New York merkezli Paylaşılan Değerler İttifakı (Alliance for Shared Values/AfSV), Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Mısır'da yayın yapan Ten TV'ye verdiği mülakatın temel gayesine açıklık getirdi. AfSV, Hocaefendi'nin Hizmet Hareketi gönüllülerinin Türkiye'de maruz kaldığı baskı ve zulümleri dünya kamuoyunun dikkatini sunmak için daha önce olduğu gibi bu sefer de Ten TV'ye mülakat verdiğini vurguladı.
SAMANYOLUHABER- Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Mısır’da yayın yapan Ten TV’ye verdiği mülakat üzerine başlatılan tartışmalara dair New York merkezli Paylaşılan Değerler İttifakı (Alliance for Shared Values/AfSV) bir açıklamada bulundu.
"HOCAEFENDİ MAĞDURİYETİ BÜTÜN DÜNYANIN DİKKATİNE SUNMAK İÇİN GAYRET EDİYOR"
AfSV’nin açıklamasında Türkiye’de Hizmet Hareketi mensuplarının maruz kaldığı baskı ve zulümleri bütün dünyanın dikkatine sunmak maksadıyla Hocaefendi’nin mülakat tekliflerine müracaat sırasına göre sağlığının elverdiği ölçüde müspet cevap verdiğinin altı çizildi.
Mülakatta Erdoğan rejiminin insan hakları ihlalleri, Türkiye’nin çevre ülkelerle ilişkileri ve terörle mücadele gibi temel meselelerin ele alındığı belirtilen açıklamada, “Röportaj Mısır’a odaklı değildir.” denildi.
“DEMOKRATİK DEĞERLERİN YANINDA OLDUĞUNU NET BİR ŞEKİLDE ANLATTI”
Hocaefendi’nin başta bütün toplumsal grupların haklarına saygı gösterilmesi, hiçbir grubun diğerini ezmemesi olmak üzere demokratik değerlerin yanında olduğunu net bir şekilde ifade ettiği belirtilen AfSV açıklamasında şunun altı çizildi: “Hem Mısır hem de Türkiye gibi nüfusu çok çeşitlilik arz eden milletler için demokratik idare tarzının en iyisi olduğunu net bir şekilde ifade etmiştir.”
AfSV, Hocaefendi’nin mülakatta herhangi birinin veya belirli bir grubun etnik kökenini değil, kendilerini İslami çizgide gösterdiği halde masum insanlara zulmeden kişileri tenkit ettiğini vurguladı.
AFSV TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMANIN TAM METNİ:
“Fethullah Gülen Hocaefendi ’nin Mısır Ten TV Röportajının Çarpıtılmasıyla İlgili Açıklama:
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Mısır’da yayın yapan Ten TV’ye vermiş olduğu kısa röportaj, başta Erdoğan hükümeti kontrolündeki Daily Sabah olmak üzere bazı çevreler tarafından aslından uzaklaştırılarak lanse edilmiştir. Bu nedenle, konuyla ilgili açıklamaya ihtiyaç hissedilmiştir.
1. Hizmet ve Hocaefendi aleyhinde 2014 yılında, o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan nefret söylemi ve eylemi o günden bu yana artarak devam etmiş ve etmektedir.
2. Türkiye’deki medyanın neredeyse tamamını kontrol altında tutan siyasi iktidar bütün yayın organlarında topyekûn bir karalama kampanyası başlatmıştır.
3. Hizmet ve Hocaefendi aleyhindeki propaganda Türkiye dışına da taşınmış ve özellikle Türkiye’yle sıkı ilişkileri olan veya nüfusu içinde çoğunluk veya azınlık Müslüman kesim bulunan ülkelerin medyasında da tekrarlanmıştır.
4. Erdoğan hükümeti Müslüman çoğunluk ve azınlık grupların olduğu bütün ülkelerde Hizmet aleyhindeki karalama kampanyasını son beş yıldır aralıksız devam ettirmiş ve Hizmet katılımcılarını sapkın ve Müslümanlık dışı göstermek için değişik yöntemler kullanmıştır.
Bazı Müslüman şahısları ve kurumları maddi yönden destekleyerek, projelerine sponsor olarak bu şahıs ve kurumlar üzerinden Erdoğan’ın Hizmete yönelttiği iftiralar yayılmaya çalışılmıştır.
