tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan ABD'deki Zarrab Davası'ndan çarpıcı detaylar aktarmaya devam ediyor.
Günlerdir davayı duruşma salonundan izleyen Arslan ilk kez Bilal Erdoğan'ın adının da ifadelerde geçtiğini yazdı. İşte o yazı:
RÜŞVETİN FOTOROMANI: DELİLLER ABD’YE NASIL TAŞINDI?
Davanın 3. haftasına hayli sakin başladık. Savcılığın ‘yıldız tanığı’ Reza Zarrab’ın 7 gün süren ifade maratonu bittikten sonra ilginin azalmasını bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu. İzleyici ve medya sıralarının yarısı boştu. Özellikle de savcının getirdiği ‘teknokrat tanıklar’ konuşunca davaya ilgi iyice düştü. Ta ki 17 Aralık Operasyonu’na imza atan polislerden Hüseyin Korkmaz kürsüye çıkıncaya kadar.
Hüseyin Korkmaz’ın bizatihi kendisine itiraz edenler, ‘bu davada ne işi var?’ diye anlattıklarına burun kıvıranlar Korkmaz’ın ‘17 Aralık delillerinin bir kısmını ABD’ye taşıdığını’ anlatması üzerine birdenbire davaya ilgi duymaya başladılar. Hatta 10 gündür başta Zarrab’ın anlattıkları olmak üzere ‘9 sütuna manşet’ olaylara duyarsız kalan Havuz medyası, Korkmaz’ın anlatımları sonrası ‘son dakika’ haberi vermeye koştu. Davaya ilk günden bu yana ‘mesafeli’ ve komplocu yaklaşanlar için delillerin ‘bir kısmının’ Korkmaz tarafından ABD’ye taşınması, bunun da mahkemede ifade edilmesi bulunmaz fırsat oldu. Davayı ‘Cemaat kumpası’ olarak görüyorlardı, şimdi kendilerince güçlü bir argümanları oldu.
Savcı şu ana kadar çok güçlü deliller ortaya koymuşken, polemik olacak böyle bir adımı neden attı şahsen anlamış değilim. Sonuçta Korkmaz ne anlatırsa anlatsın, delillerin Türkiye’den taşındığı polemiğinin gerisinde kalacaktı. Nitekim öyle de oldu. Oysa ki Korkmaz’ın anlattığı çok önemli detaylar vardı. Öncelikle ‘birinci elden bir kaynak’tı. Zarrab’ı ‘keşfedip’ takibe alan birimin amiriydi Hüseyin Korkmaz.
İfadesinde şu ana kadar duymadığımız birçok şey anlattı: Mesela ilk defa ‘1 Numara’ diye bir konumun olduğunu öğrendik. Zarrab operasyonunun aslında ilk başta sadece ‘kara para aklama’ ve ‘altın kaçakçılığı’ soruşturması olarak başladığını, soruşturma ilerledikçe genişleyip ‘yeni suçlar’ ve ‘yeni zanlılar’ eklendiğini öğrendik. ‘Ayakkabı kutuları’, ‘deste deste dolarlar’ polisler için de sürpriz olmuş. Bir bakıma ucunu yakaladıkları ip nereye giderse oraya gitmişler.
Savcının sorularına detaylı cevaplar veren Korkmaz’ın anlatımına göre 17 Aralık soruşturmasında dört ayrı ‘grup-yapı’ varmış. Birinci grup Reza Zarrab ve yakın adamlarının olduğu ‘çekirdek grup’muş. Bu grubun çalışmalarını takip ederken içinde dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın olduğu ‘ikinci grup’a ulaşılmış. Onlar takip edilirken aralarında dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler ve çevresinin yer aldığı ‘üçüncü gruba’ ulaşılmış. Dördüncü grup ise Zarrab’ın iş yaptığı, zaman zaman rakip olduğu ‘Ahmet Alacacı ve grubu’ imiş.
Korkmaz, Zarrab’ın ‘1 Numara’ diye bir konumdan bahsettiğini, tüm yapılanmanın üzerinde onun olduğunu tespit ettiklerini anlattı. Savcı ‘kim bu 1 numara ?’ diye sorunca Korkmaz, ‘Recep Tayyip Erdoğan’ dedi.
