Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un, ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davası kapsamında yargılanmasına, davanın 22 Mart'ta yapılacak 56'ncı duruşmasında başlanacak.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, emekli Orgeneral Başbuğ hakkında hazırlanan iddianamenin 15 Şubat'ta kabul edilmesinden sonra hazırladığı tensip zabtında, iddianamedeki anlatımlar, birleştirme yönündeki savcılık talebi, davaların birlikte yürütülmesinde dosyalar arasındaki fiili ve hukuki irtibatın olması, davaların birleştirilmesinde hukuki menfaatin bulunması ve usul ekonomisini dikkate alarak, Başbuğ hakkındaki davanın, kendi mahkemelerinde görülen ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davasıyla birleştirilmesine hükmetmişti.
Başbuğ'un 22 Mart 2012 tarihinde yapılacak duruşmada hazır edilmesini karara bağlayan mahkeme, birleştirilen dosya sanıklarının bir kısmının Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesinde tutuklu bulunması, duruşmaların seri olarak yapılacak olması, özellikle güvenlik sağlanması bakımından yargılamanın Silivri Cezaevi bitişiğindeki, müstakil girişi olan duruşma salonunda yapılmasını da kararlaştırmıştı.
-39 sayfalık iddianame-
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız tarafından hazırlanan 39 sayfalık iddianamede, ''Ergenekon silahlı terör örgütü''nün faaliyetlerini hayata geçirirken, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal organlarına karşı psikolojik harekat yöntemlerinden istifade ettiği belirtilerek, örgütün millete ve devlete yönelik uyguladığı psikolojik harekatta kullandığı bazı bilgi ve belgelerin de yine devlete ait resmi belgeler olduğu ifade ediliyor.
Başbuğ hakkındaki suçlamanın sadece memurlar tarafından işlenen suçlardan olmadığı belirtilen iddianamede, ''Bu suçları işlemek için kamu görevlisi ve bu kapsamda Genelkurmay Başkanı olmak gerekli değildir'' deniliyor.
Şüphelinin eylemlerinin göreviyle ilgili suç oluşturmadığı vurgulanan iddianamede, şu ifadelere yer veriliyor:
''Aksi, darbe yapma ve silahlı örgüt yönetme suçlarının şüpheli Genelkurmay Başkanının görevi olduğu anlamına gelir ki, bunun bir hukuk devletinde kabulüne imkan olmadığı izahtan varestedir.
İddianamenin diğer bölümlerinde ayrıntısıyla anlatıldığı gibi şüphelinin, hakkında dava açılan diğer sanıklarla birlikte ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturarak darbeye zemin hazırlamak için Genelkurmayın bünyesinde oluşturulan internet sitelerinden anayasal kurallara uygun olarak seçimle işbaşına gelen yürütme organını yasa dışı yollardan devirmek için yapılan kara propagandanın, TSK tarafından kurumsal olarak desteklenmediğinin Genelkurmay Başkanlığının 30 Aralık 2010 tarihli sayılı yazısıyla ifade edilmiş olması da bu eylemlerin görev kapsamında işlenmediğinin başka bir delilidir.
Tüm bu açıklamalarımızın sonucu olarak, suç tarihinde Genelkurmay Başkanı olan şüphelinin eylemleri göreviyle ilgili olmayıp, kişisel suç kapsamındadır. Bunun sonucu olarak, şüphelinin anayasamızın 148. maddesi gereğince 'Yüce divan' sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması mümkün değildir.''
İddianamede, dava konusu internet sitelerine ilişkin bir gazetede haber yayımlanması üzerine sitelerin geçici olarak kapatıldıkları, ancak bu olayla birlikte derhal çalışmalara başlandığı ve ortaya çıkan yasa dışı faaliyetlerin gizlenmesi amacıyla Nisan 2009 tarihli andıcın oluşturulduğu belirtiliyor.