5. Bu bağlamda Hizmet hareketi ve Hocaefendi‘nin fikriyatının Müslümanlarca doğru anlaşılması için ortaya çıkan fırsatlar Hocaefendi’nin sağlığının müsaade ettiği ölçüde değerlendirilmektedir. Mısır Ten TV’de yer alan kısa röportaj da bu çerçevede mütalaa edilmelidir.
Amerika'da ikamet eden Fethullah Gülen Hocaefendi, Mısır'da yayın yapan TEN TV'nin sunucusu Neşet el Dihi'ye mülakat vermişti. 28 Eylül'de yayınlanan kısa mülakatta Hocaefendi ağırlıklı olarak Erdoğan rejiminin Hizmet Hareketi gönüllülerine yönelik hukuk ihlalleri, baskı ve zulümleri anlattı.
6. Röportaj temel itibarıyla Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, Türkiye’nin ülke olarak gidişatı ve çevre ülkelerle ilişkileri, terörle mücadele gibi bütün dünyanın problemi olan meseleleri ele almıştır. Mısır’a odaklı değildir.
7. Röportajda Hocaefendi başta bütün toplumsal grupların haklarına saygı gösterilmesi, hiçbir grubun diğerini ezmemesi olmak üzere demokratik değerlerin yanında olduğunu net bir şekilde ifade etmiş, hem Mısır hem de Türkiye gibi nüfusu çok çeşitlilik arz eden milletler için demokratik idare tarzının en iyisi olduğunu net bir şekilde ifade etmiştir.
Ayrıca ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyetini garantiye alan, vatandaşları devletin baskı ve zulmüne karşı koruyan hükümler içeren Amerika anayasasının da incelenmesini tavsiye etmiştir.
8. Hocaefendi Ihvan-i Muslimin ile alakalı görüşlerini daha önce belirtmiştir.
Bu mevzuyla alakalı 2018 yılında yine Mısır’da yayınlanan Al Ahram Arabi Magazine verdiği röportajda su ifadeleri kullanmıştır: “Batılı bazı siyasi otoriteler tarafından Erdoğan’ın da üyesi olduğu İhvan’ı terör örgütü ilan etme çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine cevaben ‘‘İhvan içinde teröre ve şiddete bulaşmış kişiler olabilir. Avrupa ve Amerikada bu görüşü dile getirenler de olmuştu.
Şayet böyle bir teröre bulaşma söz konusuysa bu asla tasvip edilemez. Bizim her türlü terör hareketine karşı ilk günden itibaren değişmeyen temel yaklaşımımız şu oldu: “Hakiki bir Müslüman terörist olamaz. Bir terörist de asla hakiki Müslüman olamaz.”
Dolayısıyla İslami gruplar, terör ve şiddete karşı net tavır almalı ve kesin bir duruş ortaya koymalıdırlar. Yoksa İslam’ın drahşan çehresi karartılmış ve dine ihanet edilmiş olur. Ancak dünyada farklı ülkelerde, hiçbir şekilde şiddete bulaşmamış samimane dine hizmet eden çeşitli İslami hareket mensuplarını, toptancı bir yaklaşımla terörle irtibatlandırmak da doğru değildir.
Aksi takdirde teröre karşı olan kimselere haksızlık yapılmış ve dolayısıyla da bazı kimseler böyle haksız/hukuksuz bir uygulamayla radikal hareketlerin kucağına itilmiş olur.
9. Röportajda geçen “Anadolu insanları değil” ifadesini yine röportaj içinde kendisi açıklamıştır. Bir İslam alimi olarak Hocaefendi’nin hiç kimseyi etnik kökeninden ötürü tenkit etmesi veya şaibeli görmesi söz konusu olamaz.
Nitekim Anadolu’da bugün yaşayan değişik Türk boyları da dahil olmak üzere bütün kesimler tarihin bir döneminde bu coğrafyaya bir yerlerden gelmişler ve başka gruplarla karışmışlardır.
Anadolu belki yüzlerce etnik kimliğin birbiriyle karışarak birlikte yaşadığı bir harman yeri olmuştur. İslami prensiplere göre herkesin Allah nazarında kadr-u kıymeti niyeti ve amellerine göredir.
Röportajda tenkit edilen etnik köken değil, münafıkça davranışlar, bir yandan Müslüman görünüp öte yandan temel İslami değerleri hiç umursamadan ve devamlı olarak ihlal etmek, masum kadınlar, çocuklar ve yaşlılar içinde bulunan geniş bir topluluğa zulmetmektir.
Röportajın tamamı değerlendirildiğinde bu da net bir şekilde görülecektir.”