Hizmet, ilkelerini, hedeflerini satırlara yazmakla kalmamış, sadırlara da işlemiş, “örnekleri kendinden bir Hareket” olmayı başarmıştı.
Dünyanın her yerinden, her dilden, kültürden, ırktan hatta dinden insanlar Hizmet Hareketine gönül verdi. Okullarından, öğretmenlerinden, sohbetlerinden yararlandı. “Yaşatmak için yaşayan” fedakar eğitimcilere, rehberlere hep minnet, şükran duydular. Çünkü Hizmet çağın gereklerine uygun yöntemleri kullanarak insanlara insani özelliklerini keşfetme, Hakkı tanıma yollarını açıyordu. Ne bilimle çatışıyor ne de dine savaş ilan ediyordu. Ulumu diniye ile ulumu fenniyeyi mezcedip insanları hakikatla buluşturuyor, hakiki medeniyete ulaştırmaya çalışıyordu. Pozitivizmin kaba mantığından, radikalizmin şiddetinden, ham yobazların taassubundan uzak şekilde insanlara Yaratıcıyı sevdirmeyi gaye ediniyordu. Türkçeyi bir sevgi dili haline getiren Yunus’un duru ifadesiyle “Yaratılanı severiz yaradandan ötürü” diyordu. Kuşatıcılık, kucaklayıcılık açısından gönüllülerine birer Mevlana olmayı öğütlüyor; “kim olursan ol gel” düsturunu esas alıyordu. “Aç sineni açabildiğin kadar ummanlar gibi olsun, kalmasın el uzatmadığın bir mahzun gönül” diyordu.
Hizmet, ilkelerini, hedeflerini satırlara yazmakla kalmamış, sadırlara da işlemiş, “örnekleri kendinden bir Hareket” olmayı başarmıştı. Birbiriyle kanlı-bıçaklı milletlerin çocuklarını aynı okulda, aynı sırada eğitip arkadaş yapıyordu. Savaşların olduğu ülkelerden insanlar akın akın kaçarken eğitim gönüllüleri bu ülkelere doğru gidiyor, zor zamanda o ülkeleri terk etmiyordu. Türkiye gibi katı laikliğin uygulandığı bir ülkede dindar olmakla bilimin, fennin çelişmeyeceğini net şekilde ortaya koymuştu. AKP zulmüyle kapatılan binden fazla okulun çok da uzun olmayan geçmişi ulusal ve UA bilim ödülleriyle, madalyalarla doluydu. Taassuba, cehalete, iftiraka saplanmış (bazı) dindarlara ve cemaatlere yeni ufuklar açmış, Anadolunun imkansız, eğitimsiz nesillerini hayatın merkezine taşımıştı. Dünyada İslam’ın şiddetle, silahla anıldığı, Müslümanların kolayca provokasyonlara malzeme olduğu bir çağda taş atma ölçüsünde dahi şiddete bulaşmamıştı. Son dönem yaşadığı en ağır işkenceler, zulümler dahi şiddetten uzak durma, gönül kırmama ilkesinde en küçük gedik açtıramadı bu güzel insanlara.
Hizmetin bir sertifikası, giriş sınavı, mensubiyet belgesi yoktu. Vermeye, koşturmaya, fedakarlığa, hasbiliğe dayalı bir hareketti. Makuliyeti, insanlık için vadettikleri, İslam’ın esaslarına sadakati, Türk toplumuna verdikleri, Anadolu insanına kazandırdıkları nedeniyle pek çok insan kendini buraya ait hissetti. Bu kervana gönüllü olarak katıldı. Bütün baskılara, zulümlere, hapislere doldurulmalara, mala çökmelere, yurdundan yuvasından, eşinden çocuğundan edilmelere rağmen hala insanların çok büyük bir kısmı Harekete inanıyor, güveniyor. Hareketin geleceğiyle ilgili umudunu koruyor. Ancak 15 Temmuz’a ve sonrasına dair insanların izah edemediği, tam anlayamadığı noktalar var. “Demokrasiden dönüş yok”, “en kötü sivil yönetim en iyi askeri idareden iyidir” diyen bir Hareketin 15 Temmuz’da yer almış olacağına ihtimal vermiyor kimse. Bunun bir kurgu olduğu, birilerinin otoriterleşmesi için “Allah’ın lütfu” olarak görüldüğü çok açık. İktidarın izah etmesi gereken, örtbas ettiği pek çok karanlık nokta var. Erdoğan ve çevresi iyi bir medya çalışmasıyla ve devletin imkanlarını kullanarak şimdilik kamuoyunu yanıltmayı başardı. Fakat Hareketin tabanında da 15 Temmuz ile ilgili puslu noktaların, karanlık kişilerin/ilişkilerin neden aydınlatılmadığı konusunda bir miktar rahatsızlık var. Taşlar tam yerine oturmuyor. İnsanlar ikna edici cevaplar alamıyor. Sorular, meraka mucip konular geçiştiriliyor.
