Yaşar Tunagür, hocası Hüsrev Efendi'nin 'senin sakalın da bembeyaz olana kadar Allah sana ömür versin' duasındaki kadar bir ömür sürdü.
Sakalı gür ve kendisine yakışırdı. Evlenmeden önce uzatmaya karar vermişti sakalını. Sakallı çokça insanın bulunmadığı İzmir'de görev aldığı dönemde Kara Sakallı Hoca diye bilinirdi. Müftülük yaptığında da 'Kara Sakallı Müftü'ye çıkmıştı adı. İlminden çok faydalandığı, en önemli hocalarından Hüsrev Efendi'nin ona bir duası vardı: “Elini sakalıma sürdü. Hepsi simsiyahtı. Kendisininki de bembeyaz. 'İnşallah senin sakalın da benimkisi gibi bembeyaz olana kadar Allah sana ömür verir' diye dua etti. Şimdi ben ara sıra aynaya bakıyorum. Siyahları gördükçe keyfim yerine geliyor, daha vakit var diye. Teselli işte!”
Onunla 2002 yılında yapmış olduğumuz röportajın yayımlanmamış bölümünde, hocasının bu duasını okuyunca, gözüm hemen o gözlüklerin ardındaki güleç yüzünü kaplayan sakallı fotoğrafına kaydı. Sakalı neredeyse bembeyaz olmuştu.
DİNÎ EĞİTİMİN YASAK OLDUĞU YILLARDA OKUDU
Daha önce Aksiyon'da da yayımladığımız bölümü ise “Yaşar Tunagür Hoca her yönüyle dolu dolu bir kişi. Onu anlatmaya bu sayfalar yetmez. 'Yazmam' demediği anıları belki onu anlamamıza daha yardımcı olur. Merakla beklediğim anıları arasında ben onunla, onu hüzünlendirdiği kadar şaşkına da çeviren 'Yasak Devir İstanbul'una (bu tabir ona ait) bir seyahate çıkmak isterdim. Çünkü o Necip Fazıl'ın ilk sözünde fark ettiği gibi 'safkan İstanbullu.' İnşallah başka sefere.” diyerek bitirmiştik.
Nasip olmadı. 30 Nisan 2006 tarihinde sabaha karşı Yaşar Tunagür Hocaefendi tedavi gördüğü hastanede kalp krizi vesilesiyle Allah'ın rahmetine kavuştu.
Yaşar Tunagür, cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra Beşiktaş'ta dünyaya gelmişti. Ailesi İstanbul'a, o doğmadan bir yıl önce taşınmıştı. Aslında babası imparatorluk zamanında sarayın kalem bölümünde görevliydi. Sultan Abdülhamit hal edilince, babası Ahmet Heyyül de 1918'de memleketi olan Siirt'e geri dönmüştü. Beşiktaş'ta bir konakta hayat süren Ahmet Efendi, Siirt'te çok kalamamış, 1923 senesinde tekrar İstanbul'a taşınmıştı.
Yaşar Tunagür, henüz dört yaşında iken ilk hocası olan babasından Kur'an dersi almaya başlamıştı. İki yıl içinde Kur'an-ı Kerim'i hatmetmişti. Tunagür Hoca, burada, çocukları erken eğitmeye başlamanın faydasını vurgulamak için bunu anlatmıştı. Babasını erken kaybettikten sonra ilme yönelik tahsiline devam eden Tunagür Hoca, bugünden geriye dönüp bakınca insanı hayrete düşüren bir dönemde, 'yasak devir' dediği bir zamanda geçirmişti çocukluğunu. Tunagür, böylesine zor bir dönemde dirayetli hocalar sayesinde bu zor süreci boş geçirmemiş, daha sonra kendisi de bu dirayeti göstererek, dinî eğitimin yasaklandığı o zamanlarda başka çocuklara dinlerini öğretmeyi kendisine vazife edinmişti. Zaten Yaşar Tunagür Hoca'nın en belirgin özelliklerinden biri buydu. Hak bildiği yoldan taviz vermeden hizmetlerine devam ederdi. 27 Mayıs 1960 darbesinin olduğu gün Balıkesir'de müftü idi. Bilindiği gibi Türkiye'de darbe planlayanlar, ne hikmetse bu emellerini cuma günleri gerçekleştirmişti. 27 Mayıs darbesi vuku bulduğunda insanların cuma namazına gitmesi gerekiyordu. Bir yanda ibadet zorunluluğu bir yanda da sokağa çıkma yasağı vardı. Tunagür Hoca, o şartlarda bile ezanı okutma cesaretini göstermiş, yasağa rağmen halkı camiye çekmeyi başarmıştı. 