Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, yeni köşe yazısını "Hz. İbrahim'in mesajları" başlığıyla kaleme aldı.
1990’da ilk defa gittiğim Avustralya’ya 19 sene vize alamamıştım. Yani bir daha gidememiştim. Aborjinler üzerine yazdığım yazılar bunun zâhir sebebiydi. Ama artık, Aborjinlerden özür dilenmişti. Benim yazdıklarımın da doğru olduğu resmen tasdik edilmişti. Onun için tekrar vize ile gidebilmiştim.
16 Temmuz 2009 tarihinin akşamında Prof. Dr. Thomas Michel, Kur’an kaynaklı olarak Hz. İbrahim Aleyhisselamın mesajlarını anlatmaya başladı. Özetle… İbrahîmî dinler mensupları olarak Kur’an’ın mesajlarına dikkat etmeliyiz… İbrahîmî bir gelenek olarak misafirperverliği esas almamız gerekir… Sevgi ve saygının yaygınlaştırılması lâzım… Çözüm için oturup konuşmamış lâzım… Mağdurlara yardımcı olmamız icap eder…
Kerim Balcı arkadaşımız dört İncil dışında kalan bir İncil’den bahsetmişti. Ben de 2009’da Thomas Michel’e bu hususu sordum. “O, İncil’in yazarı, James” dedi. Sonra ilave etti. “James, Hz. İsa’dan sonra Hıristiyan ve Yahudî toplumunun başına gelen bir havaridir…”
Gerçekten Hz. İsa Aleyhisselamın doğumu ile bu İncil’de, Kur’an ifadelerine yakın benzerlikler var.
** * *
1997’de bir Sempozyum için İstanbul’a gelen Prof. Esposito ile Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfı’nda görüşmüştük. Vatikan’ın temsilcisi Maroviç, Esposito’ya Vakfın amblemindeki çizgilerin mânasını yorumlayarak demişti ki: “İşte bakınız, çok enteresan yollar ve çizgiler var. Hepsi de Allah’a gidiyor. Birleşmenin gayreti göze çarpıyor. Aynı nokta da anlaşma mecburiyeti simgeleniyor!..”
Esposito dedi ki: “Hizmet’in eğitim gayretlerinde enteresan olan şu ki, Türk tarihinde, eğitim hizmetlerinde hep Müslüman Devlet Adamlarının meseleyi ele aldıkları görülüyor. Meşhur mabedleri bile, medreseler gibi onlar yaptırmışlardır. Ama şimdi görüyoruz ki, Fethullah Gülen sâfî, katkısız ve yerli bir hareket olarak, eğitim hizmetlerine yön veriyor.
“Eğitim Hizmetlerinde esnafı motive eden nedir?” diye soru soran Esposito’ya, o sırada Vakıf Başkanı Harun Tokak’ın ziyaretine gelmiş olan emekli bir binbaşı olan Hasan Bey, “Mesela ben Orta Asya’da ticarî işler yapıyorum. Kazancımın bir kısmını oralardaki eğitim hizmetlerine veriyorum. Benim gibi böyle pek çok insan var.” dedi.
Ben de 1983-1987 senelerinde dört sene Konya’da eğitim hizmetlerinde bulunduğu söyleyerek önceleri Konyalılara Hizmetimizi tam anlatamadığımızı; çünkü onlara göre esas olan Cami, Kur’an Kursu, İmam-Hatip ve İlahiyat yapmak ve dindar öğrencilere yardım etmek olduğunu; onun için bizim eğitim hizmetlerinin pek değeri yoktu.
