Bediüzzaman’a göre üstelik 5 asırdan beri yani tam bin seneden beri hak, kuvvet karşısında mağluptur. “Beşinci asırdan şimdiye kadar kuvvet hakkı mağlup eylemiş idi.” (Muhakemat, 37)
HÜSEYİN ODABAŞI
Bediüzzaman Hazretleri yani Üstadımız bizim için nasıl bir gelecek hayal etti? Üstadımız ve Hocamızın bu gelecek hayalini anlamadan onları da anlayamayız. Çünkü bir insanın değer ve kıymeti hayali nispetindedir. Yani bir insanın büyüklüğünün ideal ve hayalinin büyüklüğünde aramak gerekir. Buradaki hayali hülya ile de karıştırmamalıyız. Buradaki hayalin malzemesi himmet mayası samimiyet temeli Allah’a teslimiyettir. Kur’an’ın: “İnne ibrahime kane ummeten kaniten; “Şüphesiz ki İbrahim hanîf (Allah'ı birleyen), Allah'a itaat eden, (tek başına) bir ümmetti” (Nahl, 120) dediği gibi. “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.” (Nursî, B. S Hutbe-i Şamiye ) sözünde kendini bulan bir hayaldir bu.
Dava adamlarının en büyük sermayesi aslında hayalleridir. Hedefli yaşarlar ve hedefe yürümek için topluluklara hayal kurmayı öğretirler. Üstadımızın hayal mirasına varis olan Hocamızın ideallerini soyut ve somut olarak ikiye ayırmak mümkündür. Fakat soyut hayalleri veya idealleri o kadar büyüktür ki somut gerçekler ki bu İstanbul’u fethetmek de olsa bir gölge gibi kalır.
“Cemiyetin 25 milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’anı’mız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem orası da bana zindan olur.” (Sözler, 574)
Osmanlı milletinin yok olmasından sonra ne acı ki Kur’an’ımız bugün yeryüzünde cemaatsiz kaldı. Fakat her yaşanan sıkıntıyı hafifletmek için ise Allah ümidi yarattı. "Ben kendi âlâmlarıma (elemler) tahammül ettim, fakat İslâm’ın âlamından gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen her bir darbenin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar sarsıldım. Fakat bir ışık görüyorum ki, o âlamları unutturacak inşaallah!.."(Asar-ı Bediyye,s.137)
Bütün bu karanlıkların içinde Üstadımızın gördüğü ve bütün elemleri unutturacak ışık neydi? Nasıl bir hayaldi? Tekrar baştaki soruya gelir de cevabını aramaya başlarsak “Bediüzzaman Hazretleri bizim için bidayeti Hulefa i Raşidin'le başlayan hicri beşinci asıra kadar devam eden bir gelecek hayal etti” diyebiliriz. Bakın bu hususla alakalı ne diyor: “Evvelâ: Ebna-yı maziden muradım, İslâmların gayrısından onuncu asırdan evvel olan kurûn-u vustâ ve ûlâdır. Amma millet-i İslâm, üç yüz seneye kadar mümtaz ve serfiraz ve beş yüz seneye kadar filcümle mazhar-ı kemaldir. Beşinci asırdan on ikinci asra kadar ben maziyle tabir ederim, ondan sonra müstakbel derim. (Muhakemat, s. 35)
Bediüzzaman’a göre üstelik 5 asırdan beri yani tam bin seneden beri hak, kuvvet karşısında mağluptur. “Beşinci asırdan şimdiye kadar kuvvet hakkı mağlup eylemiş idi.” (Muhakemat, 37)
Evet 5. ile 10. asrı mazı olarak görüyor. Ya 1. asırdan 5. asra kadar olan kısmı ise müstakbel, yani geleceğimizdir. Demek Üstadımız gelecekte hayalini kurduğumuz bir dünya diye 1. ve 5. asır arasını hedef olarak, ideal olarak belirlemişti.
O zaman hayalimizi süsleyen bu beşinci asra (miladi 1100) kadarki dönemde Alem -i İslam ne durumdaydı bir göz atalım. İlmi ve dini sahada hangi devler vardı ne yapmışlardı?
İlim noktasından:
a.Harezmî: (d. 780) Cebir (matematik) alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır. Harezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.
b.İbn Sina: Buhara yakınlarındaki Efşene köyünde (Özbekistan) 980 civarında dünyaya gelmiş ve 1037 yılında Hemedan Şehrinde (İran) ölmüştür. Tıp ve felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kadar kitap yazmıştır. Batılılarca modern Orta Çağ biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak bilinir; "Büyük Üstat" ismiyle de tanınır. Tıp alanında yedi yüzyıl boyunca temel kaynak eser olarak süregelen "El-Kanun fi't-Tıb" (Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap, değişik Avrupa üniversitelerinde 17. yüzyıl ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur.
c.Câbir bin Hayyan (722-804): Bu dönemin en önemli kimyacısı olarak Harun Reşid'in saray alimi Câbir bin Hayyan'dan bahsetmek gerekir. Cabir bin Hayyan, oldukça kapsamlı deneyler yaptı, simya ve bilimler konusunda günümüze kalmış olan çeşitli eserler üretti. Nitrik asit, Hidrojen klorür ve Sülfürik asit'in rafine ve kristalize yöntemlerini bulduğu Kral Suyu'nu icat ettiği ve Sitrik asit, Asetik asit ve Tartarik asiti keşfetiği düşünülmektedir. "İmbik" geliştirmiş ve kendisinin ortaya attığı Baz kavramıyla kimyanın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
d.Beni Musa Kardeşler (Musa'nın Oğulları) (9. yüzyıl başları): Ahmet, Muhammed ve Hasan adındaki İranlı üç kardeş dönemin önemli astronom ve astrologları oldular. Beyt'ül Hikmet’de çalıştılar ve antik döneme ait çok sayıda eseri Arapça'ya çevirdiler.
