20 Temmuz Salı öğlen saatleri. Almanya'nın Hessen Eyaleti'ndeki küçük bir kentte yaşayan Güven Ailesi'nin zili çalıyor. Emniyet teşkilatından olduğunu beyan eden ve kimliklerini gösteren iki polis, kapıyı açan gazeteci Cevheri Güven'e içeriye girmek ve konuşmak istediğini söylüyor. Güven, "Daha önce benim inisiyatifimle polisle iki kez telefonlaşmıştık, evin güvenliği, eşimin, çocuklarımızın ve benim aktivitelerimiz gibi konuları konuşmuştuk. Ama evimize ilk kez geldiler, çok ilginçti. Ellerinde notlar vardı ve çocuklarımıza da hemen isimleriyle hitap ettiler. Belli ki bizim kim olduğumuz konusunda polis hazırlanmış, durumumuzla ilgili bir ön çalışma yapmış" diye anlatıyor.
Cevheri Güven 2018 yılından beri beri Almanya'da yaşıyor
15 Temmuz'dan sonra önce Yunanistan'a giden, akabinde de Almanya'ya geçerek iltica eden Nokta dergisi eski genel yayın yönetmeni Güven'in adı, son günlerde sosyal medyada dolaşan ve Türkiye kökenli muhaliflere yönelik "infaz listesi" diye nitelenen paylaşımlarda yer aldı. Güven, evlerine gelen polislere ziyaretin listelerle bir bağlantısı veya özel bir sebebi olup olmadığını da sormuş, ancak polis genel bir kontrol olduğunu söyleyip detay vermemiş.
Celal Başlangıç'a da polisten güvenlik uyarısı
Son günlerde Alman emniyet birimlerince ziyaret edilen tek gazeteci Cevheri Güven değil. Sürgündeki bir diğer gazeteci Artı TV Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç da geçen Cuma günü iki memurun kendisini evinde ziyaret ettiğini söylüyor. DW Türkçe'ye konuşan Başlangıç, polislerin ziyaretini "Kriminal polisten geldiklerini söylediler. Kimliklerini gösterip 'Evde başka kimse var mı?' diye sordular ve içeri girip konuşmak istediklerini belirttiler" diye anlatıyor. Başlangıç, polislerin kendisine Erdoğan karşıtlarının isimlerinin yer aldığı bir listeden ve bununla ilgili bir ön soruşturma başlatıldığın bahsettiğini, ayrıca ilgili memurun isim ve telefon numarasını verdiklerini ifade ediyor.
Başlangıç, polislere gazeteci Erk Acarer'e Berlin'de yapılan saldırı sonrasında var olduğu iddia edilen 43 kişinin isimlerinin yer aldığı ve "infaz listesi" diye nitelenen listeyi mi kastettiklerini sorduğunu söylüyor. Polisler ise başlatılan soruşturmanın ne 43 kişinin isminin olduğu iddia edilen liste ne de bir Instagram hesabında paylaşılan ve 21 ismin yer aldığı listeyle ilgili olduğu yanıtı veriyor. Polislerin Instagram'da paylaşılan listenin görselini aldığını belirten Başlangıç, 50-55 ismin yer aldığı başka bir listenin varlığından söz ettiklerini ifade ediyor.
"Dikkatli olun dediler. Gece bir sorun olursa 110'u arayın, gündüz bir sorun çıkarsa sorumlu şu arkadaşı arayın, yalnız o da şu dönem izinde diyip gittiler" diyen Başlangıç, listeye dair kendilerine bilgi verilmemesini ise eleştiriyor ve emniyet birimlerini şeffaf olmamak, varsa bir tehlike boyutunu tam olarak aktarmamakla suçluyor.
DW Türkçe Alman makamlarına tehlikenin boyutunu sordu
DW Türkçe, Almanya Federal İçişleri Bakanlığı ve Federal Emniyet Teşkilatı (BKA) ile ilgili eyalet makamlarına da Almanya'da yaşayan muhaliflerin isimlerinin yer aldığı listelerin varlığınının doğru olup olmadığını, doğruysa kaynağını ve yürütülen soruşturmaların ne aşamada olduğunu sordu.