Fakat narkotikçi iki başkomiser, Konya’nın ileri gelenlerine şunları söylediler: “Ey Konyalılar! Allahü Teâlâ Hazretleri, sizin üzerinizden, 200 senelik Cami, Kur’an Kursu, İmam-Hatip Okulu, İlahiyat Fakültesi yapmak hizmetlerini kaldırmıştır. Şu anda yaptıklarınız iki yüz sene yeter!.. Gelin şu Hizmete sahip çıkın. Kursları, İmam-Hatipler, İlahiyatlar ve içinde okuyanlar bizim çocuklarımız da, diğer okullarda ve üniversitelerde okuyanlar bizim evlatlarımız değil mi? Biz narkotikçiyiz, uyuşturucu orta okullara düştü… Bunlarla işte bu Hizmet ilgileniyor, öğrencilere sahip çıkıyor. Siz de artık bu Hizmete sahip çıkın Allah için!..
** * *
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Kâbe vitesli, Medine direksiyonlu…” tabirini kullanırdı. Hocaefendi, Mekkî âyetlerle, Medenî âyetlerin getirdiği fıkhî hükümleri değerlendirirken, meselâ zekat için 1/40 veya tarladan kalkanlar için 1/10 ölçüsü Medine dönemine aittir. Mekke anlayışına göre böyle bir şey yoktur. Hz. Ebu Bekir’in Tebük Seferinde malının hepsini vermesi gibi bir genişlik vardır. Medine’deki ölçü hiç olmazsa kırkta bir, onda bir denilmiştir ki, Hocaefendi bu çeşit zekat ve öşür için cimri zekatı tabirini kullanırdı… Başka bir deyişle, Mekke’de subjektif mükellefiyet anlayışı, Medine’de objektif anlayışı getirilmiş; herkesin rahatlıkla icra ve edâ edebileceği bir seviyeye indirilmiştir.
** * *
Lâhika Risalelerindeki, sadakat, ihlas ve uhuvvet üzerine yapacağımız müzâkereler ile ve bu mânevî aşı gücüyle işe başlayalım. İstişare, meşveret neticesi bir icmâ meydana gelirse çok önemlidir. (Fıkhî mânada ulemanın icmâ’ı bir hüccettir. Dört şer’î delilden birisidir.) Ferdi, infiradî anlayışlar yerine çoğunluğun ortak akılla, kollektif şuurla varılan neticeler ve alınan kararlar daha yanılmazdır ve Cenab-ı Hakkın bereketine mazhardırlar. Hocaefendi’nin dediği gibi: “Şûrâ, istişare ve meşveret çok mühim; iki akıl bir akıldan üstündür. Üç akıl da iki akıldan üstündür.”
Bir Alman TV kanalında “Kalabalığın Bilgeliği” bir program vardı. Bunu bu program, gözler önüne seriyordu.
** * *
Yasin Çalkın, 18 yaşında Kazakistan Aktav’da mütevazi bir Hizmet mensubuydu. 2 Ağustos 1994 tarihinde vefat etmişti. Şöyle ki: Hazar Denizi kıyısında bir şehir olan Aktav şehrinde bir belletmen olan Yasin, aynı zamanda Üniversitesinde okuyordu. Kazak-Türk Kolejinde belletmen olan Yasin öğrencilerini pikniğe götürmüştü. 13 yaşındaki bir öğrenci bataklığa sürüklenmişti. Kaybolup gidecekti. Yasin hemen bataklığa atlayıp öğrenciyi kurtararak kendisi kaybolup gitti. Kazak öğrenci kurtulmuştu ama Yasin gömülüp gitmiş ve üç gün sonra cesedi bulunmuştu. Vücudu canlı gibiydi, defnedilinceye kadar yaralarından kanlar akıp durdu. Buna şâhit olan Kazak halkı dediler ki: Türkiye’den gelen bu öğretmenler ve belletmenler, bizim çocuklarımız için kendilerini hiç çekinmeden ve düşünmeden feda ediyorlar. Kazakistan Devleti, kadirşinas davranarak Yasin’imizin ismini bir caddeye verdi. Yasin kardeşimiz ilk talebe şehidlerimizdendir. Hepsinin ruhu şâd olsun. Allah onları Efendimize, Üstadımıza ve Hocaefendimize komşu eylesin.