RÜŞVETİN FOTOROMANI
Korkmaz soruşturmaya 32 kişinin dahil olduğunu, soruşturulan kişi sayısının ise 100 civarında olduğunu anlattı. Süleyman Aslan’ın evindeki rüşvetler, Muammer Güler’e yapılan ödemeler, Zafer Çağlayan’a giden rüşvet teslimatları fotoroman gibi ekrana yansıtıldı. Paranın çıkışı, hedef noktaya varışı, teslim edilişi ve kuryenin ‘boş dönüşü’ kare kare gösterildi.
Bu arada davanın başından bu yana ilk kez Bilal Erdoğan’ın da adı gündeme geldi.
Savcının ‘Alakası ne?’ mealindeki sorularına karşılık Korkmaz şunları anlattı: “Soruşturma esnasında 14 Temmuz 2013 günü Zafer Çağlayan’ın Zarrab ile yaptığı toplantıyı takip ettik. İki gündemi vardı bu toplantının: Birincisi TÜRGEV-Bilal Erdoğan’a ödenecek para, ikincisi de 2013 Temmuz sonrası yasak kapsamına giren altın ticaretine dair çözüm üretmek. Zarrap, yardımcısı Happani’ye 3 milyon hazırlaması ve fotoğrafını göndereceği kuryeye teslim etmesini istiyor. O kurye Ahmet Murat Öziş’ti. O para da TÜRGEV’e götürülüp teslim edildi.” Bu esnada Ahmet Murat Öziş’in çantalarla TÜRGEV genel merkezine girerken çekilmiş fotoğrafları ekrana getirildi.
Korkmaz’ın tanıklığı öğleden sonra da devam etti. Savcının 17 Aralık operasyonuna dair sorularına cevap veren Korkmaz o güne dair bilinmeyen detayları da paylaştı. Operasyondan 1 gün sonra görev değişiklikleri olduğunu, yeni gelen polis müdürlerinin dosyaya müdahale etmek istediklerini, yeni emniyet müdürü Selami Yıldız’ın bazı delilleri imha etmek istediğini anlattı. Korkmaz, yolsuzluk ve rüşvete dair soruların bakan çocuklarına sorulmamasının talep edildiğini ifade etti. Korkmaz ayrıca, 17 Aralık fezlekesinin savcıya götürülmemesi yönünde talimat aldığını, fakat risk alarak fezlekeyi savcıya götürdüğünü anlattı.
Korkmaz, fezlekeyi götürdükten sonra görevden alınıp ‘köprü koruma’ birimine atanmış. Yaklaşık 6 ay bu birimde durduktan sonra Hakkâri Çukurca’ya tayini çıkmış. Bu esnada savcı ekrana Türkiye haritasını getirip İstanbul ve Çukurca’yı işaretledi.
Korkmaz 1 Eylül 2014’te tutuklandığını, 17 ay tutuklu kaldıktan sonra yurt dışı yasağı ile tahliye edildiğini, pasaportuna el konulduğunu anlattı. Türkiye’de hukuki güvencesi kalmadığını, bir başka soruşturmada hakkında tutuklama kararı verildiğini, bu yüzden eşini ve kızını alarak Edirne üzerinden Türkiye’den çıktığını anlatan Korkmaz bu işlem için kaçakçılarla anlaştığını söyledi. Korkmaz, Türkiye’den kaçış sürecini anlatırken duygusallaştı, hatta ağlamaklı oldu. Türkiye’deki ‘insan hakları ihlalleri, işkence ve kötü muameleler nedeniyle kaçmak zorunda kaldığını’ anlattı.
BERABERİNDE DELİLLERİ GETİRMİŞ
Hüseyin Korkmaz’ın tanıklığının en ilginç anlarından birisi duruşmanın sonuna doğru geldi. Korkmaz, tahliye olduktan sonra 17 Aralık operasyonunun bazı delillerini alarak yurt dışına çıktığını anlattı. Üç ülke değiştirdiğini, bulunduğu ülkelerde ‘kaçırılma endişesi’ nedeniyle evden pek çıkmadığını, sonunda ABD’li güvenlik birimleri ile irtibata geçerek ABD’ye geldiğini, daha havalimanında iken beraberindeki dokümanları teslim ettiğini açıkladı.
Reza Zarrab’ın itirafçı olmaya karar verdiği andan itibaren davayı Cemaat’le ilişkilendirmeye çalışan Erdoğan ve AKP için aradığı malzeme gelmişti. Havuz ve havuz müzahiri gazeteciler heyecanla ‘son dakika’ yazdırmaya koştular. Eski polis Hüseyin Korkmaz’ın ifadesi Salı günü de devam etti. Savcıdan sonra Atilla’nın avukatları da çapraz sorgu yaptı. Korkmaz’ın anlattıkları bir tarafa, 17 Aralık delillerini ABD’ye taşıdığını ifade etmesi davanın önüne geçmiş oldu.
