Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz yıl İngiliz Kraliçesi’nin eski gelini, en küçük torununun annesi York Düşesi Sarah Ferguson ülkemize gelmiş, gizli kamerayla çocuk yurtlarında ve rehabilitasyon merkezlerinde (galiba Zeytinburnu ve Saray’da) çekimler yapmış ve buralarda yaşamlarını sürdürme zorunda olan çocukların reva görüldükleri kötü muameleleri, içinde bulundukları ortamın iğrençliğini gündeme getirmiş idi.
Dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Nimet Çubukçu da Sarah Ferguson’un kötü niyetli olduğunu, yine dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan da bu durumun diplomatik açıdan kabul edilemez olduğunu ifade etmişler idi.
Arkasından da İngiliz Düşes Sarah Ferguson hakkında Anayasa’nın 20. ve TCK’nın 134. maddelerine aykırı davranmaktan soruşturma başlatılmış idi; ilgili maddeler özel yaşamın gizliliğinin korunmasına ve ihlal edenlerin cezalandırılmasına yönelik.
Burada da özel yaşamlarının gizliliği ihlal edilen çocuklar Sarah Ferguson’un gizli kamerayla çekim yapmak için girdiği rehabilitasyon merkezlerinde duyduğu pis kokuyu unutamayacağını söylediği mekanlarda yaşayan bizim çocuklarımız.
Aradan yaklaşık bir sene geçti, konu bizde doğal olarak unutuldu ama yargı süreci anlaşılan yavaş da olsa işlemiş ve geçtiğimiz günlerde Türkiye İngiliz Düşes Ferguson’u sorgulamak için İngiltere İçişleri Bakanlığı’na bir yazı yazmış.
Gazetelerden okuduğum habere göre Türkiye 1957 tarihli antlaşmaya dayanarak İngiltere’den Ferguson’u isteyecekmiş, Ferguson da buraya gelirse yargılanacak ve muhtemelen de bir sene hapse mahkum olacakmış (TCK 134); İngiliz Düşes davete icabet etmez ise de bir daha Türkiye’ye giremeyecekmiş.
Ama çocuk yurtlarında ve rehabilitasyon merkezlerinde bizim çocuklarımıza bu iğrenç ortamları reva görenler maşallah görevlerine devam edecekler, daha üst görevdekiler resmi arabalarını kullanacaklar, İngiltere vize verirse İngiltere’ye de mesela “görgü ve bilgi arttırma” gezileri yapacaklar.
Sarah Ferguson 15 senedir dünyanın bütün ülkelerinde zeka engelli çocukların durumlarıyla ilgileniyor, York’daki malikanesinde “altın günleri” düzenlemek, cici bici giyinip davetlere katılmak yerine bu ülkelere geziler yapıyor, gerekirse gizli kamera kullanıyor, çocukların durumlarının iyileştirilmesi yönünde çaba sarfediyor.
Bir tarafta Ferguson’un bizim çocuk yurtları hakkında çektiği görüntüler ve anlattıkları var, öbür yanda da bizim ilgili bürokrat ve siyasilerin savunma cevapları var; çok net söylüyorum, İngiliz Düşes’in söyledikleri bana gerçeğe çok daha yakın geliyor zira Ferguson’un yalan söylemek, hikaye yazmak gibi bir derdi yok.
İngiliz devletinin ve kraliyet ailesinin Türkiye’nin AB üyeliği konusunda takındığı tavır da malum yani bizi AB önünde zor duruma düşürmek, tuzak kurmak gibi bir derdi de olamaz.
Zaten bu tür marazi düşünceler biraz da bu marazi görüşleri üretenlerin özellikleri.
Bendeniz bizim hükümetin, hariciyenin, ilgili bakanlığın yerinde olsam İngiliz Düşes’e zeka engelli çocuklarımızın durumlarıyla ilgilendiği, konuyu gündeme getirdiği, toplumsal duyarlılığı harekete geçirdiği için madalya verirdim.
Bizimkiler ise Düşes’i yargılamak
istiyorlar; hem de o iğrenç ortamlarda yaşamaya mahkum edilen çocukların özel yaşamlarının gizliliği ihlal
edildi diye.
Arabeske meraklı olsam “batsın böyle milliyetçilik, batsın böyle yargı, batsın böyle devlet” derdim.
Aslında İngiliz Düşes’i bir sallandırsak bakın çocuk yurtlarımız nasıl bir anda pür-i pak olur.
AK Parti devletçi reflekslerden uzak durdu diye siyaseten yükseldi, aynı devletçi reflesleri benimsemek bugün AK Parti’yi ne yapar doğrusu bilemiyorum.