-Evrak kırpma işlemleri-
Yayımları durdurulan internet sitelerinin daha önceki yasa dışı faaliyetlerinin bu andıç ile örtülmek istendiği öne sürülen iddianamede, 12 Haziran 2009 tarihinde ''İrticayla Mücadele Eylem Planı''nın deşifre olmasının ardından ise Bilgi Destek Daire Başkanlığında evrak kırpma işleminin gerçekleştiği, aynı zamanda bu daireye ait bilgisayarların hard disklerinin de geri getirilemeyecek şekilde silindiği kaydediliyor.
İddianamede, yapılan evrak kırpma ve bilgisayar silme işlemlerinin ''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' ve benzer içerikli çalışmaların ortaya çıkmasını engellemeye yönelik olduğu belirtilen iddianamede, evrak kırpma ve bilgisayar silme işlemleriyle ilgili olarak şüpheli beyanları arasında çelişkiler olduğu ifade ediliyor.
''İrtica ile Mücadele Eylem Planı''na ilişkin soruşturmanın süreçlerinin anlatıldığı iddianamede, örgüt hakkında soruşturma devam ettiği esnada elde edilen delillerin, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızan ve üst düzey görevlere kadar ilerleme imkanı bulan, birlikte hareket eden örgüt mensuplarının, devletin imkan ve kabiliyetlerini kullanarak kurulan internet siteleri üzerinden hükümete ve millete yönelik psikolojik harekat faaliyetleri uyguladığını gösterdiği kaydediliyor.
İlker Başbuğ'un 2008 ile 2010 yılı Ağustos ayları arasında Genelkurmay Başkanı olarak görev yaptığı hatırlatılan iddianamede, şöyle deniliyor:
''Her ne kadar şüpheli İlker Başbuğ savcılık ifadesinde, bu belgeyi hazırlaması için Dursun Çiçek'e kimin emir verdiğini bilmediğini, böyle bir şeyin karargah içerisinde hazırlanması halinde haber gazetede çıktığı ilk gün Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından soruşturma açılmaması gerektiğini beyan etse de; söz konusu belgenin ele geçiriliş tarihi, taslağı olan PROJE isimli belgenin son kez kaydedilme tarihi ve içerisinde yer aldığı dosyanın dönemin Genelkurmay Başkanına sunulmak üzere isimlendirilmiş olması, ihbar mektubunda 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın Hasan Iğsız'ın Genelkurmay İkinci Başkanlığı döneminde hazırlandığının belirtilmesi, belgenin altında yer alan imzanın Dursun Çiçek'e ait olduğunun adli tıp, jandarma ve emniyet kriminal raporları ile sabit oluşu, şüphelinin yaptığı basın açıklamasında bu belge için 'kağıt parçası' tabirini kullanarak belgeyi itibarsızlaştırma çabası, tüm bu süreçte şüpheli İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanı olması bir bütün halinde değerlendirildiğinde, 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın taslak halde şüpheliye sunulduktan sonra şüphelinin bilgisi dahilinde ve sanık Hasan Iğsız'ın kontrolünde Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı anlaşılmıştır.
Şüpheli, savcılık ifadesinde, 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' deşifre olduktan sonra karargahta meydana gelen evrak kırpma ve bilgisayar silme işlemlerinden haberi olmadığını ve böyle bir emir vermediğini beyan etmiştir. Yukarıda izah olunduğu üzere belge ile ilgili soruşturma emri yurt dışında olmasına rağmen şüpheliden alınmıştır. Bu durum, karargahta meydana gelen her ciddi işin şüphelinin bilgisi dahilinde olduğunu ve onayı alınmadan yapılamayacağını göstermektedir. Bu belgenin deşifre olmasından sonra karargahta mesai saatleri dışında acele ile yapılan ve gece geç saatlere kadar devam eden, izinde bulunan personelin dahi göreve çağrıldığı bu olağanüstü hadisenin şüphelinin bilgisi ve emri olmadan yapılmasının mümkün olmadığı, şüphelinin emri ile tüm silme ve kırpma işlemlerinin gerçekleştiği, şüphelinin aksi savunmalarının kendisini suçtan kurtarmaya yönelik olduğu anlaşılmıştır.''
