da Türklerden önce Kürtler bulunmalıdır. Eğitim ile başlayan ilişkiler -akademik, Kültürel ve-ekonomik atanlarda yapılacak çalışmalarla geliştirilebilir." Düşüncesiyle doğu ve güneydoğuda okuma salonları, kurslar, dershaneler, okullar açıldı. Açılan bu okullar sayesinde gençler okumaya yöneldi, üniversitelerde önemli bölümler kazandılar.

Doğrusu Güneydoğu'ya eğitim götürme adına yola çıkıldığında hep çeşitli engellemelerle karşılaşıldı. Ya arsa bulma, ya ruhsat alma ya da okulun açılış safhasında engellemeler oldu. Fakat oranın insanı ile bu işin üstesinden gelindi. Ve bütün güneydoğu illerinde, hatta büyük kazalarında hem okul, hem üniversite hazırlık kursu hem de yurtlar açıldı. Son on sene içinde de pek çok etüt merkezleri adı altında fakir bölge halkının öğrencilerine ücretsiz kurslar verilerek yüksek okul, üniversite kazanma imkanları sağlandı.

Hizmet gönüllülerinin açmış olduğu okullar, Irak Kürdistanı'nda zaten 20 yıldır Kürtçe eğitim yapmaktaydı. Türkiye'de ise kendi dilleri ile okullar açma gayretleri kanunlara takıldı. Doğu-batı kardeşliğinin gelişmesi adına; arzu eden öğrenciler ailelerinin izni ile batıdaki okullarda okutuldu. Dil bilen bölge halkından insanların çocukları, ilahiyat fakültesini bitirerek kendi memleketlerinde hizmet ettiler. Öğretmenler daha çok bölge halkından seçildi,orada yatırım yapmaları için esnaflar teşvik edildi. Hizmet camiası kurban bayramlarını bile kardeşlik köprülerini sağlamlaştırma adına değerlendirdi.
Ayrıca Kürtçe yayın yapan bir Tv'nin açılması yönünde de ciddi teşvikleri oldu. Bütün zorluklara rağmen, tamamen Kürtçe yayın yapan, Dünya Tv ismi ile bir televizyon kanalı açıldı. Türkiye'nin ilk yasal özel Kürtçe televizyonu da yine Hizmet Hareketine gönül vermiş müteşebbisler tarafından açılmış oldu.

Diğer taraftan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Kürt sorunu ile ilgili bugüne kadar Diyarbakır ve Erbil şehirleri de dahil olmak üzere pek çok toplantı yaptı.

Çözüm sürecinde, sürecin sağlıklı yürümesiyle ilgili her türlü samimi tavsiye ve ikazlar asla çözüm karşıtlığı değildi. Bilakis, bunlar sürecin daha sağlıklı bir şekilde işlemesi için yapılan katkılardı.

(Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin o dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a yazmış olduğu mektuptan alıntılar.)
KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ ADINA TEKLİFLER

Muhterem Efendim,
Çoklarının dediği gibi, mensup olduğumuz Birleşmiş Milletler ve NATO içinde önemli güce, kuvvete ve mekanize birliklere sahip sayılı devletlerden biriyiz. Bir espriye bağlı ifade edecek olursak, o güç, kuvvet ve mekanize birliklerin neler yapabileceğini görmek isteyenler, 27 mayıs ihtilaline bakabilirler. O tarihte, işaret edilen güç, gelip kendi milletinin başına binmiş ve 25-30 milyon insanı teslim almıştır. Ne var ki, aynı güç, Doğu ve Güneydoğu'da kuvvetini sonuna kadar kullanmış, sokağa hükmetmiş fakat pozitif bir netice elde edememiştir. Zira mesele sadece kaba kuvvet meselesi değildir ve asıl yapılması gerekenler uzun süredir göz ardı edilmektedir. Bu bir ardır.
Bazı işleri hukuk dışı yollarla halletmeye kalkanlar, başkalarını da hukuk dışı bir kısım oluşumlara sevk etmiş olurlar, ister devlet isterse de kendini devlet yerine koyan ve devlet yanlısı görünenler, meseleleri hukuk dışı yollarla halletmeye kalkıştıkları zaman daha ciddi problemlere ve komplikasyonlara sebebiyet verirler. Fakat maalesef, "Devletin nizam ve intizamını, asayiş ve güvenliğini temin etmek maksadıyla öldürmem istenen insanları öldürdüm" diyen kimseler çıkmıştır bizim ülkemizde.
Halbuki meselenin üzerine bağırıp çağırarak, yakıp yıkarak ve öldürerek değil, akıl, firaset ve şefkatle gidilmelidir.
Bu mülahazaya bağlı olarak, Kürt Meselesinin çözümü adına zaruri gördüğüm bazı hususları müsaadenizle arz etmek istiyorum:

