İltisak zalimlikleri

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, Hizmet Hareketi gönüllülerinin hukuksuz bir şekilde tutuklanmasına gerekçe gösterilen 'iltisak' tartışmasını köşesinde ele aldı.
         İnsanlık hukukuna göre, “Suçlar şahısları ilgilendirir.”  Hiç kimse akrabalık, arkadaşlık ve dostluk gibi münasebetlerle bir başkası yüzünden suçlanamaz.

         “Adâlet-i mahzâyı ifade eden ‘Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez.” (35/18) âyetinin sırrına göre, bir müminde bulunan câni bir sıfat yüzünden sâir masum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adâvet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu ve bilhassa bir müminin fenâ bir sıfatından darılıp küsüp, o müminin akrabasına düşmanlığını yaymak,  “Gerçekten insan çok zâlim ve çok nankördür.” (14/34)  âyetinin mübâlağa sîğası (kipi) ile gayet büyük bir zulüm ettiğini, hakikat ve İslamiyetin prensip ve hikmeti sana ihtâr ettiği halde, nasıl kendini haklı bulursun. ‘Benim hakkım var!’ dersin?”

         (Milli Eğitimin izniyle açılmış ve ülke ve dünya çapında başarılara imza atmış bir okula çocuğunu kaydettirmek, finans ve bankacılık kanunu ile açılmış bir bankaya para yatırmak iltisak ile insanlara yapılan mezâlim ve gadirlerin Allah katındaki durumunu nasıl bir suç olduğunun ölçüsünü biz veremeyiz.)

         “Hakikat nazarında, düşmanlık ve şerre sebep olan fenalıklar şer ve toprak gibi kesiftir (yoğun ve katıdır)  başkasına sirayet ve inikas etmemek (yansımamak) gerektir. Başkası ondan ders alıp şer işlese, o başka meseledir. Muhabbetin sebepleri olan iyilikler, muhabbet gibi nurdur, sirayet  etmek ve yansımak karakteridir. Ondandır ki,  ‘Dostumun dostu dosttur’  sözü atasözü sırasına geçmiştir. Hem onun içindir ki, ‘Bir göz hatırı için çok gözler sevilir’  sözü umumun dilinde gezer.

         “İşte ey insafsız adam!  Hakikat böyle gördüğü halde, sevmediğin bir adamın, sevimli masum bir  kardeşine, yakın ve akrabalarına düşmanlık yapmak, ne kadar hakikate zıt olduğunu hakikati gören  birisi isen anlarsın.”

         (Eğer bir iltisaktan bahsedilecek ise, iyilik ve hayırlarda düşünmek gerekir. Çünkü onlar ışık gibi yayılır. İnsanlara suç isnat etmek ve iftira atmak için iltisak kullanmak büyük haksızlık ve zulümdür.)

         Müminlerde nifak, şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik, inad ve hased, şahsî hayat nazarında da zulümdür. Bu hususu izah için Üstad Hazretleri birkaç düstur ortaya koyuyor.

         “Birincisi: Sen mesleğini ve efkârını (düşüncelerini) hak bildiğin vakit; ‘Mesleğin haktır veya daha güzeldir’  demeye hakkın var. Fakat,  ‘Yalnız hak, benim mesleğimdir’ demeye hakkın yoktur. ‘Rıza gözü hiçbir ayıbı görmez. Gazap gözü ise, bütün kusurları ortaya çıkarır.’  Sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz. Başkasının mesleğini butlan ile (bâtıl, boş ve hükümsüz olmakla) mahkûm edemez.”

         (Evet herkes mesleğini, meşrebini hak ve daha güzel görebilir. Öyle görmeseydi zaten orada ne işi vardı. Bu normaldir. Ama “Hak ve  güzel olan sadece benim anlayış ve meşrebimdir”  demeye hakkı yoktur. Çünkü sübülü’s-selâm (Selâmet yolları)  çoktur. Hepsi de hakka ve güzel varır. İnhisar-ı fikir, taassubtan ileri gelir.)

         “İkinci Düstur: Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti halis olmayan bir adam, nasihatı bazan damara dokundurur, aksülamel (tepki ve reaksiyon) yapar.”

         (Mesela zalimler gelmiş, zulmedecekleri bir mazlumun nerede olduğunu soruyorlar. Sen onun yerini biliyorsun ama bu takdirde söyleyemezsin, söylersen zâlimlerin yanına geçmiş olursun.)

         “Üçüncü Düstur:  Düşmanlık etmek istersen, kalbindeki düşmanlık duygusuna düşmanlık et ve onun kalbinden kalkmasına çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve nefsinin haram olan arzu ve isteklerine düşmanlık et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için, müminlere düşmanlık etme. Evet nasıl ki, muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adâvet huyu da her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır. Eğer hasmını mağlup etmek istersen, fenalığa karşı iyilikle mukabele et. Çünkü eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet ziyadeleşir. Zâhiren mağlup bile olsa, kalben kin bağlar, düşmanlığı devam ettirir. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder; sana dost olur. ‘Eğer aziz, birisine ikramda bulunsan onu kazanırsın. Fakat (fıtratı bozuk) birisine ikramda bulunursan onu inada sevk etmiş olursun.’ Hükmünce; müminin karakteri kerim, aziz olmaktır. Senin ikrâmınla sana musahhar olur. Zâhiren  leîm  ve kötü olsa bile iman cihetinde kerimdir. Evet fena bir kimseye ‘İyisin iyisin’  desen, iyileşmesi veya iyi adama ‘Fenâsın, fenâsın’ desen, fenâlaşması çok vuku bulur. Öyle ise ‘o kullar, boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler.’  (25/72)  ‘Bununla beraber müsamaha eder kusurlarına bakmaz, affederseniz bu da sizin için bir fazilettir. Zira Allah  Gafurdur, Rahim’dir.’  (64/14) gibi kudsî Kur’an düsturlarına kulak ver, saadet ve selâmet onlardadır.”

         (Evet, Kur’an’ın bütün düstur ve prensipleri insan fıtratına uygundur. Onları kendi üzerlerinde tatbik edenler daima huzur ve sürur bulurlar.)
16 Haziran 2025 12:02
DİĞER HABERLER