İlahiyatçı - yazar Dr. Ali Demirel, konusunu samanyoluhaber.com okurlarının belirlediği aylık yazı dizilerine devam ediyor. Bu ayın konusu: Haset ve tedavi yolları.Yazı dizisinin beşinci ve son bölümünde 'Haset hastalığının tedavi yolları nelerdir?' ve 'Hocaefendi ne tavsiye ediyor' soruları cevaplandı
DR ALİ DEMİREL - SAMANYOLUHABER.COM
Haset hastalığının tedavi yolları nelerdir?
1. Hasetten vazgeçmek için onun zararını bilmek yeterlidir. Fakat bunun yanında, haset eden kimsenin bir insanı aldatma, ona nasihat etmeyi terk etme, insanları sevmek yolundaki İslâm’ın açık emirlerini kâle almama, insanların zarara uğramaları halinde bundan en çok sevinecek olan insî ve cinnî şeytanların emellerine alet olma gibi hiç de küçümsenmeyecek suç ve günahların işlenmiş olacağı unutulmamalıdır.
Bu menfi özellikleriyle kalbin saflığını ve temizliğini gideren ruhi ve kalbi bir hastalık olan haset, Nebiler Serveri’nin ifadeleriyle ateşin odunu yakıp yok etmesi gibi insanın iyi huy ve amellerini de yıkıp yok eder. (Ebu Davud, Edeb, 44)
2. Haset eden kimsenin içinde sürekli bir çekememezlik ateşi yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü haset eden, haset ettiği kimsede nimetin arttığını gördükçe rahatsızlık ve sıkıntısını çoğalır. Hasetçinin göğsü daralır, uykusu kaçar. Adeta amansız bir hastalığa düşer. Bu ise kişinin ancak kendine düşman olanların isteyebileceği bir durumdur.
Daha önce de ifade edildiği gibi haset öncelikle haset edenin kendisini ezer, mahveder, yandırır. Bunun yanında haset edilen kimseye o hasedin zararı ya azdır ya da hiç yoktur. Öyleyse akıllı kişi, âhiret hesabı ve korkusunu temel alarak aklının gereğini yerine getirmeli ve bu yararsız azaptan kurtulmayı istemelidir. Hasedin âhirette sebep olacağı ceza da oldukça önemsenmelidir.
3. Hasedi tedavi etmenin bir diğer yolu, bu menfi duygunun isteklerini yerine getirmeyerek, hatta aksini yaparak haset duygusuna hükmedebilmeyi öğrenmektir. Mesela içteki haset duygusu birisini kötülemesini istediğinde kişi, bunu şeytanın kendisi için hazırladığı tuzağa düşmek demek olduğunu anlayarak tersini yapmaya çalışmalı ve nefsine ağır da gelse o kişiyi övmelidir.
Haset duygusu, kendisinden birisine karşı kibirli davranmasını istediğinde, bu duygusuna karşı koyarak tevazu göstermelidir. Yine haset duygusu cimriliği, vermemeyi fısıldadığında, cömert davranmalı, kendisini verme konusunda zorlamalıdır. Kişinin bu türden müspet davranışları, karşısındaki insanı memnun eder ve onun tarafından da sevilmesine sebep olur.
Bu şekilde karşılıklı sevgi başlar ve zamanla haset hastalığı da yok olur. Baştan zorla yapılan bu davranışlar zamanla insanın kişiliği, ikinci bir fıtratı haline gelerek kökleşir. Neticede şeytan bu gelişmeden hoşnut olmayacak, olumlu gelişmeyi engellemek isteyecektir.
Müspet davranışlarının kendine olan güvensizlikten, bir takım endişe ve korkulardan ileri geldiğini öne sürerek onu yoldan çıkarmaya çalışacaktır. Fakat mü’min şeytanın vesvesesine kendisini kaptırdığında sapacağını, ziyana uğrayacağını unutmayarak, daimi bir gayret ve çaba içerisinde bulunmada Allah’tan sabır ve azim dileyecektir.
4. Haset eden eğer aklı başında biriyse düşünmeli, hatasını anlamalı ve karşısındakinden hak helalliği istemelidir. Bu kötü düşünce yine geldiğinde “Ben ondan daha layığım.” diye düşünmek yerine “O benim arkadaşım, mal-mülk-imkân arkadaşımdan daha önemli değil, bugün ona veren Allah yarın bana da verir.” diyerek arkadaşlık duygusuna zarar vermemelidir. Asla unutmamalıdır ki; Müslüman gıpta eder, münafık haset eder.
Hocaefendi hasedi nasıl anlatıyor?
“Nasıl ki gayrimeşru şehvet hisleri karşısında insanın, iradesinin hakkını vermesi onu bir iffet abidesine dönüştürür; başkalarına verilen güzellikler karşısında kişinin hasede düşmemesi, hırs göstermemesi onu bir istiğna kahramanı hâline getirir; aynen öyle de vifak ve ittifakın sağlanması için insanın, iradesinin hakkını verip kendisine rağmen yaşaması onu bir fazilet âbidesi hâline getirir.
Evet birileri, mü’min olduklarını iddia etmelerine rağmen size akıl almaz kötülükler yapabilirler. Yürüdüğünüz yollara taşlar, dikenler atabilirler. Yollarınızı yürünmez hâle getirip, yürüdüğünüz istikametteki köprüleri yıkabilirler. Sizi toplumdan bütün bütün tecrit etmek isteyebilirler. Ama eğer siz, vifak ve ittifak hatırına birer fazilet âbidesi olmaya namzetseniz, bütün bunları görmezden gelmeli, “Bu da geçer yâ Hû!” deyip yolunuza devam etmelisiniz.
Yürüdüğünüz yollardaki köprüler yıkıldığında, başka bir yerde kendinize ipten tahtadan yeni köprüler kurmalı; ayrılığı kendilerine şiar edinmişlere rağmen ayrılığa düşmeden Allah’ın izni ve inayetiyle yürüyüşünüze devam etmelisiniz.
Onlar, kıskançlık ve hasetle sizden kilometrelerce uzağa savrulmuşlardı. Hakkınızda, “Hareketin önünü kesin. Hayat hakkı tanımayın. Onların hakkından gelin.” gibi laflar ediyorlardı. Hem de bütün bu zulümleri irtikâp ederken onların ciddî ve makul hiçbir gerekçeleri yoktu. Bilâkis onları buna sevk eden saik, rekâbet hissiydi, kıskançlıktı, hasetti. En masumlarında bile bir hiss-i tenâfüs vardı. Kendilerine göre alan bölmeye, bölüşmeye çalışıyorlardı.
İşte bir hak yolcusunun bütün bunları görmezlikten gelerek, sanki yokmuş gibi kabul ederek hep durduğu yerde durması onun adına çok büyük bir fazilettir.”
Yazımızı bir dua ile bitirelim: Rabbimiz bizi haset hastalığından ve bu hastalığın yaymış olduğu her türlü kötülükten muhafaza buyursun.