Hüseyin Çelik'ten İçişleri Bakanlığı'na Ankara tepkisi

Hüseyin Çelik'ten İçişleri Bakanlığı'na Ankara tepkisi
AK Parti'nin eski bakanlarından Hüseyin Çelik Ankara saldırısıyla ilgili Efkan Ala'nın benzer açıklamalarına göndermede bulunarak "Yangın her tarafı küle çevirdikten sonra ettiğimiz ah vahlar, kullandığımız kararlılık ifadeleri ne yazık ki kayıplarımızı geri getirmiyor" ifadesini kullandı.

Son zamanlarda yaptığı muhalif çıkışlarıyla gündeme gelen Hüseyin Çelik, Ankara saldırısı ile ilgili dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

Efkan Ala'nın "Bu terörist saldırıyı milletçe lanetliyoruz. Bu tür saldırılar milletin azim ve kararlılığını hiçbir zaman ortadan kaldıramayacaktır." sözlerine atıfta bulunan Çelik "İçişleri Bakanlığı’nın önleyici, koruyucu ve caydırıcı birimleri adeta Sağlık Bakanlığı‘nın koruyucu hekimlik anlayışıyla çalışması lazım. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra, yangın her tarafı küle çevirdikten sonra ettiğimiz ah vahlar, ettiğimiz intikam yeminleri, kullandığımız kararlılık ifadeleri ne yazık ki kayıplarımızı geri getirmiyor, yürekleri dağlanan insanımızın yüreğindeki ateşi söndürmeye yetmiyor." dedi.

Çelik, sorumlular için ise şunları söyledi: Daha yangının alevleri göklere yükselirken “sorumlu kimdir“? hesabına girişilmez. O iş yangın söndürülüp soğutma çalışmaları bitirildikten sonra yapılır. Böyle günlerde bütün gücümüzle devletimizin ve hükümetimizin yanında olmak hepimizin vatandaş olarak ahlâkî sorumluluğudur. Ama ortalık yatıştıktan, yaralar nisbeten sarıldıktan sonra “İhmal, hata, kusur ve kasıt var mıdır ve bu işin sorumluları kim veya kimlerdir“? Sorularını sormak da tabii ki her vatandaşın hakkıdır. Yangını çıkaranın şu veya bu örgüt olması çok bir şey değiştirmez. Mühim olan onlar bu alçaklığı yaparken biz ne yaptık sorusunu kendimize sormaktır.


İşte Hüseyin Çelik'in kendi internet sitesinde kaleme aldığı yeni yazısı:

Korkuya Teslim Olmak

Bu haftanın değerlendirme yazısı olarak tamamen farklı bir konuyu ele almıştım. Ancak dün akşamki bombalı terör saldırısı olunca, bu konudaki görüşlerimi değerli okuyucularla paylaşmak istedim.

Dün akşam Ankara Kızılay‘daki bombalı terör saldırısını gerçekleştiren kukla teröristleri, bu kuklaların iplerini ellerinde tutan kuklacıları, onları her bakımdan destekleyenleri ve onlara sempati duyanları lanetliyorum. Allah, bu dehşeti bize reva görenleri Kahhar ismiyle kahretsin.

Bu alçakça saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Vefat edenlerin ailelerine, sevenlerine ve milletimize başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum.

Kendi saadetlerini masum insanların ve bir bütün olarak Türkiye’nin felaketinde arayan, başkalarını ve kendisini tereddüt etmeden hunharca öldürecek kadar canavarlaştırılmış bu hainlerin amaçlarına ulaşmaması için bütün bir aklımızı ve irademizi seferber etmek zorundayız.

Teröristler ve onlara tetiği çektirenler, sadece canımıza değil, ruh ve akıl sağlığımıza da, huzurumuza da, malımıza da, turizme de, ticarete de, sanayiye de özetle ekonomiye yani ekmeğimize de kastediyorlar.