Belli ki bizim içimizden birileri de devşirilmiş. Devlet, pek çok cemaate tarikata olduğu gibi az da bu Cemaatin içine de sızmış. Bu unsurları 15 Temmuz’da Hareket’i meşum darbe karesine sokmak için çok iyi kullanmışlar. İnsanların buna da itirazı yok. Bunu da bir nebze anlayışla karşılıyorlar. İçimizden çürük elmaların, devşirilmiş bir kısım adamların çıkabileceğini kabulleniyorlar. Peygamberlerin en dibinde bir sürü şer adam, ihanet eden, münafıklık yapan çıkmış ve peygamberler bunların zararını bütünüyle bertaraf edememişler. Hizmet gibi gönüllülüğe dayalı, gevşek bir yapılanmaya sahip, herkesin kolayca girebildiği bir Harekette art niyetlilerin olmaması düşünülemez.
İnsanları asıl üzen, umutsuzluğa sevleden şey bu tür olayların üzerine gidilmemesi. Yüzbinlerin hapislere doldurulmasına, milyonların hukukuna tecavüz edilmesine sebep olan bu tür kişilerin ve oluşumların yeterince tetkik edilmemesi, insanların iknası, mutmain olması için çaba gösterilmemesi. 15 Temmuz üzerinden 2.5 yıl geçti ve hala pek çok şey muğlak. Beylik laflarla, idare-i maslahat kabilinden şeylerle zaman tüketiliyor. İnsanlar yaşananları bir yönüyle “yolun kaderi” görüyor. “Allahtan geldi çekeriz”, “günahlarımıza kefaret” diyorlar. Kadere inanıyor ve tevekkül etmesini biliyorlar. Kaybettiklerine bir teselli yolu buluyorlar. Ama problemleri yok sayma, eylemsizlik, benzeri yeni vakalar için gerekli tedbirleri almama, art niyetli kişilerin operasyonlarına devam edebilmeleri umutları kırabilir. Yaşanan bunca fecaate, felakete rağmen kriz yönetiminin olmaması, her meseleyi zaman bırakma, inisiyatif almama, karanlık ilişkiler ağında olduğunu bilinen ve milyonlarca Hizmet mensubuna zarar verenlerin “korunuyor” olduğu algısının verilmesi insanların güvenini eritebilir.
Bu çerçevede AFSV’nin 11 Kasım günü yaptığı açıklama ve bazı ilkelere tekrar vurgu yapması çok önemli. Özellikle herkesin bulunduğu ülkenin hukukuna riayet etmesi, kimden gelirse gelsin hukuk dışı, şiddet içeren ve Hizmetin ilkeleriyle bağdaşmayan tavsiye ve yönlendirmelerin dikkate alınmaması yönündeki uyarılar hayati.