İddianamenin, sonuç bölümünde, ''Soruşturma dosyası kapsamındaki deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, şüpheli İlker Başbuğ'un Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda, askeri bir darbe ortamı oluşturmak amacıyla internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiği'' kaydediliyor.
İddianamede, ''Şüpheli İlker Başbuğ'un örgütün amaçları doğrultusunda yapmış olduğu basın açıklamaları ve değişik faaliyetlerle devam eden Ergenekon silahlı terör örgütüne yönelik soruşturma ve kovuşturmaları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunduğu, devlet yöneticilerini baskı altına almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu hususta gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı oluşturmak, halkı devlet yöneticilerine karşı kışkırtmak ve anarşi ortamı oluşturmak, böylece cebir ve şiddet yöntemleriyle hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiği, suç tarihi itibariyle konumu ve diğer şüpheliler üzerindeki etkisiyle ara yönetici sıfatıyla psikolojik harekat faaliyetini yönettiği, örgüt üyelerini yönlendirdiği anlaşılmıştır'' deniliyor.
İlker Başbuğ'un Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 312/1. maddesi gereğince, ''cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, Başbuğ'un TCK'nın 314/1. maddesi uyarınca da ''silahlı terör örgütü yöneticiliği yapmak'' suçundan 15 ile 22,5 arasında hapis cezasına çarptırılması öngörülüyor.
Başbuğ, ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davası kapsamındaki iddialara ilişkin hakkında başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 Ocak'ta tutuklanmıştı.
-''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davası-
Orgeneral Hüseyin Nusret Taşdeler, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız, Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan ve emekli Albay Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu 29 sanık yargılandığı ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davasının sanık sayısı, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkındaki dosyanın da birleştirilmesiyle 30'a yükseldi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 28 Haziran 2010 tarihinden bu yana görülen davayı açan ilk iddianamede, Bedrettin Dalan'ın, ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, ''silahlı terör örgütü kurmak veya yönetmek'' suçundan da 15 ile 22,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.
Dursun Çiçek'in de ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, ''silahlı terör örgütüne üye olmak'' suçundan 7,5 ile 15 yıl arasında hapis cezasına mahkum edilmesi istenen iddianamede, diğer sanıklar Serdar Öztürk, Ufuk Akkaya, Mehmet Deniz Yıldırım, İlhami Ümit Handan ve Özel Yılmaz'ın da benzer suçlardan 7,5 ile 57 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmaları öngörülüyor.
''Kamuoyunu yönlendirme amaçlı internet siteleri kurulduğu'' yönündeki iddialara ilişkin hazırlanarak mahkemece 29 Temmuz 2011 tarihinde kabul edilen iddianamede ise Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız ve Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu'nun da aralarında bulunduğu 22 sanığın tamamı hakkında, ''cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
İddianamede, ayrıca Orgeneral Hüseyin Nusret Taşdeler, Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız, Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, korgeneraller Mehmet Eröz, İsmail Hakkı Pekin, Tümgeneral Mustafa Bakıcı, emekli Tuğamiral Alaettin Sevim, albaylar Ziya İlker Göktaş ve Sedat Özüer, emekli albaylar Fuat Selvi, Hulusi Gülbahar ve Cemal Gökçeoğlu'nun ''terör örgütü yöneticisi olmak'' suçundan 15 ile 22,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması öngörülüyor.
Orhan Güçlü, Bülent Sarıkahya, Murat Uslukılıç, Meryem Kurşun, Cem Şimşek, Altunay Şahin, Fatih Koca ve Recai Alkan'ın ise ''terör örgütü üyesi olmak'' suçundan 7,5 ile 15 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanıklardan Hasan Ataman Yıldırım'ın ise örgüt suçu kapsamında cezalandırılması talep edilmiyor.