Celal Başlangıç ile listede adı geçen Ahmet Nesin, Erdal Er gibi gazetecilerin de yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanlığı, DW Türkçe'nin sorusuna verdiği cevapta "Türk, Kürt veya Alevi kökenli muhalif vatandaşların Türk hükümetiyle ilgili görüşleri, Almanya'ya sığınan muhaliflerin de faaliyetleri nedeniyle soyut bir tehlike ile sürekli karşı karşıya olduğuna", ancak "yakın zamanda bu kişilere yönelik düşmanlığın daha da artış kaydettiğine" dikkat çekti. Bu bağlamda ağırlıklı olarak Türk milliyetçisi olduğu görülen sosyal medya hesaplarından tehditler tespit edildiği belirten Bakanlık, süren soruşturmalardaki ilk bulguların faillerin Avrupa dışında olduğuna işaret ettiği de kaydetti. Bakanlık, muhaliflerin hayatına kasteden somut bir tehdit bulunduğuna dair ellerinde bilgi olmadığını vurguladı. Eyalet Emniyet Teşkilatı'nın "Jitemkurt" adlı Instagram hesabından paylaşılan ve 21 kişinin adını içeren bir listeden haberdar olduğu, daha sonra deaktive edilen hesaptan paylaşılan bilgilerin sorumlu yerel emniyet makamlarına aktarıldığı belirtildi. Tespit edilen kişilerin de listenin varlığından haberdar edildiği ifade edildi.
Dolaşıma sokulan listelerde yer alan bazı isimlerin yaşadığı Baden-Württemberg Eyaleti'nin emniyet teşkilatı ise aktüel gelişmeler ve yapılan değerlendirmeler sonucu kendi eyaletlerinde Türkiye kökenli muhaliflere yönelik tehdittte artış olduğuna dair bir tespit yapılmadığını bildirdi. Teşkilat, kendilerinin şimdiye kadar sadece bir listeden haberdar olduğunu, bu listede yer alanlardan bir kişinin de Baden-Württemberg'de ikamet ettiğini, onunla da güvenlik bilgilendirmesi için görüşüleceğini ifade etti.
Gazeteci Erk Acarer'in yaşadığı Berlin Eyaleti İçişleri Senatörlüğü ise muhalif isimleri içeren listelerin varlığını doğrulamak, reddetmek veya yorumlamak konusunda bireylerin güvenliği gerekçesiyle açıklama yapmayacağı cevabını verdi. Acarer'e yönelik 7 Temmuz'da düzenlenen saldırı sonrasında açılan soruşturma ile bağlantılı olarak 21 ismin yer aldığı bir listeden haberdar olunduğunu, listeyi paylaşan Instagram hesabı incelendiğinde milliyetçi Türk çevreden olduğunun görüldüğünü, ancak listenin kaynağı veya çıkış noktasını henüz tespit edemediklerini bildirdi.
Acarer: Peker bağlantılı haberlerimiz etkili oldu
Almanya'ya 2017 yılında gelen ve iltica eden gazeteci Erk Acarer, 7 Temmuz'da Berlin'deki evinin bahçesinde üç kişinin saldırısına uğramış, Acarer, saldırganlardan birinin kendisine "Yazmayacaksın lan" diye bağırdığını açıklamıştı. Bu hafta da evinin güvenliğinden sorumlu polisler, haşlanmış bir yumurtaya sarılarak bahçesine atılmış "Sen bekle" yazılı bir not buldu. "Tedbirlere rağmen evime kadar geliyorlar. Bunun bir adım sonrası ne olacak?" diye soran Acarer, sözlerini "Açıkçası endişe duydum" diye sürdürüyor. Acarer, "Polisle olayları konuşurken 'Türk faşistler' tanımını kullanıyoruz, yani olayın siyasi olduğundan yola çıkılıyor, ancak somut bir kişi veya grup anılmıyor" diye belirtiyor.
Yaptığı haberler nedeniyle Türkiye'deki pek çok gazeteci gibi kendisinin de sıkça tehdit aldığını belirten Acarer, son haftalarda tehdidin tırmanmasında Sedat Peker'in yaptığı açıklamalar üzerine yayınladığı Süleyman Soylu ve Cihan Ekşioğlu haberlerinin etkili olduğunu düşünüyor. "Peker'in bahsettiği konularda geçmişte de haberler yaptık, ancak Peker'in açıklamaları çok kritikti. Bir kere daha iktidarın iç içe olduğu suç iddiaları ortaya çıktı ve bu sefer içerden biri tarafından ortaya atıldı. Zincirin halkaları birleşti ve biz yeni, somut delillere ulaştık, fotoğraflardan belgelere, evraklara, çok çeşitli şeylere ulaştık ve çok rahatsız ettik" diyor. Acarer, "Özellikle İçişleri Bakanlığının kasası olduğu söylenen kişilerle ilgili yaptığım haberler, insanların mal varlıklarına yargıyı da içine alarak çökmeleri ve İsrail'den aracı kurumlarla silah ve yazılım ticareti yapmalarına ilişkin haberler, bunlar çok rahatsız etti" diye devam ediyor.
