Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısını 'İmam Gazali ve Üveysilik' başlığıyla kaleme aldı.
Müceddidlerin hayatları az-çok birbirine benzer!.. Nasıl dâhiler, normal insanlar gibi bir defa değil; bilakis defalarca buluğa ererler… İmam Gazali ve Üstad gibi kudsî dehâ sahipleri de çok defa mânevî zirvelere ayrı ayrı tırmanırlar. Onlar farklı ve özel fıtratlara sahiptirler. O kadar ki, kendi öz kardeşleri içinde bile hemen özellikleriyle ayrılıp seçilirler.
Bunlardan İmam Gazzali Hazretleri, H. 450 (M. 1058) tarihinde Horasan’ın Tûs şehrinde doğmuştur. H. 505’de vefat etmiştir.
Fakir ve ihlaslı olan babası, vefatına yakın dostu âlim bir zata, “Benim çocuklarım sana emanet, tahsilleriyle sen alâkadar ve yardımcı ol.” vasiyette bulundu.
Bu zâtın himayesi bitince Muhammed Gazalî kardeşi Ahmed ile bir medreseye kaydoldular. Gazzalî Hazretleri diyor ki: “İlk baştan biz Medreseye, geçimimize sağlamak için gitmiştik. Fakat ilmin izzeti, kendisini dünyaya âlet ettirmedi.”
Bir müddet sonra, Tus’tan ayrılan Gazzalî, Âlim Cüveynî’nin yanına Cürcan’a gider ondan ilim ve irfan öğrenmeye başlar. Bir seferinde eşkıyaların hücumuna uğrar. Haydutlar her şeyi talan ederken bunun kitaplarını ve özel notlarını da alırlar. Gazzeli hiç olmazsa kitapların, vermeleri için ısrar edince çapulcuların başkanı alaylı bir tarzda ona: “Sen nasıl âlimsin ki, kağıtların elinden alınınca câhil kalıyorsun?” diyor. Bu istihzalı soru ona şu kanaati verir: “Artık benim her şeyi kafana, kalbime nakşetmem gerekiyor.” Ondan sonra ilim, fikir ve irfan adına her şeyi ezberler. Kısa zamanda devrinin ve çevresinin biricik âlimi olur. Tûs’tan Bağdad’a Nizamiye Medresesine gidince, Nizamülmülk tarafından bu meşhur Medresenin Baş Müderrisi olarak tayin edilir. Dört senelik Rektörlükten sonra, müdhiş bir inkılab geçirir. Bu durumda hemen Baş müderrisliği terk ederek, Şam-ı Şerifin Emevî Câmiinin geniş minaresi içinde 11 sene sürecek bir inzivaya çekilir.
Bu on bir sene, Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin 11 sene süren inzivasına tevafuk etmektedir. Ayrıca, Üstad Bediüzzaman’ın Eski Said ve Yeni Said diye ayırdığı dönemlere de benzemektedir…
Bundan sonra kemâle yükselen feyizli hâliyle insanlara sohbet-i cananlarda bulunmaya başlamış, bir yandan da eserler telif edip ümmet-i Muhammed’in istifadesine sunmuştur.
Muhammed Gazzali Hazretleri bu iki dönemini ele alırken şöyle demektedir:
“Kendi haline baktım; dünyevî alâkalar içine dalmışım. Dünya sarmalı her tarafını kaplamış. İşlerine ve hissiyatına baktım çok karışık şeyler… Şöhret, mevki ve makam gibi şeyler sanki ön plâna çıkmış… Böylece kendimi bir uçurumun kenarında gördüm. Eğer âcil şekilde kedimi düzeltip ıslah etmezsem, ateşe yuvarlanacağımdan korktum.”
İhlası anlatırken süte benzeten İmam Gazzali Hazretleri “Ne fışkıya ne de kana bulaşmamış olan süt gibi amellerinde dünyevî ve ne de uhrevî hiçbir menfaat düşünmeden yapılmasını” ifade eder. İnsan Cenneti kazanmak için de amel edebilir. Bu ameli kabul edilir ama ihlaslı bir amel değildir. Aynı şekilde Cehennem’den kurtulmak için yapılanlar da öyledir.
İhlas bunlar çok ilerisinde ve derindir. Onun için Bediüzzaman bilhassa Yirmi Birinci Lem’a olan İhlas Risalesinin başına “Bu Lem’a, hiç olmazsa her onbeş günde bir defa okunmalıdır” diyerek bir ihtarda bulunmuştur. Çünkü Bu Hizmet-i İmaniye Ve Kur’aniyenin cihan çapında ruhlara tesir edebilmesi ancak ihlas ile mümkün olabilir…
Üstad Hazretleri eski talebelerinden Vanlı Molla Hamid’in, kendisine “Üstadın hiçbir Risalenizin başında böyle on beş günde bir defa okunması için tavsiyede bulunuyorsunuz, bu Risale için niçin böyle yazdınız? Bu Risale evrad-ezkâr gibi bir şey midir?” sorusuna “Keçeli elinden geliyorsa her gün oku!..” diye cevap vermiştir. Nitekim İlk yazdığı nüshada “Her gün okunmalıdır” yazdığı halde Büyük ve İhlasta Birinci Talebe Albay Hulûsî Yahyagil’e “Hulusî, her gün zor gelir diye üstünü çizdim ve hiç olmazsa 15 günde bir yazdım.” demiştir.
Bu nüshayı Elazığ’da Hulusî Ağabeyimize sık sık uğramak ve onunla görüşme imkanlarına bir dönem sahip olan Naci Bey arkadaşımız bizzat gördüğünü, bir hatıra olarak bizlere nakletmişti…
Üstadımız Hz. İmam Gazzalî’nin Üveysi olarak Hz. Ali’nin talebesi olduğunu şöyle anlatır: “Ben ÜVEYSÎ bir tarzda bir kısım ilm-i hakikatı Hüccetü’l-İslam olan İman Gazzalî’de aynı dersi ÜVEYSÎ bir tarzda İmam Ali’den (r.a.) almıştır.” (Yirmi Sekizinci Lem’a)
Üveysî tabiri Hz. Üveysel Karanî Hazretlerinin Efendimiz (S.A.S.) göremeden pek çok güzelliği almış olmasından türetilmiş bir ıstılah, bir terim olsa gerektir.