1. Bölge tam bir cazibe merkezi haline getirilmelidir. Samimi gayretler neticesinde o coğrafya mutlaka kalkındırılmak ve öylesine mamur hale getirilmelidir ki, önemli bir medeniyet merkezi konumunu yeniden kazansın, imrenilir bir vaziyete kavuşsun ve bölge halkının hepsi halinden memnun olsun.
(Bir dönemde "kalkınmada öncelikli yerler" adı altında oralara bir kısım avantajlar tanındı. Fakat devlet bu konuda daha ciddi adımlar atmalıydı. Bu arada, teşvik primleri ve ihaleler yandaşlar arasında dağıtılmamak, sadece o yöre, bir kesimin zenginleşme vesilesi edilmemeliydi. Bölge samimi gayretler neticesinde mutlaka kalkındırılmak, imrenilir bir bölge haline getirilmeliydi.)

2. Orada eğitim çok ciddi şekilde ele alınmalıdır. Çünkü eğitim problemi çözüldüğü zaman çok problemler de çözülecektir. Çözülecek bu problemlerin başında da geleceği karanlık görme, sulh içerisinde hak ve adaletin bir gün ikame edilebileceğine inanmama ve ümitsizlik girdabında debelenme marazları vardır. O bölgeye tayin edilecek muallimler, bugün dünyanın dört bir tarafına ciddi fedakarlıklarla hicret eden gönüllüler gibi, dönmemek, orada ölmek ve oraya gömülmek üzere gitmeliler. Bu yaşatma duygusuyla serfiraz, gaye-i hayali ve mefkuresi olan fedakar rehberler, sağlam bir eğitim müessesesinde sağlam bir nesil yetiştirirler. Fedakar öğretmenleri o tarafa göndermek suretiyle eğitim müesseselerini diriltici, canlı hale getirmek lazım. Zira mekteplerdeki o çocuklar-şehadetleri makbul olmasa bile-aileler içinde söyledikleri sözlerle Anadolu'nun diğer kesimine karşı en sadık şahitlerin tesirinden daha tesirli olurlar. Bu şekilde işi dipten almak suretiyle, bugün olmazsa yarın orayı ihya etmiş olacaksınız, rica ederim, (kimseye el öptürmem ama her zaman başkalarının elini de öpmüşümdür; belki onu da dedim bilemiyorum) elinizi öperim, ne olur bunu yapın.

3. Hazreti Bediüzzaman ta Meşrutiyet yıllarında Medreset'üz Zehra adıyla Van'da bir üniversite kurulmasını teklif ederken orada Arapça'nın farz, Türkçe'nin vacip ve Kürtçe'nin caiz gibi kabul edilerek hepsinin beraberce okutulması gerektiğini söylemiştir. Neden okullar da Kürtçe'nin de öğretilmesine fırsat verilmesin? Bakınız, yurtdışındaki okullarımızda, hatta Amerika'da bile Türkçe seçmeli ders olarak okutuluyor ve kimse buna mani olmuyor. O bölgenin mekteplerinde de Kürtçe seçmeli dil olsun. Kürtçe radyoları olsun, televizyonları olsun. Unutulmamalıdır ki anadilde eğitim, bir insan hakkıdır ve siyasi pazarlık konusu yapılmamalıdır.

