"Günahların dünyayı kirlettiği, o günahlar içinde milyarlarca insanın boğulduğu bir dönemde bulunuyoruz. İnsan, kaderini iman ve Kur’an hizmetine adamış, şura ile hareket eden, Allah’ın rızasına talip bir kadro ile hareket edemiyorsa, maddi manevi kirlere bulaşmaması mümkün değildir."
Mehmet Ali Şengül | samanyoluhaber.com
Huzurun Kaynağı - 2
Kur’an; Hatem-ün Nebi olan Efendimiz’e (sav) Allah’ın en son gönderdiği, hükmü kıyamete kadar devam edecek olan ve mucize olup eşi bulunmayan ilahi bir mesajdır. Bu ilahi mesajla, insanların yanlış anlamalarına fırsat vermeyecek şekilde, Cenab-ı Hakk’ın zat, sıfat ve esmasını açık ifade etmenin yanında, rızasını kazanabilmeleri için de, dünya ve ahiret saadetinin kaynağı haline getirmiştir.
Kur’anı anlamak, hükmüyle amel ederek ebedi saadeti kazanmak her insanın hakkıdır. O’nu anlamak için de, sürekli peşinde olmak,insanın vazifesidir. Onu ondan mahrum kalmış muhtaç olanlara duyurmak, ruh ve gönül dünyalarını ihya etmek de, O’nu doğru bilenlerin en önemli vazifeleridir.
Varlığın manası, var edenin gerçek manada bilinmesi Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyanladır. O’nu doğru anlamak ve anlatmak, mü’minlere terettüp eden en önemli bir sorumluluktur.
Geçen hafta peygamberlere ait olmazsa olmaz vasıflarından SIDK, EMANET ve TEBLİĞ üzerinde kısaca durmuştuk. Bu hafta da, FÜTÜVVET ve İSMET sıfatlarıyla alakalı kısa bir malumat vermek istedim.
FÜTÜVVET, genç, yiğit ve delikanlı demektir. İhlas ve samimiyetle, her türlü fenalığa, zulme, günaha ve harama baş kaldıran insan’ın, Allah’ın rızasına kalbini kilitlemesi nefsi için değil, nesli ve insanlık içindir. İşte bu güzel ahlak ve fazilet sahibi insandır.
“Gerçekten onlar Rablerine inanmış yiğitlerdir; Biz de onların hidayetlerini arttırdık ve kalplerini irtibatlandırarak metanetleştirdik.. O zaman başlarını kaldırıp: Bizim Rabbimiz bütün Semavat ve arzın da Rabbidir, dediler. Biz asla O’ndan başkasına ilah diyemeyiz. Dersek, o zaman halden efzun bir yalan söylemiş oluruz.” (Kehf süresi 13,14)
Fütüvvete ait ehlince malüm çarpıcı çok söz söylenmiştir. Kalbin Zümrüt Tepeleri'nde Hoca Efendi, Haydar-ı Kerrar’ın beyanında şöyle hulasa buyurmuşlardır.
a- Güçlü olduğu yerde affetmek,
b- Hiddet ve şiddet anında hilm-u silmle muamelede bulunmak,
c- Düşmanları hakkında bile hayırhahlıktan geri kalmamak, (Hüsnü zan, adem-i itimat)
d- İhtiyaç içinde kıvrandığı durumlarda bile “İsar” ruhuyla hareket edip başkalarını düşünmek, şeklinde ifade etmişlerdir.
Ve yine Hz. Musa’nın, fütüvvetle alakalı sorusuna Cenab-ı Haktan aldığı cevap,
“ Nefsini Benden tertemiz aldığın gibi, yine bana tertemiz iade etmendir.” şeklinde olmuştur.
Fütüvvet’le alakalı çok söz söylenmiştir. Kimilerine göre, insanın kalbin derinliklerine inmesi ve şahsi kusurları karşısında ıztıraptan iki büklüm hale gelirken, başkalarının en büyük günahlarına karşı a^ma kesilme ve kötülük yapanlara ikramda bulunma, velhasıl; güzel ahlak’ın derin bir buudu, kalbini herkese karşı iyilik yapma anlayışına kilitlemenin yanında, kötülüğe, zulme, eza ve cefa verme düşüncesine karşı kapatmaya da, fütüvvet demişlerdir.
