Gazeteci Cansu Çamlıbel: Neden bu isimlerden oluşan bir heyetin Türkiye’ye geldikleri sorusundan daha önemlisi neden başkent Ankara’yı es geçmiş olduklarıdır.
Türkiye, ABD merkezli RAND Corporation raporunda yer alan askeri darbe girişimi iddialarını tartışırken, 5 ABD'li senatörün yaptığı Türkiye ziyaretiyle ilgili dikkat çekici bir iddia daha gündeme geldi. Gazete Duvar yazarı Cansu Çamlıbel, Kansas Senatörü Jerry Moran liderliğindeki beş kişilik Kongre heyetinin İzmir’deki NATO Karargahı’nı ziyaret ettiğini ve NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı J.T. Thomson’dan istihbarat brifingi aldığını yazdı.
Cansu Çamlıbel, yazısında "Neden bu isimlerden oluşan bir heyetin böyle bir zamanlama ile Türkiye’ye geldikleri sorusundan daha önemlisi neden ülkemize kadar gelmişken başkent Ankara’yı es geçmiş olduklarıdır. Bu sorunun iki yanıtı olabilir; ya Erdoğan hükümetinden kimseyle temas etme ihtiyacı hissetmediler ya da Ankara’da kimse kendilerine randevu vermedi" ifadelerine yer verdi.
Cansu Çamlıbel'in Gazete Duvar'da yayımlanan yazısı şöyle:
Türkiye medyası yayın tarihinden yaklaşık bir ay sonra keşfettikleri RAND Corporation raporunda yeni bir darbe teşebbüsü ihtimalinden (son derece muğlak biçimde) bahsedildi diye ortalığı kaldırıp konduradursun, bir grup Amerikalı senatör geçen hafta sessiz sedasız ülkemizi ziyaret edip Washington’a döndü.
Bir grup senatörün Şubat ayı içinde Türkiye’ye bir ziyaret yapacağını birkaç hafta önce Washington’daki bir kaynağımdan duymuştum. Hem de senatörler hiç Ankara’ya uğramadan ziyareti İstanbul ve İzmir’le sınırlı tutacaklardı. Ancak senatörler gelene kadar ziyareti kimseye doğrulatamadım. Hatta normal şartlarda bu tür bir ziyareti planlayan bürokratik halka içinde olması gereken ABD Senatosu’nun Dış İlişkiler Komisyonu’ndan iki önemli kaynağım dahi durumdan habersizdi.
Ziyaretin teyidini ancak geçen hafta ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’na bir grup Amerikalı senatörün şehrimizde olduğundan haberdar olduğum bilgisiyle ulaşıp, kendileriyle röportaj yapmak için resmi başvuruda bulunduktan sonra alabildim. Senatörlerin röportaj vermeye niyeti yoktu. Röportaj vermeyi bir kenara bırakın, gazetecilerin yakınlarından geçmesini dahi istemiyorlardı sanki. Normal şartlarda her attıkları adımı resmi sosyal medya hesaplarından duyurmaya bayılan senatörlerin Türkiye’de bulundukları süre içinde hiçbir paylaşımda bulunmamış olması da bu ziyarete dair tuhaflıklardan bir diğeriydi.
Ziyaretle ilgili ilk duyuru ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin resmi Twitter hesabından 20 Şubat günü yapıldı. Kansas Senatörü Jerry Moran liderliğindeki beş kişilik Kongre heyeti İzmir’deki NATO Karargahı’nı ziyaret etmiş ve NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı J.T. Thomson’dan istihbarat brifingi almıştı. İzmir’e gitmişken Efes Antik Kenti’ni de ziyaret edivermişlerdi. İstanbul’da ise TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin yanı sıra Amerikan Ticaret Odası Türkiye Temsilciliği’nden (AmCham) bir heyet ile bir araya gelmişlerdi. Elçiliğin açıklamasına göre heyet bir grup sivil toplum lideriyle görüşmüştü ancak TÜSİAD ve AmCham dışında bir kuruluşun ismi geçmiyordu. Elçilik duyurunca TÜSİAD da resmi Twitter hesabından Kaslowski’nin heyetle fotoğrafını yayınladı.
Beş kişilik Cumhuriyetçi senatör heyetinin en genci ve en meşhuru Florida’lı Marco Rubio (ülkesine döndükten sonra) 22 Şubat günü yazılı bir açıklamayla aynı ziyaret kapsamında Türkiye dışında Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Britanya’ya da gittiklerini duyurdu. İzmir’deki NATO Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’na yaptıkları ziyareti özel olarak vurgulayan Rubio’ya göre, Rusya’nın Avrupa’daki ‘habis’ faaliyetlerine karşılık verilebilmesi için Transatlantik İttifakı’nın her zamankinden daha fazla teyakkuzda olması gerekiyordu. Senato İstihbarat Komisyonu üyesi olan Marco Rubio’nun dış politika dosyalarında şahin bir tonu var. Mesela Başkan Trump’ın sempatisini gizlemediği Rus lider Vladimir Putin için “ülke yöneten bir organize suç örgütü lideri, bir gangster” şeklinde ağır ifadeler kullanmaktan kaçınmıyor.
