Medya kurumlarının ve çalışanlarının Düsseldorf’ta geleneksel olarak bir araya geldiği medye festivali başladı. Festivalin katılımcıları arasında olan İnternational Journalist Association (İJA) da festivalin katılımcıları arasında yer alıyor. İJA’nın düzenliği ilk oturuma gazeteciler Kerim Balcı ve Yüksel Turgut ile avukat Fikret Duran konuk oldu.
Almanya’nın önemli gazetecilik etkinliklerinden birisi olan Kamp Ateşi Festivali, korona arasından sonra geri döndü. 28 Medya kuruluşunun katıldığı festivalde, daha iyi bir gelecek için seçilen konu başlıkları özgür ortamlarda ve farklı katılımcılarla tartışılıyor.
Festivalin katılımcıları arasında olan International Journalists de önemli katılımcılarla dikkat çeken konuları tartışılıyor. IJA bu festivalde, Türkiye’de malvarlığına el konan gazetecilerle ilgili hazırlanan çok çarpıcı bir raporu ise ilk kez kamuoyuna duyuracak.
Diğer yandan gazeteciler Kerim Balcı ve Yüksel Turgut ile avukat Fikret Duran’ın konuşması olarak katıldığı oturumda AKP iktidarının medya muhalif medya kurumlarını susturmak için uyguladığı baskı rejimi masaya yatırıldı.
Avukat Fikret Duran konuşmasında, Türkiye’nin en büyük medya gruplarından biri olan Samanyolu Yayın Grubu’nun nasıl susturulduğunu anlattı.
“Basın ve ifade özgürlüğü Türkiye’de zaten uzun zamandır problemliydi. Ama 15 Temmuz sonrası yaşanan süreçle birlikte bu durum daha net ortaya çıktı” ifadelerini kullanan avukat Duran, şahit olduğu olayları anlattı.
Duran konuşmasında şunları söyledi:
“Medya kurumlarına tetör soruşturmaları Gezi Eylemleri’nin ardından hız kazandı. Medyanın önünde iki ihtimal kaldı: Hükümetin pompaladığı argümanları kullanmak ve yolsuzluk iddialarının üzerini kapatmak… Birinci tercihi yapanlar, yani halkın haber almasını engelleyenler, hükümet tarafından ödüllendirildi. İhaleler aldılar. İkinci tercihi seçenlerse devletin polis gücüyle karşı karşıya kaldı ve cezalandırıldı.
Ben o süreçte Samanyolu Yayın Grubu’nun kapatılması ve mallarına el konulması sürecini birebir yaşayarak şahit olduğum için anlatmak istiyorum. O dönemde Samanyolu Yayın Grubu çok sayıda televizyon, radyo ve 850 civarında çalışanı ile yayın hayatına devam ediyordu.
YOLSUZLUK HABERLERİ SÜRECİ HIZLANDIRDI
Samanyolu’nun yolsuzlukları haber yapmasının ardından kapatılma ve el koyma süreci hızlandı. Erdoğan ekranlarda, toplantılarda yaptığı konuşmalarda birebir terör ve ajanlıkla suçladı ve talimat verdi. İlk harekete geçen RTÜK oldu. RTÜK içerik denetiminden frekans tahsisine varana kadar çok geniş yetkileri olan bir kurul.
Bir örnek vereyim. Mesela 2013 yılında o dönemin parası ile kesilen cezalar 4 milyon lirayı bulmuştu.
TARİH BÖYLE CEZA GÖRMEDİ
Seçimlerin hemen öncesinde 1 günde 63 kez ceza ve 70’in üzerinde yayın durdurma cezası verildi. Bunun başka bir örneği bulunmuyor ve cezaların tamamı haberlerle ilgili. Mesala Soma maden kazasında, kazazedelerin yakınlarının mikrofonlara söylediği cümleler sebebiyle cezalar verildi.
Bu cezaların amacı televizyon kanallarını ağır ekonomik yük altına alarak, yayın yapılamaz hale getirmekti.
DENETİMLER İÇİN TELEVİZYON BİNASINDA KAMP KURDULAR
Aynı dönemde belediyeler, vergi dairesi ve diğer kurumlar gün aşırı denetimler yaparak cezalar kesti. Kurumların görevlendirdiği kişiler haftalarca televizyon binasında kamp kurdular.
Ankara, İstanbul ve Eskişehir’de dizi çekimleri vardı. Valilikler bizzat setlerde çekim yapılmasını yasakladı.
REKLAM VERENLER BİLE CEZALANDIRILDI
Televizyon kanallarının tek gelir kaynakları reklamlardır. Reklam verenler reklam vermemesi için telefonla arandı ve talimat verildi. Reklam vermeye devam edenler de aynı şekilde cezalandırıldı.
AKP’NİN KLASİK SUÇLAMASI: ÖRGÜT YÖNETİCİLİĞİ VE ÜYELİĞİ
14 Aralık 2014’te çok sert bir hareket geldi. Hidayet Karaca ile birlikte çok sayıda basın emekçisi gözaltına alındı. Bunlar senaryo yazanlardı ve suçlama dizide geçen diyaloglardı. Suçlama bir AKP klasiği idi. Terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği.
Dosyanın savcısı tanıdıktı. Daha sonra Adalet Bakan Yardımcısı olan, Osman Kavala’nın dosyasına da bakan savcı Hasan Yılmaz’dı.
“HERŞEY TİYATROYDU”
Belli ki, her şey tiyatroydu ve talimatı hükümet vermişti. Bir buçuk yıl sonra tahliye kararı verilmişti ama yine Ankara’dan gelen talimatla tahliyeler gerçekleştirilmedi.
Hidayet Karaca bu dava sebebiyle 33 yıl hapis cezası aldı ve halen Silivri Cezaevi’nde. Buna rağmen Samanyolu TV yayın hayatına devam etmeye çalıştı. Ancak Samanyolu Televizyonu’nun Digitürk ve Türksat üzerinden yayın yapmasına izin verilmedi. Bu sebeplerle artık yayın yapma imkanı kalmadı. Sonraki adım olarak da yönetime kayyım atandı. Ancak zaten artık fiili orak yayın yapılamıyordu. Bu atamanın sebebi televizyon binasına ve içindeki teknik cihazlara el koyarak yandaş basın kuruluşlarına peşkeş çekmekti.
“ERDOĞAN’IN KOLLARI UZUNDU”
Kurumun avukatlığını yaptığım için 15 Temmuz sonrası benim için de sıkıntılı bir ortam oluştu. Avukatlık yapma imkanım kalmadı ve ben de yurt dışına çıktım.
Türkiye’de olanlar tutuklanmaktan kurtulamadılar. Yurt dışına çıkanlar yakalanmaktan belki kurtuldu ancak Erdoğan’ın kolları uzundu ve medya çalışanlarının peşine yurt dışında da düştü. Erdoğan İnterpol aracılığı ile yurt dışındaki gazetecileri de tutuklatmaya çalıştı. Ancak İnterpol yöneticileri, Türkiye’nin prosedürü kötüye kullandığının farkına vardılar ve Türkiye’nin taleplerini karşılamadılar. Ancak Erdoğan’ın formulleri bitmedi. Bu sefer de basit, adi suçları bahane edip bir soruşturma açtırdı ve yine İnterpol aracılığı ile iadeye çalıştı.
Eski medya çalışanları hakkında ekonomik saldırılar da gerçekleşti. Bu kişilerin Türkiye’deki mal varlıkları üzerine tedbir konuldu.
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.