İç tamiratın ırgatları

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz yeni köşe yazısını 'İç tamiratın ırgatları' başlığı ile okuyucuları için kaleme aldı.
         İnsanlık kalesinin tamiratında çalışacak işçilerin gözleri yukarılarda olmaz, olmamalı. Onlar o faaliyetin lezzetiyle, hazzıyla zaten ücret ve mükafatlarını almış olurlar. Irgatlığın ötesindeki istek ve arzular onlara yaramaz. Hatta şefkat tokadı yiyebilirler.

         Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Âl-i Beyt olan seyyidleri ikiye ayırıyor: Birincisi, Efendimizin (S.A.S) nesebinden, neslinden gelenler. İkincisi, Efendimizin (S.A.S) getirip anlattıklarını hayatının gayesi yapanlar. Bunlar da Manevi Âl-i Beytin Seyyidleridir.

         Aslında bu her iki çeşit Âl-i Beyt’in esas işleri “iç onarım” yani “manevi, ruhi, kalbi tamirattır.” Onlar gözlerini halifeliğe, hakimiyete, idareciliğe, valiliğe dikmezler. Dikmemeleri gerekir. Üstad Hazretleri, İman ve Kuran hizmetkarlarına Manevi Âl-i Beyt diyor.

         On Dokuzuncu Mektupta Üstad Hazretleri “Neden hilafeti İslamiye, Efendimizin (S.A.S.) Âl-i Beyt’inde takarrur etmedi? Halbuki (halife olmaya) en ziyade layık ve müstehak olan onlardı.” şeklindeki bir soruya şöyle cevap veriyor: “Dünya saltanatı aldatıcıdır. Âl-i Beyt  ise İslami hakikatleri ve Kuran’ın hükümlerini muhafaza etmeye memur idiler.  Halife olan ve saltanata geçen, ya Peygamber gibi masum (günahsız) olmalı veyahut Hulefa-i Raşidin (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman. ve Hz. Ali), Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevi ve Mehdi-yi Abbasi gibi harükulâde kalbî bir zühd ve takvaya sahip olmalı ki aldanmasın. Halbuki Mısır’da Âl-i Beyt namına teşekkül eden Fatımiye devleti halifeliği ve Afrika’da Muvahhidîn Hükümeti ve İran’da Safavîler Devleti gösteriyor ki Dünya Saltanatı Âl-i Beyt’e yaramaz. Asıl vazifeleri olan dini korumayı ve İslamiyete hizmeti onlara unutturur. Halbuki saltanatı terk ettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslamiyete ve Kuran’a hizmet ettiler.

         “İşte bak! Hz. Hasan’ın neslinden gelen Aktablar, bilhassa Aktab-ı Erbaa ve özellikle Gavs-ı Âzam olan Abdülkadir Geylani ve Hz. Hüseyin’in neslinden gelen imamlar bilhassa Zeynelâbidin ve Câfer-i Sâdık ki, her biri birer manevi mehdi hükmüne geçmiş, manevi zulmü ve zulümatı dağıtıp Kuran nurlarını ve İman hakikatlerini neşretmişler, şerefli dedeleri Hz. Muhammed aleyhiselamın birer varisi olduklarını göstermişler.”

         “Eğer denilse: ‘Mübarek İslamiyet ve nurânî Asrı Saadetin başına gelen o dehşetli, kanlı fitnenin hikmeti ve rahmet ciheti nedir? Çünkü onlar kahra layık değillerdi.’

El cevap: Nasıl ki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, bitkilerden her taifenin, tohumların, ağaçların istidat ve kabiliyetlerini hareketlendirir, inkişaf ettirip geliştirir. Her biri kendine mahsus çiçek açar, fîtri birer vazife başına geçer. Öyle de sahabe ve tabiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidatları tahrik edip kamçıladı: ‘İslamiyet tehlikede! Yangın var!’ diye her taifeyi korkuttu, İslamiyeti korumak için koşturdu. Her biri kendi istidadına göre, Câmia-yı İslamiyetin pek çok ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı tam bir ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı hadislerin  muhafazasına, bir kısmı şeriatın muhafazasına, bir kısmı imâni hakikatlerin muhafazasına, bir kısmı Kuran’ın muhafazasına çalıştı. Böylece her bir taife bir hizmete girdi. İslâmî vazifelerde hummalı bir surette çalıştılar. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslamiyetin her tarafına o fırtına ile tohumlar atıldı, yarı yeri gülistana çevirdiler.”

                                                                                                                        ***

          Bu süreçte manevi Âl-i Beyt  olan günümüz seyyidleri Hizmet Erlerinin başına gelenler de, işte tâ baştaki Hakiki ve Nesebi Âl-i Beyt ve Sahabe efendilerimizin başına gelen ikazlara ve cebr-i lutfî büyük ihsanlara benziyor: “Bütün dünyaya birer tohum gibi saçılın, insanlığa Hizmet edin. Gözlerinizi Irgatlığın dışında heves ve arzulara dikmeyin. Sizin işiniz belli… Siyasetten, ticaretten uzak sizin gibi dini din için seven dindar gayr-i müslimlerle diyalog yapın. Sulh-u umûmînin temsilcileri ve muhabbet fedaileri olarak dünya barışına katkılar sağlayın. Dünya insanlığına yapılan hizmetlerle Allah’ın rızasını kazanın. Varsın dünya, ve dünya saltanatı kim isterse onun olsun… Siz Allah’ın rıza ve rıdvanını kazanarak ahiret saadetlerini ve Allah’ın Cemalini görmek gibi ulvi ve ulu mutlulukları elde edinin.”
22 Eylül 2025 10:07
DİĞER HABERLER