Etkinlik Dernek Genel Sekreteri Oğuzhan Albayrak tarafından okunan basın açıklamasıyla sona erdi.
Bugün 10 Aralık Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 72. yıldönümü. Beyannamenin kabulünün yıldönümlerinde anılan İnsan Hakları Gününde, Türkiye'de devam eden ve son yıllarda sistematik hale gelen insan hakları ihlallerinin bazılarına dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Tüm halkların ve ulusların temel hak ve özgürlüklerini kapsayan; ancak, ne yazık ki Türkiye'de sistematik olarak görmezden gelinen; siyasetin ve rejimin tahakkümü altında alınan yargı kararlarıyla, idari ve siyasi uygulamalarla ihlal edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin (İHEB) aşağıdaki 9 maddesine dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Madde 3 – Yaşama ve Özgürlük Hakkı
Özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbe rejiminin, muhalifleri susturmak için kullandığı bir araç olan zorla kaybedilmeler, son yıllarda Türkiye halklarının tekrar kâbusu olmaya başlamıştır. Haklı mücadelelerini yılmadan devam ettiren Cumartesi Annelerinin feryatlarına merhem bulunmamışken, Türkiye'de son 5 yılda 30'dan fazla kişi kaçırıldı, yasadışı olarak gözaltına alındı ??ve işkence gördü. Erdoğan rejimi BM nezdinde 2006 yılında imzaya açılan ve bu karanlık uygulamalara dur diyecek ‘Tüm Kişilerin Zorla Kaybedilmesine Karşı Uluslararası Sözleşme'yi imzalamayı hâlâ reddediyor.
Madde 5 - İşkence Yasağı
Yine Türkiye’nin geçmişinde kara bir leke olan işkence gerçeği, özellikle 2016 darbe teşebbüsü sonrasında Erdoğan rejiminin muhalifleri susturma politikasının önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Türkiye İnsan Hakları Derneği’nin yayınladığı raporlarda 2016 yılından bu yana Ankara, İstanbul, Bartın, Mersin, Diyarbakır, Mardin ve Urfa'daki polis karakolları ve gözaltı merkezlerinde 7.139'dan fazla işkence vakasının tespit edildiği kaydetmektedir. Rejim, işkencecilerini yasal korumaya almaya devam etmekte ve insanlığa karşı suç olan bu fiili teşvik etmektedir.
Madde 9 – Keyfi Tutuklama Yasağı
Beyannamenin 9. maddesi kişilerin keyfi olarak tutuklanmasını yasaklasa da, Erdoğan’ın baskısı altındaki yargı ve hükümet, BM veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını uygulamamaktadır. Osman Kavala veya Selahattin Demirtaş gibi yüzlerce siyasi tutsakları özgürlüğünden mahrum etmektedir.
Madde 10 - Adil Yargılanma Hakkı
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. maddesi, cezai suçlamalarla karşı karşıya kalan herkesin tarafsız ve bağımsız mahkemelerde adil yargılanma hakkına sahip olduğunu belirtir. Türkiye'deki gerçek farklı. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic’in de ifade ettiği gibi: “… Türk yargısının, güvenliği insan haklarının önüne koyma yönündeki mevcut eğilimi önemli ölçüde artmıştır ve ceza davaları, özellikle belli bir kesimin taraf olduğu davalar, formalite olmaktan öteye gidememekte. Yargı, bireyin temel insan haklarını ciddi ölçüde ihlal eden kararlar vermektedir. ”
Madde 12 – Özel Yaşam Alanın Korunması
Beyannamenin 12. Maddesi özel hayatın mahremiyet ve haberleşmeye keyfi müdahaleyi yasaklamaktadır. Ancak Uluslararası Af Örgütü Türkiye fahri başkanı olan Taner Kılıç, binlerce kişi gibi, cep telefonuna basit bir mesajlaşma uygulaması yüklediği için yıllardır hapislerde çürütülmüştür ve hürriyetlerinden mahrum edilmeye devam edilmektedir. Türkiye BM İnsan Hakları Komitesi ve Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubunun kararlarını hiçe saymaktadır.