e.Râzî (yaklaşık 854–925/935): Razî eczacılık, simya, müzik ve felsefe dallarında son derece önemli katkılar yapmıştır. Farklı alanlarla alakalı yaklaşık 200 kitap ve makalesi vardır. Pediatri'nin babası olarak bilinir. Ayrıca göz bilimleri konusunda da otorite kabul edilmiştir. Alkol ve gazyağını bulan ve çiçek hastalığını kızamıktan farklı olduğunu ilk keşfeden kişidir. İngiliz oryantalist Edward Granville Brown'a göre tüm zamanların en yetkin bilim insanlarından biridir.
f.Farabi (872-950): İbn-i Rüşd ve Endülüslü filozoflar Farabi'yi mantık, psikoloji ve siyaset konularında önemli bir otorite olarak görürler Medinet’ül Fazıla onun bir ütopya eseridir.
g.Ebu-l Kasım el Zehravi (936–1013). Cerrahinin babasıdır. 30 ciltlik kitabıyla modern tıbba öncülük etti.
h.İbnünnedim (Yaklaşık 932-995/998): El-Fihrist diye tanınan kitabı İslâm dünyasında bibliyografik eserler türünün ilkidir.
i.Ebu'l Vefa el-Buzcani (940-980): İranlı matematikçi ve astronomdur. Astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır.
j.Meryem el-İcliyye İlk Müslüman kadın astronom.
k.İbn-i Heysem (965–1040): Arap matematikçi, astronom ve İslam'ın Altın Çağının Önemli fizikçilerinden biriydi. "Modern optiğin babası" olarak da anılır
l.Birûni (973-1048): 70 adet astronomi ve 20 adet de matematik kitabı bulunmaktadır.
m.Zerkâlî (1028–1087): Dünyanın güneşe olan uzaklığını hesapladı. Ayrıca bu mesafeyi güneş yörüngesine dayanan gün dönümleri ile gece ve gündüz eşitliğinin tespitlerini yaptı. Trigonometri cetvellerinin çıkarmış ve buna bir de sinüs cetveli ilave edilmiştir. Eserde ayrıca 35 sabit yıldızın kataloğu ile beraber meyil cetvelleri de vardır.
n.Ömer Hayyam (1048–1131): Bir gökbilimci olarak, çok hassas 33 yıllık enterkalasyon döngüsüne sahip bir güneş takvimi olan Celali Takvimi’ni tasarladı. Bir yılın uzunluğunun 365.24219858156 gün olarak ölçüldüğünü duyurdu.
o.El-Cezeri (1136-1206): Cizreli Müslüman âlim, mucit ve mühendistir. Sibernetiğin ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen Cezerî'nin, ünlü sanatçı Leonardo da Vinci'ye ilham kaynağı oldu. Dünya bilim tarihinde, bugünkü sibernetik ve robot bilimi konusunda önemli çalışmalar yapan ilk bilim insanı olan Cezeri'nin yaptığı otomatik makineler, günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşlarını oluşturmaktadır.
p.Muhammed İdrisi (1100–1166): Haritacı ve coğrafyacıydı.
Dini ilimler açısında 5. asra kadar:
Ebu Hanife: ((Ölümü 150/767) Hanefî mezhebinin imamı, büyük müctehid.
İmam-ı Şafi: 150 (767) yılında Gazze’de doğdu. Şâfiî mezhebinin imamı, büyük müctehid.
İmam-ı Malik: 93’te (712) dünyaya geldi. Mâlikî mezhebinin imamı, büyük müctehid ve muhaddis.
Ahmet bin Hambel: 164 (780) yılı Rebîülevvelinde (veya Rebîülâhir) Bağdat’ta doğdu. Hanbelî mezhebinin imamı, muhaddis, fakih.
Buhari: 13 Şevval 194 (20 Temmuz 810) Buhara’da doğdu. Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi?u’?-?a?î? adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddis.
İmam-ı Gazali: 450 (1058) yılında İran’ın Horasan bölgesinde, yetiştirdiği âlimler ve devlet adamlarıyla tanınan Tûs’ta (bugünkü Meşhed) dünyaya geldi. Eş‘arî kelâmcısı, Şâfiî fakihi, mutasavvıf, filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan İslâm düşünürü.
Evet böyle örneklerimizi çoğaltmak mümkün. Bu asrın en temel özelliği görüldüğü üzere akli ve kalbi ilimlerin beraber olması ve birinin diğerini menfi olarak etkilememiş olmasıdır. Bu durum Bediüzzaman Hazretlerinin medeniyet tasavvurları içinde görüşlerini dayandırdığı bir postulattır: "Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder."(Münazarat)
Yani hocamızın ifadesiyle aklı ve kalbi evlendirmek gerekiyor ki beşinci asırda yaşanan Rönesans yeniden Alem-i İslam için söz konusu olabilsin. Yoksa hocaların bağnazlığından veya bilim adamlarının küfür ve tuğyanından daha çok çekeriz. Hizmet Hareketi gibi dini bir cemaatin kolejler açıp üniversite eğitimi ile ilgilenmesi de akıl ve kalp izdivacı postulatına dayanır. Çünkü beşinci asra giden yol bu izdivaçtan geçiyor.