Türkiye Temmuz ayındaki cari açığını nereden geldiği belli olmayan 2 milyar dolarlık döviz girişi sayesinde finanse etti.
Milliyet’in ekonomi profesörü yazarı Güngör Uras'ın iddiası Türkiye kaynağı belli olmayan para ile cari açığını finanse ediyor.
Bu durum pek sürdürülebilir değil diyen Uras'a göre Türkiye'nin tatil modundan hızla çıkması gerekiyor.
Güngör Uras 'Nereden geldiği belli olmayan 2 milyar dolarlık döviz girişi sayesinde cari açığın finansmanı sağlanabildi. Ülkenin döviz açığını devamlı olarak nereden geldiği belli olmayan döviz ile karşılayamayız. Doğrudan yabancı sermaye, portföy yatırımı ve döviz kredisi kanallarından döviz girişi artmaz ise, döviz fiyatlarında artış başlar.' ifadesini kullandı.
Eylül ayının ekonomide canlılığın başlangıcı anlamına geldiğine dikkat çeken Uras, “Gerçekçi olalım. 2016’da ekonomiyi harekete geçiremedik” dedi.
Güngör Uras’ın bugün (19 Eylül 2016) yayımlanan “Tatiller bitti, işimize bakalım” başlıklı yazısı şöyle:
Uzun uzun iki bayram tatili, yaz tatili derken 2016’nın son 3 ayına girmeye hazırlanıyoruz. Herkes kendi işine bakarsa, tarımda, sanayide kısa sürede mevcut potansiyeli değerlendirerek üretimi artırırsak daha iyi günlere hızla yol alabiliriz.
Batı dünyasında Eylül’ün ilk pazartesi genelde yaz tatilinin sonu anlamına gelir. Tatil, insanların dinlenmiş olarak işlerine yönelmelerine imkan verir. Eylül ayının başı Batı’da (Back to School) ”Okul Dönemi” olarak ekonomide canlanmaya yol açar.
Eylül bizim için de önemlidir. Bizde geleneksel olarak eylül ekonomide “Harman Sonu” canlılığının başlangıcıdır. Tarım ürününden sağlanan imkanlar piyasaya hareket getirir. Borçlar ödenir. Düğün, sünnet harcamaları başlar. Kış hazırlığı yapılır. İkinci 9 günlük bayram tatili, yaz tatiline eklendi. Nerede ise eylül ayının sonuna yaklaştık. Yılın sonuna 3 ay kaldı. Gerçekçi olalım. 2016’da ekonomiyi harekete geçiremedik. Başbakan’ın anlatımı ile 2016 yılında ülkemizin başına gelenler “Pişmiş tavuğun başına gelmedi”. Darbe girişimi ülkeyi her bakımdan sarstı. Bu girişimine neden olan yapılanmanın tasfiyesi devam ediyor. Ordu, içeride ve dışarıda terörle mücadeleyi sürdürüyor.
Normalleşme başladı
Her şeye rağmen Hükümet ekonomide ve sosyal hayatta normalleşmeyi sağlamak için, Doğu illerinde onarımı ve sanayileşmeyi başlatmak için çaba gösteriyor. Şimdi “işimize bakmanın - işimizi ciddiye almanın” tam zamanıdır. Toplumun her kesiminin, başkalarının ne yaptığına bakmadan, mazeret aramadan, sorumluğunu tam olarak yerine getirmesi gerekiyor. Hükümet can ve mal güvenliğini sağlarken, işverenin ve çalışanın üretime yönelmesi şart.
Tabii ki yeni yatırımlara ihtiyacımız var. Yeni yatırımları planlamakta, yeni yatırımlara başlamakta gecikmemeye mecburuz ama... Öncelik mevcut potansiyeli değerlendirmekte.
Bizim mevcut tarım ve sanayi potansiyelimiz, tarımda ve sanayide yılda en az yüzde 7 dolayında üretim artışına imkan verecek güçte. Bizim ekonomik yapımız, ihracatta (miktar olarak, değer olarak) her yıl en az yüzde 10 atış imkan verecek güçte. Ne var ki biz bu güçleri 2015 yılında yeterince değerlendiremedik. 2016’nın şansızlıkları üretimde yavaşlamaya yol açtı. İşte bunun için ilk yapacağımız iş, mevcut kapasiteleri üretime yönlendirmek olacak.
Tarım ve sanayi sektörlerine ait üretim rakamları hangi sektörlerde üretimin yavaşladığını ortaya koyuyor. Sanayi firmalarının durumunu yansıtan listeler hangi sanayi firmalarının üretimlerinde yavaşlama olduğunu gösteriyor. Her yerleşim bölgesindeki sanayi ve ticaret odaları bölgelerindeki tarım ve sanayi işletmelerinin durumunu biliyor. Özetle, mevcut potansiyelin, mevcut kapasitelerin kısa sürede harekete geçirilmesi, üretim artışının sağlanması mümkün.
Ayşe Teyzem ne yapsın?