Örgüt hangisi olursa olsun bu alçakça saldırı bize duygu patlaması yaşatıp yanlış yaptırmak istiyor. Duygularımızın aklımızı bastırmasını istiyor. Dehşet duygusunu herkesin iliklerine kadar yaşamasını istiyor. Unutmayalım, ölüm korkusu ölümün kendisinden daha öldürücüdür. Günlük hayatımızı ızdıraba çevirecek şekilde korkarsak hergün yeniden ölürüz. Korku, Allah tarafından insanlara hayatın korunması için verilmiş bir sigortadır. Ancak kontrolden çıkmış, dozu kaçmış korku insanın her anını zehir eder. Elbette devletin ve bireylerin alması gereken bazı tedbirler vardır. İhtiyatlı olalım, sürekli teyakkuz halinde olalım ama teröristlerin esas amacı olan tedhiş duygusuna yani bulaşıcı korkuya kendimizi teslim etmeyelim. Çünkü korkmak, olabilecekleri olmaz kılmıyor.

Terörle ve terörizmle mücadele, koruyucu hekimlik mantığıyla yapılmadığı sürece sonuç alınamaz. Bulaşıcı hastalık salgını çıktıktan sonra, onunla mücadele etmenin maliyeti ve salgına verilen kayıpların maliyeti, salgına karşı alınabilecek önlemlerin maliyetinden binlerce sefer daha büyüktür.

Orman yangınlarını önlemek için yapılan harcama ve sarfedilen emek, yangın çıktıktan sonraki maliyetin ve harcanan emeğin binde biri kadar değildir.

İçişleri Bakanlığı’nın önleyici, koruyucu ve caydırıcı birimleri adeta Sağlık Bakanlığı‘nın koruyucu hekimlik anlayışıyla çalışması lazım. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra, yangın her tarafı küle çevirdikten sonra ettiğimiz ah vahlar, ettiğimiz intikam yeminleri, kullandığımız kararlılık ifadeleri ne yazık ki kayıplarımızı geri getirmiyor, yürekleri dağlanan insanımızın yüreğindeki ateşi söndürmeye yetmiyor.

Elbette yangın devam ederken ilk işimiz yangını söndürmektir. Daha yangının alevleri göklere yükselirken “sorumlu kimdir“? hesabına girişilmez. O iş yangın söndürülüp soğutma çalışmaları bitirildikten sonra yapılır. Böyle günlerde bütün gücümüzle devletimizin ve hükümetimizin yanında olmak hepimizin vatandaş olarak ahlâkî sorumluluğudur. Ama ortalık yatıştıktan, yaralar nisbeten sarıldıktan sonra “İhmal, hata, kusur ve kasıt var mıdır ve bu işin sorumluları kim veya kimlerdir“? Sorularını sormak da tabii ki her vatandaşın hakkıdır. Yangını çıkaranın şu veya bu örgüt olması çok bir şey değiştirmez. Mühim olan onlar bu alçaklığı yaparken biz ne yaptık sorusunu kendimize sormaktır.

Neredeyse Türkiye’deki bütün eli kanlı terör örgütleri bir çatı altında ittifak edip Türkiye’ye karşı birleşirken bu ülkenin sağ duyulu insanları olarak biz niçin bir araya gelemiyoruz? Kötüler, öldürmek, yakmak, yıkmak, korkutmak, kan ve gözyaşı dökmek için bir araya gelirken iyiler veya iyi bildiklerimiz niçin yaşatmak, yapmak, iyiliği ve güzelliği paylaşmak için bir araya gelemezler? Uçağı kaçırmak veya düşürmek için eylem yapan teröristi etkisiz hale getirmek için, yolcuların aynı uçağın içinde bulunmak gibi tek bir ortak paydasının olması birlikte hareket etmeleri için yeterli değil midir?

Terör gibi bir insanlık suçuna karşı ortak bir tutum takınmak için herkesin aynı partide birleşmesi, sağcının solcu veya solcunun sağcı olması da gerekmez. İngiltere IRA meselesini, İspanya ETA meselesini bu şekilde gündeminden çıkardı.

Bu arada, HDP‘nin bu saldırıyı kınamasını önemsiyorum. 29 canın katili teröristin taziyesine giden HDP milletvekilinin yaptığı ne kadar yanlış ve kabul edilemezse, HDP‘nin bu saldırıyı kınaması o kadar doğrudur. Saldırıları kınamadıkları zaman “gördünüz mü bak kınamıyorlar“, kınadıkları zaman da ” bak bir de utanmadan kınıyorlar” şeklindeki bir yaklaşım makul bir yaklaşım değildir.

15 Mart 2016 08:02
DİĞER HABERLER