'İktidar çok iyi biliyor ve bu yüzden ödleri kopuyor' deyip sıraladı

'İktidar çok iyi biliyor ve bu yüzden ödleri kopuyor' deyip sıraladı
Paralel’ iddiası, iktidarın yurt içinde can simidi, yurt dışına çıkınca ise korkulu rüyası, panik atak sebebi...

Hükümetin aylardır tek taraflı sürdürdüğü paralel yalanı ve savaşı Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından da hız kesmeden devam ediyor. Erdoğan ve ekibinin paranoyaya dönüşen bu takıntısı yurt içinde şimdilik destek buluyor gibi görünse de yurt dışında Erdoğan'ın korkulu rüyası haline geldi. Zaman gazetesi yazarı Selçuk Gültaşlı geçen hafta Erdoğan'ın ABD'ye yaptığı ziyareti bu kapsamda değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Gültaşlı "yolsuzlukları örtmek için uydurulan paralel tezinin yurt dışında tutmadığını Erdoğan'ın da çok iyi bildiğini ve ödlerinin koptuğunu" söyledi.

İşte Selçuk Gültaşlı'nın o yazısı:

‘Paralel’ iddiası, iktidarın yurt içinde can simidi, içine ne atarsan temizleyen bir çamaşır makinesi; yurt dışına çıkınca ise korkulu rüyası, panik atak sebebi, derin endişe kaynağı. Yolsuzlukları örtmek için uydurulan paralel tezin memleket dışında görücüye çıkıp sorgulanmasından ödleri kopuyor. İhraç malı olmadığını onlar da çok iyi biliyor.

Bakanlarına, milletvekillerine bütün tehdit ve taltiflerine rağmen yurt dışında paraleli anlatmak yine Erdoğan’a kalıyor. Geçen yıl Brüksel’e geldiğinde ‘paralel tezi’ni satamamıştı, Charlie Rose’a birkaç ay önce konuştuğunda karşısında gazeteci bulduğu için sorulardan afallamış, İngilizceye tercüme edildiğinde mantıken takip edilmesi mümkün olmayan bir yığın birbirinden kopuk saçma cümlelere dönüşmüştü sözleri (Allah’tan son mülakatında ‘paralel’ sorusu gelmiyor!).

Cumhurbaşkanı’nın iktidar muhiplerinin daha önce ‘melanet üssü’ diye tesmiye ettikleri ABD menşeli Dış İlişkiler Konseyi’ndeki (CFR) konuşmasının bu açıdan teşrih masasına yatırılması gerekiyor. Erdoğan, konuşmasının ‘paralel’ kısmına Amerikalı bazı gazete ve düşünce kuruluşlarının kısmen de olsa bu ‘çok tehlikeli’ yapının tesiri altında olduğunu söyleyerek başlıyor. Yani Amerikan basınında her kim ki “Türkiye’deki gelişmeler endişe verici” derse paralelcilerin etkisi altında!

İngilizce, muğlâklığı pek kaldıran bir dil değil. Erdoğan’ın sözleri tercüme edilirken onu dinleyen Amerikalıların haletiruhiyesini düşünmeye çalıştım: “Eşlerinin nasıl giyinecekleri Pensilvanya’dan gelen talimatlara göre belirleniyor… Tespitlerimize göre uluslararası istihbarat için taşeronluk yapıyorlar… Bu çok tehlikeli örgüt, hem Türkiye hem de ABD dâhil olmak üzere muhalefetimiz tarafından uygun bir taşeron olarak kullanılıyor… Bu örgüte güvenemezsiniz, kendileriyle çalışanları gelecekte sırtlarından bıçaklayacaklardır… Bunlar 11. yüzyıldaki Haşhaşilere benziyor. Haşhaşiler, haşhaş alıp, devlet adamlarına suikast yapardı…”

Türkiye’de meydanlarda yaptığı konuşmayı, danışmanları Amerika’ya uyarlamışlar ama New York’ta her yıl onlarca cumhurbaşkanının görücüye çıktığını düşünmemişler. Amerikalılar, muhtemelen ilk defa bir cumhurbaşkanı ağzından bu tür bir konuşma dinlediler.

Dünyanın otokratlar tarafından yönetilmesini istemediklerini söyleyen Erdoğan, Türkiye’de insan hakları ve hukukun üstün kılınması yönünde başbakanlığı döneminde ‘eşi görülmemiş’ gelişme kaydedildiğini söyleyerek, konuşmasını hitama erdiriyor. Karşısındakilerin Türkiye’de ne olup bittiğini takip etmediğini, takip etse bile yanlış kaynaklardan bu işi yaptığını ve gelişmeleri anlamlandırmada hata yaptıklarını söylüyor. Doğru olan tek bir bilgi kaynağı var, o da kendisi! Amerikalılara kendisinden başkasını ya da kendi kontrolündeki medyanın dışındakilere itibar etmemesini hem ihtar hem tembih ediyor.

Böyle ortamlarda büyünün bozulmaması gerek. Hem paralel yapı bihakkın anlatılmış hem de Türkiye’nin ne kadar demokrat olduğu delillendirilmiş, ABD’nin yakın müttefiki ve ortağı olduğu şüphe götürmeyecek sarahatte muhataplara intikal ettirilmiş. Fakat Amerikalı bir gazeteci, Erdoğan’a haddini aşarak “Türkiye’nin yabancıların IŞİD’e katılmasını engellemek için ne yapacağını” soruyor. Cumhurbaşkanı sinirleniyor, ‘bu soruyu hakaret kabul ediyorum’ diyor.

Erdoğan’a, Davutoğlu’na ve bakanlarına hakaret kabul etmeyecekleri soruların sorulması lazım. Bu sorular ancak paralel gazetecilerin giremediği ‘steril’ ortamlarda sorulabiliyor. Ters bir soru, ‘paralel evren’ balonunun havasını söndürüveriyor, yolsuzlukları hatırlatıyor ve en kötüsü 17 Aralık’ın darbe olduğuna dair tereddütleri tekrar kuvvetlendiriyor.

AB Bakanı Brüksel’de ‘paralel sorulardan’ kaçarken, özgüveni tam Ahmet Hoca’nın Brüksel ziyaretlerini o şehri terk ettikten sonra öğreniyoruz. İşin asıl sahibi ise daha ses getirici eylemlere talip. New York’ta Zaman ve Bugün gazetelerinin temsilcileri Adem Yavuz Arslan ile Ali Aslan’ı otelden kovdurtuyor, danışmanlarına tartaklatıyor. Paralelcilerin büyüyü bozmalarına bila kayduşart engel olmak lazım, velev ki işin sonunda eşkıyalık olsun.

Can havliyle örtülmesi icap eden lekeleriniz olmaya görsün.
Darbeci diye Sisi ile aynı masaya oturmazsınız ama ülkenizdeki darbecileri serbest bırakırsınız; “tek hedefimiz AB üyeliği” derken birden direksiyonu Şanghay’a kırarsınız; 4 yıl önce büyük demokratik devrim diye selamladığınız HSYK seçimlerinin istediğiniz sonucu vermezse gayrimeşru ilan edileceğini duyurursunuz; duasını talep ettiğiniz Muhterem Hocaefendi’ye iftira atar, “terörist” der, herkesin de buna inanmasını istersiniz. Ama inandırıcı olamazsınız. O-la-maz-sı-nız!

ZAMAN

29 Eylül 2014 09:25
DİĞER HABERLER