Üretim artışını sürdürecek talep gelişmesi de önemli. İhracatın harekete geçmesi, iç talebin canlanması şart. Talep olmadan üretim artışı sürdürülemez. Son zamanlarda kişisel gelir ve tasarrufların konut yatırımlarına yönelmesi, konut piyasasına hareket getirdi ama, sadece konut yatırımları ile ülkenin büyümesi imkansız. Sadece yabancılara konut satarak döviz açığımızı kapatmak imkansız.
Bu tabloda Ayşe Hanım Teyzem ne yapacak? Ayşe Teyzem gibi işveren veya işçi olarak üretime katkısı olamayan, tüketici durumundakilerin yapabilecekleri tek şey iyimser olmak. Unutmayalım hayat devam ediyor. Biz daha önceleri, daha ciddi sorunlarla karşılaştık. Çok ciddi sorunları kısa sürede çözme becerisini gösterdik. İşimize bakalım… Herkes kendi işine bakarsa, tarımda, sanayide kısa sürede mevcut potansiyeli değerlendirerek üretimi artırırsak (ki bunu yapmaya mecburuz) daha iyi günlere, daha kısa sürede ulaşabiliriz.
2 milyarlık ‘ek kaynak’
Bayram öncesi Hükümet akaryakıt üzerindeki vergi yükünü artırdı. Vergi ayarlaması litre başına yaklaşık 20-25 kuruş fiyat artışına yol açtı. Vergi ayarlaması ile bütçeye yıl sonuna kadar 2 milyar TL gelecek. Yılın tamamında 6 milyar TL ek kaynak sağlanmış oldu.
Yılda 2.1 milyon ton benzin 20.5 ton mazot tüketiyoruz. Tarımda tüketilen mazot 2.5 milyon ton. Çiftçimiz dekar başına 8 litre mazot tüketiyor. Dekar başı 8 litre mazot tüketen devlere KDV ve ÖTV olarak 19 TL vergi ödüyor. 2016 yılında Hükümet, mazot desteği olarak hububat,yem bitkileri ve bakliyat üretenlere dekar başına 4.3 TL mazot desteği veriyor. Zammın 8 litre mazot fiyatına getireceği yük 2 TL dolayında. Açık anlatımıyla Hükümetin mazot desteğinin yarısını zam silip götürüyor.
Olan bitenler dikkatlerden sakın kaçmasın
9 günlük bayram tatili öncesi ekonomi ile ilgili önemli gelişmeler oldu. Bayram tatili öncesi 2016’nın ilk 6 ayına ait büyüme oranları açıklandı. İlk 3 ayda ekonomi yüzde 4.7 büyümüştü. İkinci 3 ayda büyüme yavaşladı. Yüzde 3.1 oldu. 6 aylık büyüme oranı yüzde 3.9 olarak gerçekleşti.
Dünyada küresel kriz sonrası ekonomilerde durgunluk sürerken Türkiye’de ekonominin yılın ilk yarısında yüzde 3.9 oranında büyümesi olumlu bir gelişmedir. Ne var ki, bizim büyümemiz üretime ve yatırıma dayalı büyüme değil.
Hızlanmaya mecburuz
Yılın ilk yarısında hane halkı ve devlet tüketimi artığı için büyüdük. Konut ve inşaat harcamaları dışında yatırım yapamıyoruz. Sanayi üretimi yetersiz. İhracatta duraklama var. 2008 yılında kişi başı 10 bin dolarla milli gelir tuzağına girmiştik. 2014 yılından sonra ise kişi başı milli gelir 9 bin dolara gerilemeye başladı. Şimdilerde kişi başı milli gelirimiz 9 bin 50 dolar. Kesinlikle büyümeyi hızlandırmaya mecburuz. Türkiye’de büyümenin hızlanması üretim artışına bağlı. Üretim artacak ki gelir artsın.
Şu günlerde halkımız da devletimiz de gelir artışına ihtiyaç duyuyor. Devletimizin yatırımlarını sürdürebilmesi, terör harcamalarını karşılayabilmesi, sınır ötesi askeri operasyonları sürdürebilmesi için gelire ihtiyacı var.
Ülkeye ‘döviz’ getirmek şart
Bayram öncesi Temmuz ayı cari açık rakamı açıklandı. Ülkenin olağan döviz gelir gider trafiğini gösteren Ödemeler Bilançosu’nun cari işlemler hesabı Temmuz ayında 2 milyar 602 milyon dolar açık verdi. Açığın küçülmesine rağmen doğrudan yatırım, portföy yatırımı ve döviz kredisi girişleri ile açık finanse edilemedi. Nereden geldiği belli olmayan 2 milyar dolarlık döviz girişi sayesinde cari açığın finansmanı sağlanabildi. Ülkenin döviz açığını devamlı olarak nereden geldiği belli olmayan döviz ile karşılayamayız. Doğrudan yabancı sermaye, portföy yatırımı ve döviz kredisi kanallarından döviz girişi artmaz ise, döviz fiyatlarında artış başlar.