‘FBI 50 BİN DOLAR VERDİ, BEN PARA TALEP ETMEDİM’
Salı günü öğleden sonra tekrar tanık kürsüsüne çıkan Korkmaz savcının ‘tutuklanma gerekçesine’ dair sorusu üzerine “25 Aralık operasyonu gerekçesi ile tutuklandım fakat ben 25 Aralık operasyonunda hiç görev almadım. Zaten görevden alınmıştım. Operasyon olduğunda ben köprü koruma görevindeydim” dedi.
Savcının ‘polis ve soruşturma savcısının görevden alınmasına dair’ soruları üzerine Korkmaz şunları anlattı: “Önce mevcut savcının yanına yeni iki savcı eklediler sonra da esas savcıyı görevden aldılar. Operasyonu yürüten polis müdürleri de görevden alındı. Hem polisler hem savcılara dava açıldı, yargılamaları devam ediyor.”
Savcı, Korkmaz’a ABD’ye geldikten sonraki süreçte ‘ne işle uğraştığını, çalışma izninin olup olmadığını’ sordu. Korkmaz çalışma izninin iki hafta önce geldiğini fakat şu ana kadar bir işte çalışmadığını belirterek, “Savcılık ayda 300 dolar veriyor, şu ana kadar 900 dolar ödediler. FBI 50 bin dolar verdi, savcılık ise oturduğum apartmanın kirasını ödüyor” dedi. Savcı “yardım talebiniz oldu mu ?” diye sordu. Bunun üzerine Korkmaz “Benim herhangi bir yardım talebim olmadı” ifadesini kullandı.
ZAFER ÇAĞLAYAN’IN RÜŞVET DÖKÜMÜ
Daha önceki oturumlarda Zarrab’ın dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a ödediği iddia edilen rüşvete dair dökümler gösteren savcı dünkü oturumda yeni ve daha kapsamlı bir hesap özeti ekrana getirdi. Savcının hesap özetine dair sorularını cevaplayan Korkmaz şunları anlattı: “ Söz konusu hesap özeti Zarrab’ın evinde yapılan aramadan elde edilmişti. Bu dökümlerde Zarrab’ın Zafer Çağlayan’a ödediği rüşvetlerin dökümü var.”
Savcı listeden 31 Ağustos 2013 tarihli ‘cash to cag’ kolonu işaretleyip bu tarihe dair detaylar sordu. Korkmaz ise daha önceki oturumlarda gösterilen kuryelere ait fotoğraflara atıf yaparak, şunları aktardı: “ Zarrab’ın kuryelerinin her adımı fotoğraflanmıştı. Havalimanı girişinde valizlerde görüntülenen paralar 31 Ağustos 2013’te uçakla Ankara’ya Zafer Çağlayan’a teslim edilmek üzere ‘Sadık’ kod adlı kişi aracılığı ile götürülmüştü. Bu partide Çağlayan’a 1,5 milyon tl, 2 milyon Euro ve 2 milyon dolar gitmişti.”
SAHTECİLİKTE ÇIĞIR AÇMIŞLAR
Öte yandan savcı Korkmaz’a bazı dökümler gösterip bunların neler olduğunu sordu. Korkmaz, Zarrab’ın İstanbul Kapalıçarşı’da ki iş yerinde sahte belgeler üretildiğini anlattı. Operasyonda ele geçirilen bir gümrük beyannamesini ekrana getiren savcı Korkmaz’a bunlara dair detaylar sordu. Korkmaz ‘sahte belge üretilirken İngilizce hataları yapıldığını, sahte Arapça faturalarda ise Türkçe tarih kullanıldığını, hatta 00 Ocak 2012 gibi anlamsız tarihler eklendiğini’ anlattı. İlk bakışta dahi anlaşılabilen bu hatalar, Zarrab’ın Halkbank’a teslim ettiği evrakların hiç kontrol edilmediği iddialarını desteklemiş oldu.
Korkmaz’ın tanıklığı Çarşamba günü de sürecek. Savcının ardından Hakan Atilla’nın avukatları Hüseyin Korkmaz’ı çapraz sorguya alacaklar. Öte yandan duruşmanın sonunda savcının hakime “çok önemli bir tanığımız olacak” demesi dikkat çekti. Savcılığın ‘çok önemli’ tanığının kim olduğu ve ne zaman tanıklık yapacağı bilinmiyor.