1970'lerde de, Ankara'daki Yükseliş Koleji'nin 2-3 bin kişi kapasiteli mescidinde uzun süre cuma namazlarını kıldıran, zamanın en etkin siyasetçi, bürokrat ve teknokratlarının katıldığı sohbet programları yapan Yaşar Tunagür Hoca, bir din âlimine gereken ne ise her zaman yerine getirmekten çekinmemişti. O yıllarda Yükseliş Koleji'nin yemekhanesini işleten Afşar Mobilya'nın sahibi Celal Afşar, 'O hutbe o güne kadar hiçbir kimseden dinlemediğim nefis bir hutbeydi' dediği hutbe ile tanıdığı Tunagür Hoca ile şöyle bir hatırasını aktarıyordu: “Her hafta bir başka kişinin evinde olmak üzere Ankara'nın üst düzey iş adamları ve hatırlı kişileri ile sohbet ediyordu. Bu oluşumlarda çeşitli sualler soruluyordu. Herkes ilgiyle dinliyordu. Bu arada çok eşlilikle ilgili bir konu açıldı. Yaşar Tunagür Hocaefendi, konuyu Allah Rasulü'nden misaller vererek çok güzel izah etti. 'İşte iki evlilik de olabilir ama bunların sebeplerinin olması lazım' falan diye. Oradakiler bu evlilik mevzuunu sulandırdılar. Böyle olunca Tunagür Hocaefendi okun yaydan çıktığı gibi bir fırladı. 'Efendiler işi sulandırdınız, çizmeyi aştınız' dedi ve kalktı. Gitmek üzere iken çok hatırlı birisi önüne geçti. İsim vermek istemiyorum. Çok rica etti. Benim orada içim cız etti. Hoca'nın herhalde yarın tayini çıkar gibi düşüncelere kapıldım. O zaman dediklerini yaptırabilecek kişilerdi onlar çünkü. Fakat o hareketi, Tunagür Hocaefendi'yi orada çok daha saygın hale getirdi.”
DİNİN ISTIRABINI ÇEKEN İKİ İNSANDAN BİRİ
Yazar Ali Ünal da, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, rahmetli Tunagür için 'Dinin ıstırabını çeken iki insandan biri' dediğini aktarıyordu. Diğeri Mehmet Kırkıncı'ydı. Fethullah Gülen Hocaefendi, Tunagür Hoca için verdiği taziye ilanında şunları dile getirmişti: “İslami ilimlere vukûfiyeti, yaşadığı çağı anlama, süreçleri sezme ve dini adına tutulması gereken yolları idrak etmenin yanında, firâset ve basiret dolu usullerle uhdesindeki mesuliyeti yerine getirmekte fevkalade mahir bir hakiki âlim, Cami kürsülerinde Tuna nehri gibi coşan, istidadı ve hamiyet-i diniyesi olup da ne yapacağını bilemeyenler için kurak çölleri cennet-asâ vahalara çevirmek üzere çağlayan bir Hızır çeşmesi, Hakiki bir rehber, kanunlara ve yöneticilere itaatte kusur etmeden, gelişmeler muvacehesinde dev adımlar atabilen inkılâpçı bir ruh…”
Hatemi Senih Sarp'tan da felsefe dersi gören Tunagür Hocaefendi, sarf, nahiv, mantık, usulü fıkıh, usulü hadis, tefsir gibi bütün temel ilimlere devam ettiği en önemli öğretmenlerinden Hüsrev Hoca'dan öğrendiklerini akşam kendi talebelerine anlatırdı. Bu, Hüsrev Hoca'nın talebelerine uyguladığı bir yöntemdi: “Hüsrev Hoca büyük bir hocaydı. Diyelim ki ondan birinci kitabı okuyorsun ve ikinciye geçiyorsun. Hüsrev Hoca derdi ki o zaman 'Al şu birinci kitabı sen de ister evinde ister camide, nerede okutursan okut, beş kişiye okut. Böylece biz hem hocalık yapıyorduk hem talebelik.”
NEW YORK’TA CAMİ YAPIMINA ÖNAYAK OLDU
Tunagür, 1942’de başlamıştı Hüsrev Hoca'dan ders almaya. Dönemi ve şartları bir düşünün… Tunagür Hoca'nın bu şekilde ders verdiği talebelerinin sayısı birden bire 80'i bulmuştu. Hüsrev Hoca, onun örnek aldığı zatların başında geliyordu. Eli ayağı tutmayıncaya kadar, hatta kızı vefat ettiği gün dahi öğrenci okutan Hüsrev Hoca ile ilgili de şöyle bir hatırası vardı Tunagür Hoca'nın: “Vefat ettiği 1953'e kadar ondan ders almaya devam ettik. En son Çengelköy'de oturuyordu. Ölümünden üç gün evveline kadar derse devam etti. En son gittiğimizde kitabı tutacak hali yoktu ve eli titriyordu. Biz dedik ki 'Hocam artık bırakalım. İyi olduktan sonra derse devam ederiz.' Hoca o zaman ağlayarak kitabı bıraktı ve ellerini açtı ve dedi ki 'Ya Rab. Sen şahit ol. Ben bırakmadım. Bana bıraktırdılar.”