İSMET, Peygamberlerin sıfatlarındandır. Onların masum ve günahsız olduklarını ifade eder. Allah özel donanımda yaratıp, insanlar için rehber tayin edip intihap ettiği ve günah işleme fırsatı vermeyip inayetiyle koruduğu kullarıdır.
Peygamberler, seçkin ve kutsi olarak yaratılmış müstesna insanlardır. Onlar’ın varlık gayesi ve vazifesi Allah’ın emirlerini insanlara olduğu gibi aktarmaktır.
Bütün peygamberler masumdur. Kainatların yaratılış vesilesi,insanlığın iftihar taplosu Efendimiz (sav) ise, masumlar masumudur. Zira O’nun gönül aynasında Allah mütecelli olmuş ve bütün insanlığa imam ve rehber olarak tayin edilmiştir. En son
-bizim gayb alemi olarak inandığımız alemlerden,- hükmü kıyamete kadar devam edecek Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyanı; Cibril-i Emin, Allah’dan vahiy yoluyla Efendimize tebliğ etmiş, Efendimiz(sav)de temsil ve tebliğ yoluyla ümmetine duyurmuştur.
Masumiyet, İsmet sıfatı peygamberlere hastır ama, ne varki peygamberlere varis olan, davayı islamı temsil eden kullarını da Allah koruyabilir. ‘Aslında günah işleyebilir olmak, günah işlemiş olmak demek değildir.’ (Son. Nur)Allah, kendisine mukarrabin olan kullarını korur ve onlara da günah işletmeyebilir.
Devrimizde tanıdığımız büyüklerimizin, temsil ettikleri dava’nın derdi, çilesi, onlara yapılan zulümler, işkenceler, değil günah işlemek, meşru yollarla yuva kurmaya bile fırsat vermemiştir.
Buna rağmen, inşaallah kendini Kur’an ve iman hizmetine adamış, ihlas ve samimiyet içinde bulunan, zerresinden Allah’a hesap vereceğine inanan gönül erleri, günaha girmekten korkar ve titrerler. Talebelik dönemimde bir arkadaşım, gözüm hakkım olmayan bir günaha kaydı diye, cebindeki bir aylık harçlığını bir fakire veriyor ve sonra da istiğfar edip ağlayıp sızlıyor. Hiç kimse hakkında günah işlememe mevzuunda (peygamberlerin dışında) kesin teminat altında olduğu söylenemez.
Allah yolunda samimane yapılan hizmetler, ibadet, zikir ve fikirler, günahlara kurulan barikatlar gibi, İnşaallah onları günahlardan korur, korunmalarına vesile olabilir.
Günahların dünyayı kirlettiği, o günahlar içinde milyarlarca insanın boğulduğu bir dönemde bulunuyoruz. İnsan, kaderini iman ve Kur’an hizmetine adamış, şura ile hareket eden, Allah’ın rızasına talip bir kadro ile hareket edemiyorsa, maddi manevi kirlere bulaşmaması mümkün değildir.
Resulullah(sav) “Günahtan tam dönen o günahı hiç işlememiş gibidir; Allah bir kulu sevdiği zaman artık ona günah zarar vermez”dedi ve şu mealdeki ayeti okudu: “Şüphesiz Allah, çokça tövbe edenleri ve tevbe edip tertemiz olanları sever” tevbenin alameti nedir? diye sorulunca da: “ Gönülden pişmanlıktır,” buyurdular.
Bir insan Hizmeti imaniye ve Kur’aniye kal’ası içinde, benliğini aşarak, eksik ve kusurlarıyla beraber, vahdeti ruhiye içinde dişini sıkar, gece gündüz herkes üzerine düşeni yapar, elinden geleni gerçekleştirme gayreti içinde bulunursa, Allah da davasına sahip çıkanları sahiplenir, onları günahlardan korur, başarı ve muvaffakiyetler lütfeder.