15 Temmuz Hareket için her açıdan bir dönüm noktası. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Eğer yeni şartlar, konjonktör iyi değerlendirilebilirse bu kriz fırsata dönüşebilir. Hizmetin bütünüyle globalleşmesine, yeni ufuklara açılmasına şahit olabiliriz. Ne var ki bunu yapamazsak gelecek çözülüşlere, kopuşlara ve dağılmalara gebe görünüyor. 15 Temmuz insanlardaki eski yerleşik anlayışı da değiştirdi. Sadece zihni berraklarla muhatap olan, pek çok kimseye ulaşma, dinleme imkanı olmayan arkadaşlar bu tür konuların konuşulmasından hazzetmiyorlar. Köklü bir zihniyet değişimi olduğunu, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını görmek istemiyorlar. Artık insanlar yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Sorgulayarak, irdeleyerek, test ederek bir işe girişmek ve içinde olmak istiyorlar. Herşeyin açık, şeffaf, net ve belirgin olmasını istiyorlar. “Bilmediğiniz şeyler var” dönemi bitti. Hoca Efendiye atfen esnetilmiş, sündürülmüş bilgilerle insanları motive etmek artık mümkün değil. Bütün bunlara rağmen insanlar Harekete ve ilkelerine güveniyor. Hizmetin daha yapacağı çok şeyin olduğuna inanıyorlar. Ama eski zihniyetle, eski yöntemlerle değil!
Çok şey değil, insanlar kendilerine karşı açık, dürüst olunsun istiyorlar. Kim olursa olsun amme hukukuna tecavüz edenlere, insanları zora sokanlara, yetkilerini istismar edenlere tolerans gösterilmesin istiyorlar. Kol kırılsa dahi bir defa daha kırılmaması için önlemler alınsın, kırık kol tedavi edilsin istiyorlar. Dünyada örnekleri olan pek çok STK, NGO gibi açık ve şeffaf bir yapıyla yola devam edilsin, izahı mümkün olmayan işlerden uzak durulsun; herşey yasal, izah edilir şekilde yapılsın istiyorlar. Batıya göçmüş pek çok insan eski anlayış ve yöntemlerle yeni dünyada hayatını zora sokmak istemiyor.
Bunları yapmak zor değil. Hareketin temel ilkeleri, misyonu, vizyonu, yöntemleri, örgütlenme şekilleri çerçevesi belirli şekilde yazılacak ve deklera edilecek. Sonra buna uygun davranmayanlara hesap sorulacak. Açık ve net şekilde karanlık, kirli, şaibeli kişilerle yollar ayrılacak. Böylece 15 Temmuz benzeri yeni provokatif, maniplatif tuzaklara düşmenin yolları tıkanacak.
İnsan nisyan ile malul. Günah, hata, kusur işlemek insan olmanın gereği. Bütün diğer beşeri organizasyonlar gibi Hizmet Hareketi’nin içinde de para ile, makam ile aldatılan, şeytana uyup nefsine mağlup olan, art niyetli insanların çıkmasından daha doğal bir şey yok. İnsanlık tarihi boyunca her türlü dini, sosyal grup içinde böylesi insanlar olmuş. Tebük Seferi’nde Hz. Peygamberin Ordusu’ndaki askerlerin 1/3’ünün havadan-sudan bahanelerle seferi terkettiğini hatırlayınca Hareketin içinden çıkan ve zarar veren insanlar anlayışla karşılanıyor. Ama insanlar bir avuç art niyetli, kirli, kime hizmet ettiği belli olmayan, devşirilmiş kişinin milyonlarca insanın hukuna tecavüz etmesine müsaade edilmesin, fırsat verilmesin istiyor. Bir kaç densiz, dengesiz yüzünden bunca emeğin heder edilip, itibarımızın karalanmasına hayıflanıyor. Çözümler noktasında ağırdan alınması, bazı problemlerin yok sayılması, zararlı kişilerin tecrit edilmemesi insanları yaralıyor.
15 Temmuz mizanseni milyonlarca masum insana çok büyük zararlar verdi. İnsanlar bir şekilde bunu göğüslemeye çalışıyor, tahammül ediyor. Fakat ömürlerini adadıkları, gaye-i hayal haline getirdikleri, insanlık ve İslam için çok şey yapacağına inandıkları bir idealin harcanmasına, karalanmasına, itibarsızlaştırılmasına tahammül edemiyorlar. Bu konuda bir şeyler yapması gerekenlerin duyarsızlığını affetmiyor, daha basiretli sorumlu davranılmasını, kitlelerin beklentilerinin dikkate alınmasını istiyorlar.