"Kendilerine ilim ve hikmet verilen mürşidler, Hz. Yakup Aleyhisselam'ın ve bu hususta en kâmil mânada sabr-ı cemil sahibi Efendimizin (S.A.S.) yolunda yürümüşlerdir. Çok iyi biliyoruz ki, bu aktif sabrın meyveleri Hz. Ömer’dir, Hâlid bin Velid’dir. Amr İbn-i Ass’dır, Ebu Süfyan’dır ve onun eşidir."
Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Fe Sabrun Cemil!
Bir peygamber olarak ve tevil-i ehâdise (rüya tabir etmeye ve olayların dilini çözüp anlamaya) mazhar olan Yakup Aleyhisselam, Hz. Yusuf’un gördüğü rüyadan onun kendinden bile büyük bir peygamber olacağını bildiği için, hem de kurdun yediğini iddia ettikleri halde Hz. Yusuf’un hiçbir tarafı zedelenmemiş ve üzerine sadece bir kan bulaştırılmış gömleğinin vaziyetinden basiretiyle bu söylediklerinin yalan olduğunu anladığı için açık ifade ile oğullarına, “Hayır! Hayır! Nefisleriniz sizi aldatmış ve bu işe sevk etmiş” diyor.
Şimdi bütün bunlardan sonra normal olarak siz bir baba olsanız bu çocuklarınıza ne yaparsınız? Ya cezalandırarak itiraf etmelerini temin edersiniz. Veya itiraf etmezlerse onları yanınızdan kovarsınız. Ama Yakup Aleyhisselam bunların hiç birini yapmadığı gibi üstelik bir de “Fe Sabrun Cemîl” demekle yetindi. (12/18)
Bu hususu seneler önce izah bekleyerek M. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye sormuştuk. Dedi ki: “Çok bozuk bir toplumda böyle bir şey yapmak, o evlatların hepsini ebediyyen kaybetmek demektir. O bozuk toplum içinde hepsi de eriyip gidebilirlerdi. Onun için sabırla, dua ederek onların suçlarını itiraf edip tevbe istiğfar etmelerini, hatta Hz. Yusuf’un da onlara hakkını helâl etmesini bekledi. Bu cemîl (güzel, zorlu) sabır ile aktif biçimde meselenin hayırlı encamına doğru yol almaya çalıştı ve meramına da nâil oldu.
Kendilerine ilim ve hikmet verilen mürşidler, Hz. Yakup Aleyhisselam'ın ve bu hususta en kâmil mânada sabr-ı cemil sahibi Efendimizin (S.A.S.) yolunda yürümüşlerdir.
Çok iyi biliyoruz ki, bu aktif sabrın meyveleri Hz. Ömer’dir, Hâlid bin Velid’dir. Amr İbn-i Ass’dır, Ebu Süfyan’dır ve onun eşidir. Çünkü bunlar Müslüman olduktan sonra, kendi sahalarında birer dehâ ve örnek insanlar oldukları için İslâmiyetin yayılması yolunda bazıları yaşlarının ilerlemesine rağmen üzerlerine düşeni yerine getirdiler.
Şimdi dönüp kendi Hizmetimize ve başımızdaki Büyüğümüzün tutum ve tavırlarına baktığımızda müthiş benzerlikler görüyoruz.
Kendisine ihanet etmiş olanlar için bile nasıl bir şefkat taşıdığına dair merhum Mehmet Ali Şengül Hocamızın anlattığı şu olay ibret vericidir: “Kampta idik, bir gece (02-03) sırasında kaldığım odanın kapısı tıklatıldı. Baktım çok üzgün biçimde Hocaefendi!.. Elinde bir sayfa var! Onu bana uzatarak ‘Bunlar için dua edin… Ebedî hayatlarının mahvolmasına gönlüm hiç razı değil… Ne yaparlarsa yapsınlar! Allah için dua edin!’ dedi. İsimlere baktım. Televizyonlara çıkıp konuşan, gazetelerde akla hayale gelmez iftiraları yazanlar. Hocaefendi'nin müebbet hapislerle çürüyüp gitmesini isteyen yakından tanıdığımız malum kişiler!..”
Bunlar dışında, Hocaefendi kendi hatalarından dolayı, kopup gidecekleri, belli kişileri uzun zaman yanında tutarak mânevi yaralarını tedavi etmeye çalışırdı. Zaman zaman bizlere sitemlerde bulunup “Her şeyi bana bırakıyorsunuz” dediğine de şâhidiz.
İbretler hazinesi Yusuf Suresindeki Hz. Yusuf ve Kardeşlerinin kıssasından alacağımız çok hisseler var. Hz. Yakup Aleyhisselam'ın bu SABR-I CEMİL Sözünde de işte günümüze bakan ibretli dersler var.
Selçuklu'dan, Osmanlı'dan hatta daha öncesinde şöyle bir tarihimize baktığımızda biz toplum olarak bir asker milletiz. Yukarıdan devlet büyüklerinden gelen bilgiler ve emirler âdetâ semadan gelmiş gibi değerlendirilir ve gerekleri yerine getirilir. İnsanımız bunları fazla sorgulamadan doğru kabul eder. Şu anda bu devletin başında bulunanlar kanun-nizam dinlemeden kendi mafya anlayışlarına göre topluma şekil vermek istiyorlar. Onun için algı operasyonlarına baş vuruyorlar. Büyük halk kitleleri onları doğru kabul ediyor. Yaptıkları vicdansız zulümlerin verdiği korku ve onulmaz gibi görülen zararlar ve yaralar da üstüne binince insanlar iyice şaşkınlık geçiriyorlar. Bizim bunlarını hepsini düşünüp işleri bilerek planlayıp zalimlik ve gaddarlık yapanların dışında kalanları bir derece müsamaha ile bakmaya kendimizi zorlamamız gerekir, diye düşünüyorum…
Şimdilik bizden yüz çeviren bazı dostlara da:
“Kahveler pişti gel / Köpükler taştı gel / Ey iyi gün dostları / Kötü günler geçti gel” türküsü gibi sözler hazırlamamız gerektiği kanaatini taşıyorum.