Fıkıh usulü üzerine yazılan Mir’atü’l-Usûl kitabında deniliyor ki: “Hukukun kaynağı Elest bezmidir.” Kur’an-ı Kerim’de A’raf Suresinde buyuruluyor ki: “Rabbinin Âdem evlatlarından mîsak aldığını da düşünün: Rabbinin onların bellerinden almış ve onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların kendileri hakkında şahitliklerini isteyerek ‘BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?’ buyurunca da ‘ELBETTE!’ diye ikrar etmişlerdi.” (7/172-173)
Evet bir nevi hukukî sözleşme tâ o zaman Elest bezmi denilen ruhlar âleminde yapılmıştı…
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Altıncı Mektup’ta diyor ki: “Üstadlarımdan Mevlâna Celâleddin’in nefsine dediği gibi dedim: “Cenab-ı Hak ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi. Ve sen ‘Belâ’ (Evet elbette Rabbimizsin) dedin. ‘Belâ!’ demenin şükrü nedir? Belâ çekmektir. Belâ çekmenin sırrı nedir? ‘Fakr u fenâ dergâhının (kapısının) halkasına vuran benim’ demektir.” (Divan-ı Kebir)
Marifet “BEL” YI BAL EYLEMEKTİR.” Ama, naylon ağaç çiçek açmadığı gibi, naylon arıdan bal olmaz. Mümin aslında, eksiyi artıya çevirendir.
Sultan-ı Ulema olan Mevlâna’nın babası, İttihad-ı İslamın müdâfîi Necmeddin-i Kübra Hazretlerinin silsilesindendir. Sultan Sencer de ittihad-ı İslâm taraftarıdır.
ZİRVEDE ŞİDDETLİ SİLKELENME
1976’de Hocaefendi Bayram Hilâlini gözetlemek için bir grup arkadaşla Ödemiş-Bozdağ’ın zirvesine çıkmıştı. Birden şiddetli bir rüzgar esti. İftarlıkları dağıttı… Hâlâ dağın eteğinde kalmış, zirveye gelemeyenler vardı. Dağın belinde bekleyenler de vardı. Hocaefendi bu duruma bakarak “Bir gün gelecek böyle olacak. Zirvede şiddetli silkelenme olacak, ayakta kalan kalacak.” dedi.
Hümanistlerden de Ötede
“İslâmiyeti ŞEFKATLE yaşayıp tam temsil ederek hümanistlerden daha ileri boyutta yaşayarak takdim edebilirsek bir mânâ ifade eder.” (H.E.) Kuşların (ebâbillerin) filleri yenebileceğini Kur’an’dan öğreniyoruz. Cihanda, bilhassa bir nadas yapılıyor. Neler ekilip yetiştirileceğini sonra göreceğiz inşaallah.
Ferazlak’ın Dedesi
Che Guera’nın bile hayranlık duyduğu meşhur şâir Ferazdak’ın dedesi Sa’sa’a bin Naciye el-Mücâşi, diridiri kız çocukların gömülmesini yasaklamıştı. Kendisi bizzat gider, fidye vererek o masumları kurtarırdı. Bir gün Peygamber Efendimize (S.A.S.) dedi ki, “Ey Allah’ın Resûlü! dedim, ben câhiliye devrinde bazı işler işledim. Onlar için bana bir ecir ve sevap var mıdır? “Hz. Peygamber (S.A.S.) buyurdu ki, “Onların ecri vardır. Zaten Cenab-ı Hak sana nimet olarak İslamı verdi.” (Tabarânî)
Hz. Ali Efendimiz Diyor ki
“İlacın sendedir de farkında olmazsın
Derdin de sendedir fakat ki görmezsin
Sanırsın ki sen sade küçük bir cirimsin
Oysa sende dürülmüş en büyük âlem”
Bizimkiler şöyle söylemiş özetle.
Ne var ise âlemde Âdem’dedir Âdem’de…
Neydik Ne Olduk
Sene 1918, İspanyol Virüsü Dünyayı kasıp kavuruyor, 18 ay içerisinde ABD’de 675.000 kişi, Fransa’da 400.000 bin kişi, İngiltere’de 250.000 bin kişi ölüyor. Dağılma dönemine girmiş, elinde günümüzdeki Türkiye toprakları kalmış şanlı Osmanlı İmparatorluğunda ise ölüm sayısı sadece 10.000. Hayatını bu virüse adamış ABD’li bilim adamı Alan Turing virüsten yaklaşık 10 yıl sonra Türkiye’yi ziyaret ediyor. Şimdi bu ziyaretini onun ağzından “Enigma” adlı kitabından dinleyelim: “Yıllarca kendi milletimden insanları öldüren bu virüsün nasıl olur da savaşta ve yıkılmanın eşiğinde olan bir İmparatorluğa hiç etki etmediğini aklım almıyordu. Türkiye ziyaretimde farkettim ki Türkler dünyanın en temiz insanları idi. Biz tuvaletimizi sokaklara yaparken, taharet musluğu onlar için hayatın vazgeçilmez bir parçasıydı, biz duş almak nedir bilmezken onların hamamları vardı, biz tuvalet nedir bilmezken onlar yemekten önce ve sonra, tuvaletten önce ve sonra ellerini yıkıyorlardı. “Ancak tüm bunların virüse karşı bu kadar etkili olmayacağını çünkü virüsün çok kolay bir şekilde insandan insana temasla geçebileceğini düşünüyordum. Evet Türk’ler temiz insanlardı ancak bunun başka bir nedeni olmalıydı, ardından Ayasofya Camisindeki banyo benzeri bir ortama gittiğimde ellerini ve ayaklarını, yüzünü, kollarını yıkayan bir adam gördüm. Ona bu neyin nesidir diye sordum?” Verdiği cevap beni beynimden vurulmuşa çevirdi; “Bu abdesttir ve biz günde 5 defa bu ibadeti yerine getiririz, namazın şartıdır” dedi. “İşte anlamıştım, biz virüsten kırılırken bu milletin dimdik ayakta kalma sebebi günde 5 kere aldıkları abdest idi.” Alan Turing bu hakikate vakıf olduktan sonra Müslüman olmuş ve dönemin sömürgeci İngiltere’sinde idam edilmiştir. Dostlar sormak isterim, bize ne oldu?
Londra’da özel bir hastanede bulunan bir profesör hekim arkadaşımız bildirdi. Güney Kore’de Koronavirüs araştırmalarında şunu tesbit etmişler… İnsan en çok kullandığı elini yüzüne ağzına, burnuna, alnına gözüne farkında olmadan dokunurmuş. Onun için, yolda belde, kapılara, butonlara yani virüs bulaşacak eşyaya ve yerlere öbür elini dokundurmalıdır ki, kendisine virüs bulaştırmasın. Müslümanlıkta, taharette ve pis şeylere temasta sol el kullanılır. Sağ el, temiz işlerde kullanılır. Zaten böyle bir ayırım var… Onun için bu prensibi uygulamak Müslümanlar için çok kolay ve elverişli. Arkadaşlar buna dikkat etsin ve İslamiyetin prensiplerinin ne kadar önemli olduğunu da görsün…