Belki böylesine hocaların etkisiyle yetişmiş olması sebebiyle rahmetli Yaşar Tunagür Hoca da hayatını hep hizmete adamıştı. İzmir'deki Yamanlar Koleji'nin kurulması onun fikri ve girişimleri ile olmuştu. Çocuklarını imam-hatipe vermeyi yeğlemeyenlere bu şekilde bir hizmetle ulaşmayı amaçlıyordu.
Sevenleri ve yakından tanıyanlar onu idealist bir insan olarak tanımlıyordu. İdeali de İslam'dı. Onun için nereye giderse insanları teşvik etmekten geri durmazdı. Gazeteci-yazar Abdullah Aymaz, bu konuda şunları aktarıyordu: “1992 senesinde Amerika'ya gittiğim zaman orada da Yaşar Tunagür Hoca'nın hatıralarına rastladım. New York'ta Kırımlılar Mescid'i diye bir cami vardır. Bunu bizzat Kırımlı Hacı Nejdet Taberu'dan duydum. O caminin açılmasının sebebi de Tunagür Hoca'dır. Orada bir konuşma yapmış ve hatta maddi destek de vererek caminin açılmasını teşvik etmiş. Şimdi o camide hem namaz kılınır hem düğün vs gibi toplantılar tertip edilir. Yani Türklerin Amerika’daki ilk camiidir diyebilirim.”
İzmir'deki ünlü Kestanepazarı Kur'an Kursu ile tanışıklığı ise 1950 öncesinde, henüz asker iken başlamıştı. Hacı Mehmet Salih Tanrıbuyruğu ve Hacı Raif Cilasun gibi zatlarla ev dersleri yapmayı ta o yıllarda başlatmıştı. Ezine, Balıkesir ve Edirne müftülüklerinden sonra tekrar yolunun düşeceği Kestanepazarı'nda müdürlük de yapmıştı. Burada ders verdiği yıllardaki talebelerin nezdinde de hemen farklı bir yeri olmuştu Tunagür Hoca'nın. Zaten üslubu, hitabet tarzı, bilgisi ve otoriter yapısıyla farklılığını ortaya koyuyordu. Fehmi Koru, İhsan Emci, Osman Eskicioğlu ve Abdullah Aymaz gibi öğrencilerin çıkardığı ve beş bin tirajı olan Gurbet dergisinde de yazılar yazmıştı o zamanlar Yaşar Tunagür Hocaefendi.
Görev yaptığı her yerde halkın büyük sevgisini kazanıyor, ayrılacağı zaman da kimse onu bırakmak istemiyordu. İlginç hizmet yöntemleri vardı. Balıkesir'de iken, hapishane ve hastane mescitleri dâhil 52 ibadethaneye kablo döşeyerek merkezi vaaz sistemini geliştirmişti. Vaazları o kadar ilgi uyandırmıştı ki, Tunagür Hoca'nın hitabetini evinde dinlemek isteyen cemaati kaçak hat çekmek durumunda bile bırakmıştı! Yine Abdullah Aymaz'dan bir hatıra nakledelim: “Yaşar Hoca, Amerika'da Atlanta taraflarında camilerde de konuşmalar yapmıştı. Hatta bir pazar günü, uzaklardan Türkler geliyor. Cuma günü gelemiyorlar, çünkü çalışıyorlar. Pazar günü gelince 'Hocam ne olur bize bir pazar hutbesi yapsanız' diyorlar. Yaşar Hoca da onların gönlünü kırmıyor, bir hutbe okuyor ve tabii normal namazını kıldırıyor.”
Hakkında uydurulan sahte bir MİT raporu nedeniyle 12 Mart 1971'de Mamak'ta yatmak zorunda kalan Tunagür, 1977 seçimlerinde de, ısrarlar karşısında Turgut Özal'la birlikte MSP'den aday olmuş fakat dönemin en etkin siyasetçisi tarafından hem onun hem Özal'ın önü kesilmişti.
12 Mart 1971 muhtırasından sonra emekliliğini istediği için ticarete giren Tunagür Hoca, talebe yetiştirme ve İslam'ı anlatmayla meşguliyetine her daim devam etmişti.
Yetiştirdiği bunca talebeye ve bütün bu yaptıklarına karşılık sevenleri onu bu son yolculuğunda yalnız bırakmamıştı. Fatih Camii bile Turgut Özal'dan bu yana çok uzun zamandır bir cenaze namazında böyle kalabalık görmemişti. Zaten, kendisine Allah'tan rahmet, sevenlerine sabır dilediğimiz Yaşar Tunagür Hocaefendi'nin hizmetlerinin unutulmayacağını, başka söze ne hacet dercesine ön sayfadaki fotoğraf karesi gelecek nesillere anlatmak üzere kaydetmişti.
AKSİYON