2016 Başkanlık seçiminin Cumhuriyetçi aday adaylarından biri olan Rubio, Türkiye’de YPG’nin Suriye’de yeraltı bir isyancı örgüte dönüşmekte olduğuna ilişkin sözleriyle gündeme gelmişti. ABD’li Kongre üyelerinden Ankara’nın pozisyonlarına yakın herhangi bir şey duymak genelde pek mümkün olmadığı için o dönem gazeteler Rubio’nun açıklamasının üzerine atlamıştı. Halbuki aynı Rubio, geçtiğimiz Ekim ayında Amerikan askerlerine Suriye’nin kuzeydoğusundan çekilme talimatı vererek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Barış Pınarı” harekatını başlatmasının önünü açmasına en şiddetli tepkiyi veren Cumhuriyetçilerin başında geldi. Dahası, geçen ay Irak Parlamentosu ABD askeri varlığının ülkeden çıkartılması yönünde karar çıkartınca Rubio, “Şu anda Kuzey Irak olarak bilinen Kürdistan’ın tamamen bağımsız olma zamanı gelmedi mi” diye bir Tweet atarak ortalığı karıştırdı. Rubio, 12 Aralık’ta ABD Senatosu’ndan geçen Ermeni soykırımı tasarısının da en kuvvetli destekçilerinden biriydi. Geçen sene ise Türkiye’ye Maduro’nun Venezuela’dan altın çalmasına yardım etmemesi çağrısında bulunmuştu.
Geçen hafta Türkiye’ye gelen heyetin kamuoyunda en tanınan ismi Marco Rubio olsa da asıl ağır topu ABD Senatosu’nun İstihbarat Komisyonu Başkanı Richard Burr idi. Burr geçen sene Başkan Trump’ın büyük oğlu Donald Trump Jr’ı Rusya’nın 2016 seçimlerine müdahalesiyle ilgili soruşturma kapsamında ifade vermeye çağırınca dikkatleri üzerine çekmişti. Ancak Burr, Trump’ın azil soruşturması sırasında sessiz kalarak Cumhuriyetçilerin Başkan’ı aklamasına itiraz etmedi. Amerika içindeki tartışmalı konularda genelde kamuoyu önünde pozisyon almaktan kaçınmasıyla bilinen Burr, Türkiye “Barış Pınarı Harekatı”na başladıktan sonra aynı Marco Rubio gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk askerlerinin Suriye’nin kuzeyinden derhâl çekmesi yönünde sert bir üslup kullanmıştı.
Heyetin Rubio ve Burr dışındaki üç ismi –Jerry Moran, Deb Fischer, John Thune– ise herhangi bir alanda çok öne çıkan isimler değil. Türkiye dosyasına bugüne kadar özel ilgi göstermiş Amerikalı siyasetçiler arasında hiç değiller.
Neden bu isimlerden oluşan bir heyetin böyle bir zamanlama ile Türkiye’ye geldikleri sorusundan daha önemlisi neden ülkemize kadar gelmişken başkent Ankara’yı es geçmiş olduklarıdır. Bu sorunun iki yanıtı olabilir; ya Erdoğan hükümetinden kimseyle temas etme ihtiyacı hissetmediler ya da Ankara’da kimse kendilerine randevu vermedi. İkinci olasılığın çok yüksek olmadığı kanaatindeyim. Zira Ankara’nın uzunca bir süredir Washington’da etkin lobiciler kanalıyla Türkiye’ye bir kongre heyeti ziyareti yapılması yönünde çaba sarf ettiğini biliyorum. Hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları için gittiği New York’ta görüştüğü Suriye muhalefeti temsilcilerinden bile Suriye konusunda etkin Kongre üyelerinin Türkiye’ye bir ziyarete ikna edilmeleri için yardım istemişti.
Görünen o ki ABD’li senatörler İzmir’deki NATO Karargahı’nda istihbarat brifingi alıp TÜSİAD Başkanı Kaslowski ile konuşmanın kendilerinin yakın zamanda atacağı adımların planlanması açısından yeterli olduğunu düşündüler.
Zamanlama kritik çünkü Senato ve Temsilciler Meclisi’nden ayrı ayrı geçen ve Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye ağır yaptırımlar öngören tasarıların birleştirilerek önümüzdeki ay Başkan Trump’a imzaya gönderilebileceği konuşuluyor. Trump, S-400’lerin Türkiye topraklarına gelmeye başladığı Temmuz 2019’dan bu yana –yaklaşık 7 aydır– yaptırımları derin dondurucuda tutmayı başardı. Milli Savunma Bakanlığı ise, beş ay önce S-400’lerin Nisan 2020’de aktif hale getirileceğini duyurmuştu. İdlib’de Moskova ile yaşanan kriz nedeniyle S-400’lerin aktivasyon takviminde bir sarkma olmaz ise ABD Kongresi’nin yaptırım saatini Mart sonuna doğru çalmak üzere kurması beklenen senaryo. Bu kez Trump’ın yaptırımları neden uygulamadığı yönünde bir izahat vermesi gerekecek ki önündeki yasaya göre ancak Türkiye’nin Rusya ile savunma sanayii işbirliğinde geri adım atmaya başladığına dair elinde somut veriler varsa bu kararında ısrarcı olabilir. İdlib müzakeresinin yaptırım denklemini etkileme potansiyeli yabana atılmamalı derim.