4. Sağlık açısından da bölge ele alınmalı, orada sağlık müesseseleri kurulmalı. Türkiye'de çok pratisyen hekim var, onların çoğu doğuya gönderilebilir. Çünkü her doktor, doğrudan halkın yanında, evinde iç içe olup onları kucaklayabilir. Keşke her köye olmasa bile bir kaç tanesine bir sağlık memuru, pratisyen hekim gönderilse. Onlar da sağlık ocaklarında onlara sağlık hizmetinde bulunsa, okullarda halka koruyucu hekimlik adına dersler verip sağlıksız şartların oluşmasını önlemiş olsa. Böylece hem mesleklerini icra etme yoluyla hem de okuttukları çocuklar vesilesiyle ailelerin içine girseler ve kendilerini ifade etseler.

5. Oraya gerçekten halkla içli dışlı olabilecek askerler tayin edilmeli. Bu suretle, bir yönüyle halkın dimağındaki darbe yapan, baskı uygulayan, balyoz gibi tepelerine inen o yanlış asker telakkisinin silinmesi sağlanmalı. Öyle insanlar gönderilmeli ki, 27 Mayıs'ın travması silinmeli, 12 Mart'ın travması silinmeli, 12 Eylül'ün travması silinmeli, 28 Şubat'ın o toplumda travması silinmeli.

6. Keza, oraya gitmeye hazır emniyet memurları vardır. Sağlam karakterli, vazifeşinas, yaşatma duygusuyla serfiraz, içi yaşatma heyecanıyla dopdolu emniyet mensuplarını gönderin oraya.
Gidip gerçek emniyeti temsil etsinler; hatta imkan dahilinde çocuklar ile top oynasın, hediyeler versin ve gençlerle sıcak ilişkiler içinde olsunlar. Çünkü çocuklar ve gençler daha önce oldukça ürkmüş, korkmuşlardır. Polis ya da asker abisinin elinden hediye alan ve onun tarafından giydirilen bir çocuğun devletine kötü nazarla bakması ve kandırılması oldukça zordur. Evleri teker teker gezip toplumun dertlerini dinleyebilecek, güvenin teminatı olan emniyet mensupları gönderin ki hem halkın gönlüne girsin hem de fesat ve idiale fırsat vermeyecek şekilde bütün sızma kanallarını kapatsınlar.

7. Yine yüreğini tamamen diriliş duygusuna bağlamış Mülkiyeliler, valiler, kaymakamlar, vali yardımcıları tayin edilmeli. Gaye-i hayali olan, enaniyetine bağlı kalmayan, yaşatma duygusunu yaşamanın önünde gören Mülkiyeliler hususi mahiyette Seçilmeli ve oraya tayin edilmeli. Halkın içinde olsunlar ister polisiyle, ister emniyetçisiyle, ister askeriyle... Namaz kılan o insanlar sağa selam verdikleri zaman valiyi görsünler, sola selam verdikleri zaman kaymakamı görsün, emniyetçiyi görsün , polisi görsün, sağlıkçıyı görsünler.

8. Bölgede oranın dilini bilen din adamları vazifelendirilmelidir. O halkın karakterini çok iyi bilen, çok ciddi bir empati mülahazasıyla onları doğru okuyan ve ona göre muamelede bulunan vaizler gönderilmelidir.

9. Ayrıca doğuda kanaat önderlerine çok önem verirler ve orada yetişmiş çok değerli alimler mevcuttur. Onlara seminerler verilmeli, güvenlikleri temin edilmeli ve halkın kuvve-i maneviyesini arttırmak adına onlar yüreklendirilmelidir. Dahası yetiştirdikleri talebelere imam ve hatiplik imkanları sağlanmalı; hatta kendi dillerini bilen samimi insanların rehberlik yapması için zemin oluşturulmalıdır.

10. Son olarak, mesele sadece siyasi, askeri ve idari açıdan ele alınmamalı; iş yalnızca devlet yetkililerine bırakılmamalı. STK'ların önü açılmalı; onların rehberliğinde toplumun hemen bütün kesimleri birliğimizin pekiştirilmesi için ellerinden geleni yapmalı; aramızda daima gönül köprüleri kurulmalı; düşmanlığa düşman olunmalı; her türlü iftirak faktörlerinden uzak durulmalıdır.
Hürmetle, arz ederim.

*Awene Gazetesi'nde çıkan bu yazının ilk yayınlandığı adres için tıklayınız

07 Haziran 2017 15:46
DİĞER HABERLER