Güven: Amaç etkili gazetecilik yapanları susturmak
Cevheri Güven'e göre de son dönemde kendilerine yönelik tehditin artmasında Peker'in açıklamalarıyla ilgili yaptığı Soylu ve Ekşioğlu’na ilişkin haberleri etkili oldu. Güven, Ekşioğlu ile ilgili kendi YouTube kanalında yaptığı analizin 600 binden fazla izlendiğini belirtiyor ve "Aslında iki sebep var. İlki Ekşioğlu'nun Türk istihbaratı ile yakın ilişkisi. MİT'e teknik ve dijital takip için yazılımlar satıyor, kendisi de bunu bizzat açıklamış bir röportajında. İkincisi de savunma sanayi alanındaki faaliyetleri. Savunma sanayi alanında beş şirketi var. Bu şirketlerinin hemen hemen hepsi hükümet üyeleriyle iç içe ve çok büyük yolsuzluklar dönüyor sanayi alanındaki ihalelerde. Cihan Ekşioğlu tam da bu işlerin göbeğinde. Onu çözdükçe çok daha fazla şey ortaya çıkacak" şeklinde konuşuyor.
Güven'e göre tehditlerin amacı etkili gazetecilik yapan kişileri susturmak. Son yıllarda Türkiye'den çok sayıda gazetecinin Almanya'ya geldiğini, farklı kesimlerden bu gazetecilerin etkili yayınlar yapmaya başladığını ve Almanya'nın da bir nevi sürgündeki gazetecilerin merkezi haline geldiğini, dolayısıyla burada hedefin Almanya olmaktan çok mesleğini yapan gazetecilerin Almanya'da bulunmasından kaynaklandığını düşünüyor.
Güven'e göre, isimlerinin yer aldığı listelerin oluşturulması veya cep telefonlarının hacklenmesi ya da sosyal hesaplarının ele geçirilmesi yönündeki girişimler MİT kaynaklı. Ankara'nın Almanya'da milliyetçi fanatik bir kesim olduğunu da hesaba katarak gazetecileri pervasızca hedef gösterdiğini ifade eden Güven sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Benzer yöntemler daha önce Türkiye'de de uygulandı. Rahip Santoro, Hrant Dink de önceden hedef gösterildiler, özellikle Facebook'ta. Daha sonra bir anda adresleri yayınlandı ve sonra saldırıya uğradılar. Arkasında bir istihbarat izi yokmuş gibi gözükse de aksine herşey göstere göstere yapıldı. Özellikle Erk Acarer, ben ve başka bir iki arkadaşa yönelik hedef göstermede ben Türkiye İçişleri Bakanlığı ile MİT'i doğrudan sorumlu tutuyorum.
Jelpke: İnfaz listelerinden haberdarım
1981 yılından bu yana aktif siyasette yer alan, 2005 yılından bu yana da Federal Meclis Sol Parti Milletvekili olan Alman siyasetçi Ulla Jelpke, Türkiye kökenli muhaliflerin durumunu yakından takip eden bir siyasetçi. DW Türkçe'nin sorularını cevaplayan Jelpke, "Erk Acarer‘e yönelik saldırı Erdoğan rejiminin Almanya'da da Türkiye'deki demokrasinin gelişimi için çabalayan herkes için somut bir tehdit olduğu" görüşünde. Jelpke, "Faşistler ve İslamcılardan oluşan müttefikler sınır tanımıyor. Acarer gibi demokratlara kapısını açan Almanya taahhüt ettiği korumayı gerçekten sağlamakla yükümlü. Ancak görüldüğü gibi bunda çuvalladı" diyor.
Son dönemde sıkça bahsedilen "infaz" veya "düşman listeleri" konusunda da Jelpke, "Böylesi listelerin varlığından haberdarım, çünkü bir zamanlar Ülkücüler beni de Türkiye düşmanları listesine koydu" diyor. Geçen yıl hazırlanan ve Federal Meclis'e sunulan Ülkücülerin yasaklanmasına dair önergeleri de hatırlatan Jelpke, "Farklı derneklerde örgütlü Ülkücülerin yasaklanması kolay değil diye oturup bekleyemeyiz" diyor ve "Alman hükümetinin Türk faşistlerine yönelik politikası Türkiye politikasıyla bağlantılı" iddiasında bulunuyor. "Türkiye diktatörü Erdoğan NATO partneri ve Avrupa Birliği onu bekçi olarak kullanıyor" ifadelerini kullanan Jelpke, Ankara- Brüksel arasındaki mülteci mutabakatına gönderme yapıyor.