Madde 17 - Mülkiyet Hakkı
Beyannamenin 17. maddesi herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğunu belirtmesine rağmen, Erdoğan rejimi ve yandaşları OHAL döneminde çıkarılan kararnamelerle, 32 milyar ABD doları miktarındaki, özellikle Gülen Hareketi kurum ve kuruluşları ve Gülen Hareketi gönüllülerin işyerlerine ve sermayelerine (2016-2018) keyfi olarak el koymuştur.
Madde 18 - Düşünce, Vicdan ve Din özgürlüğü
Beyannamenin 18. Maddesi, herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkını güvence altına almaktadır. Ancak, Aleviler Türkiye'de ayrımcılığa maruz kalmaya devam ediyor. Türk eğitim müfredatında Siyasal İslam’ın etkisindeki din dersi hâlâ zorunludur. Hıristiyan azınlıklar da baskı ve ayrımcılıkla karşı karşıyadır. Başkan Erdoğan'ın kendi muhafazakar tabanını memnun etmek amacıyla tarihi kiliseler ve hastaneler de dahil olmak üzere azınlıkların sembolik gayrimenkullerini camiye ve İslami eğitim merkezlerine dönüştürmeye devam etmektedir.
Madde 19 – Kanaat ve İfade Özgürlüğü
Erdoğan rejimi ve baskısı altındaki yargı, özellikle 2011 yılından başlayan ve 2016 sonrası zirve yapacak şekilde, eleştirel gazetecilere ve yazarlara her zamankinden daha fazla baskı uyguluyor. Onlarca kişi yaptıkları haberler nedeniyle uzun hapis cezasına çarptırıldı, birçoğu yıllardır hapiste cezasını bekliyor. Pek çok gazeteci ve yazar Türkiye’yi terk etmek durumunda kaldı. Yabancı basın mensupları akreditasyonlarının yenilenmesi için aylarca beklemektedir. “Sınır Tanımayan Gazeteciler” e göre Türkiye, basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 154. sırada yer alıyor.
Madde 21 – Siyasi Temsil Hakkı ve Halk İradesi
Beyannamenin 21. Maddesi, yerel ve ulusal düzeyde yönetime ve siyasi hayata katılma hakkını sağlar. Maalesef, Türkiye'deki Erdoğan rejimi, özellikle Kürt halkının yoğunlukta yaşadığı ve HDP’nin seçimlerde kazandığı 65 yerel yönetiminin 59’una kayyum atadı.
Bugün Türkiye'deki baskıcı rejim tarafından üretilen nefret söylemlerine, ayrımcılık politikalarına ve insan hakları ihlallerine karşı cevap olacak tek doğru, ”hukukun üstünlüğüdür”. Ancak, “Erdoğan Rejimi” son yıllarda daha da artan keyfilikle, insanlığa karşı suç işlemeye devam etmektedir. “Erdoğan Rejimi”, taraf olduğu anlaşmalarla “uluslararası hukuk kurallarına bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni hukuktan ve demokratik değerlerden tamamen koparmıştır.
“Human Rights Defenders” gönüllüleri olarak, bugün burada “10 Aralık İnsan Hakları günü” münasebetiyle, “Erdoğan Rejimini ve işbirlikçilerini”, insan hakları ihlalleri yapan tüm şahısları, huzurunuzda lanetle kınıyor; “üstünün hukukuna” değil “hukukun üstünlüğüne” saygı duymalarını talep ediyoruz.
Bunun yanında BM, Avrupa Konseyi ve AİHM gibi uluslararası kurumların dikkatini, Türkiye’de insan hakkı ihlallerine çekiyor, Türkiye’deki uygulanan hukuksuzluklara karşı, suç ortağı olmamaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.
Öte yandan, geçmişiyle başarılı bir şekilde yüzleşebilmiş Avrupa ülkelerinin mülteci konusundaki yanlış kaygıları neticesinde “Erdoğan rejimini hoş tutma politikaları’’ Avrupa’nın öz değerlerini pazarlık konusu yapmıştır. İnsan hakları savunucuları olarak bu konuyu kaygıyla takip etmeye devam etmekteyiz. AB ve AB’nin önde gelen ülkelerinden olan Almanya’nın Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine” dur!” demek için daha etkin bir inisiyatif almasını bekliyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.