Inkılapçı Ruhu bekleyen engeller

İnkılapçı ruhlar hem ileri görüşlü hem de her türlü engeli aşabilecek dirayettedirler
Safvet  Senih -Samanyoluhaber.com

“Günümüzde kültür hayatımızın bizden bekledikleri nelerdir?” sorusuna M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1994’de verdiği cevabı ele alarak, bundan sonra yapılması gerekenler üzerinde çok iyi düşünmemiz gerek icap ediyor:
“Şu anda bizlere düşen en önemli VAZİFE, bu milletin İRFAN  HAYATINA  HİZMET  ETMEKTİR. Şayet bu önemli işi aksatacak olursak herşeyi aksatmış oluruz. Bence en zararlı bir GERİCİLİK, YOBAZLIK,  MÜRTECİLİK varsa işte o da budur. Çünkü böyle bir duruma düşünce, ya ÇAĞIN  MESELELERİNİ hiç takip etmeme veya geriden takip etme söz konusudur. Oysa ki, Kur’an’dan Sünnet’e ondan da müctehidlerin sâfiyâne  ictihadlarına ve günümüzde REHBERLİK  adına ortaya konulan DÜSTURLAR’a kadar uzanan çizgide, ‘ASL’A  SADAKATLA beraber eğer İNKILABÇI  olmazsanız, gelişen hadiselerle, Allah’ın lütfettiği ihsanları tanımada ve onlara motive olmada zorluk çeker, belki de onlarla hiç motive olamazsınız. İrşad edelim derken, bir kenara çekilir ve insanları KARANLIK  DEHLİZLERE DAVET   ediyor gibi bir duruma düşer ve ‘Gel hele, üç-beş arkadaş  şurada MENKIBE  okuyalım’ der, onunla teselli olursunuz. Halbuki, ŞARTLAR  değişmiş, çok şey başkalaşmıştır. Mesela İslâm’a ait konular artık anfilerde, konferans salonlarında ele alınmaktadır. Ve yine şartların İŞARETÇİ  OKLARI  size üniversiteleri, akademileri, araştırma merkezlerini göstermektedir.
“Bugün, hem  müsbet ilimler hem de dînî ilimler sahasında halledilmesi gereken dünya kadar mesele var. MUH KEM T  eseriyle ÇAĞ’a tenbihte bulunan ve istidatlı kafaları düşünmeye davet eden çağın düşünürü Bediüzzaman diyor ki: “Bana göre İslam milleti sekiz asırdan beri DURGUNLUK  yaşamaktadır.” Demek ki, topyekûn İslâm dünyasında, bu birkaç asırlık zaman zarfında çağın problemlerini kucaklayarak İLİM  ADAMI  yetişmemiştir. 
“Biz, nisbetler perspektifinde bazı ilim adamlarımıza, haklı oldukları büyüklükleri vererek onları, başımıza taç yapsak da, bu büyüklük bize göredir. Onların bizim başımıza taç olmaları gerçek büyüklüğün ifadesi değildir. Gerçek büyüklük, hicri  birinci, ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü asırda gerçek boyutlarıyla gerçekleşmiştir; günümüzde de ona yakın tahakkuk edebilir. Evet –Hicri 5. Asırda bir düğümlenme olmuştur.  Ve bu düğümlenmede  Nizamiye (Medreseleri)  âdetâ hem bir baş hem de son gibidir. Bir açıdan denebilir ki, en son âlem-i İslâm’a vereceği herşeyi Nizamiye Medreseleri vermiştir. Bu son kaynak İmam Gazalî’den Fahruddin-i Râzi’ye uzanan çizgide pek çok kimseye feyiz kaynağı olmuş ise de, daha sonraları gayesinin çok gerisinde kalmış ve beklenen misyonu edâ edememiştir.
“Yeniden günümüze dönüyorum.  HİZMET çerçevesi içerisinde bazı hususları anlamada gecikmeler olduğu gibi takılıp kalmalar da olmuştur… ve ileride de olacaktır. Bu bir talebeyi alıp eve yerleştirmeden alın da, pansiyon, yurt, okul açmalara kadar kültür hayatımız adına aşılması ve atlanması gereken hemen her merhalede pek çok insanın takılıp kaldığını, vakayı rapor mâhiyetinde hatırlatmakta fayda görüyorum. Bu bize, değişik tekevvünlere (oluşumlara) girilirken alınması gereken tedbirler adına da uyarıcı olacaktır. 
“Evet, öyle olmuştur. Bir pansiyon açalım, dendiği zaman, ‘Bizde pansiyon açmak var mı?’ diyerek meselenin münakaşası yapılmış ve kızıl kıyametler koparılmıştır. Mecburî istikametle okullar açılması teklif edildiğinde ‘Benim bir türlü aklım almıyor.’  diyen insanlar çıkmış ve efkârı bulandırmışlardır. Gazete, mecmua, televizyon ve üniversite kurma gibi teşebbüslerde, o eski düşünce ve anlayışına kapılıp kalanlar hep bu seviyeli hamleleri engellemek istemişlerdir. Bu tür insanlar, ötedenberi bilgi, düşünce ve fikir hayatlarıyla hep içinde bulundukları çağları birkaç asır geriden takip edegelmişlerdir. Ve zannediyorum, ileride bu kabil kimselerin sayısı daha da kabaracaktır. Zira, çağın bilgisayar, kompüter ve ilim boyutlu, süratine pek çoklarının ayak uydurması zor olacaktır. Oysa ki, aydınlık gelecek adına temel esaslara sadakatin yanında inkılapçı ruhlara ihtiyaç var. Böyle bir ruhtan mahrum olanlar,  gelecekte ya dökülüp elenecek, yada başkalarını engelleyeceklerdir. Elbette ki onların imanları, Cenab-ı Hakk’la irtibatları ve davaya bağlılıkları önemlidir ama, yine de söz konusu durumlarından dolayı onlara GERİCİ  demek en uygunudur. (…)  Çağımızda Kur’an-ı ona yakışır şekilde temsil edebiliyor muyuz? En azından hicrî bir, iki, üç ve dördüncü asırları günümüzün şartlarına uygun şekilde hayata geçirebiliyor muyuz? Eğer bunlara müsbet cevap veremiyorsak; bir kısım küfür yobazlarının bize yönelttikleri sözleri ‘intak-ı bi’l-hak’  kabul edip, bunları Allah konuşturuyor demek doğru olmaz mı? Bu hususu, ‘insanların zulmettiği aynı şeyde kader adâlet eder’  ölçüsüyle değerlendirebiliriz.”
İnkılapçı ruhlar hem ileri görüşlü hem de her türlü engeli aşabilecek dirayettedirler.  Zaten öyle olmak zorundadırlar. 

19 Haziran 2019 11:35
DİĞER HABERLER