Reform ve hukuktan kopuldukça verimlilik sürekli geriliyor. Vizyon ve ufuk kararıyor, yatırımsız ortamda verimlilik düşerken sermaye birikimi sürekli erozyona uğruyor. Daha çok emek girdisine dayalı zayıf bir büyüme ile de yola devam edemiyoruz.
Reform ve hukuktan kopuldukça verimlilik sürekli geriliyor. Vizyon ve ufuk kararıyor, yatırımsız ortamda verimlilik düşerken sermaye birikimi sürekli erozyona uğruyor. Daha çok emek girdisine dayalı zayıf bir büyüme ile de yola devam edemiyoruz.
Cumhurbaşkanı’na inanılmaz laflar ettiriyorlar. Bazen dili, aklı, kalbi ve dürtüleri arasındaki senkronizasyon aşırı bozulduğunda kendisi ‘irticalen’ bu türden laflar edebiliyor. ‘Devleti şirket gibi yönetmek’ ifadesi de, Siyasal İslamcıların tarihinden silinmeyecekler arasında.
‘Siyasal İslamcı’, eylemleri ile söylemleri arasında zerre kadar ilişki ve tutarlılık bulunmayan ‘dindarlara’ deniliyor: Makyavelist ve pragmatistler. Siyasette ne kadar kurnaz iseler, ahlaken omurgasız ve kıvrak, entelektüel olarak ise dünyayı kavrayamayacak, geçmişten dersler çıkartamayacak ve geleceğe odaklanamayacak kadar da zayıflar.
Alarm veren bir nitelikte
Bu durum ülke için alarm veren bir nitelik arz ediyor. Bu romantik kadrolar, uluslararası sistemin projelerinde figüranlık yapabildikleri ve halkın desteğini arkalarında tutabildikleri ölçüde ‘rollerini’ oynayacaklar. Sonra da çok sert bir şekilde zemine çakılacaklar. Kendileri ve ülke ile birlikte. Ve o çakılmanın ekonomi cephesinde son aşamadayız.
‘Ülkeyi bir şirket gibi’ yönetmek istediğini söyledi ancak bir şirketin dar bir çevreye çıkar ve fayda ürettiği biliniyor. Bu süreçte başka paydaşlar için zarar üretmemesi için ise bir devlete, kamu otoritesine, düzenleyiciye ihtiyaç var. Bunun böyle olduğunu en son 2008 küresel krizinde gördük. Görevimiz şirketlerin devletin yerini almaya aday olmalarının önüne geçmektir. İslamcıların dilinden düşürmediği ‘kapitalist sömürü’, şirketlerin devletleri ele geçirmesinden, devletin de şirketleşmesinden başka nedir ki?