İnsan hakları alanında faaliyet yürüten London Advocacy ile Human Rights Solidarity isimli dernekler uzun süredir üzerinde çalıştıkları işkence raporunu tamamladı. “Türkiye’de Siyasi Motivasyonlu Sistematik İşkence ve Mağdurları: Birleşik Krallık’ta Yaşayan İşkence Mağdurlarıyla Ropörtajlar” başlığını taşıyan rapor, 10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle kamuoyuna açıklanıyor.
Rapor, Türkiye’nin sürekli kötüleşen işkence karnesini gerçek tanıkların anlatımı ile ortaya koyuyor. Rapor, işkence mağdurlarına destek amaçlı başlatılan daha geniş çaplı bir proje kapsamında yapılan saha araştırması, anketler ve birebir röportajlardan faydalanılarak hazırlandı. Dolayısıyla işkencenin doğrudan mağdurlar üzerinde yaptığı etkiyi ortaya koyması açısından özgün bir çalışma niteliği taşıyor.
Gözaltına alınmadan tutuklanmaya kadar geçen hemen her aşamada mağduriyetlerin yaşandığını ortaya koyan raporun bulgularına göre, en sorunlu kademe polis karakollarında ve nezarethane aşamasındaki ‘mülakat’ denilen gayr-i resmi sorgular. Rapor, bu aşamada mağdurların insanlık onurlarından vazgeçmeleri ve robotlaşarak önlerine sunulan her kağıdı imzalamaya meyletmeleri için fiziki ve psikolojik işkence metotlarının uygulandığını ortaya koyuyor.
İşkence mağdurları anlatıyor:
“Bana dayak atan kişi üniformalı değildi. ‘Sosyal medyaya yansıyan copla tecavüz olaylarını falan, bunları yapan benim’ dedi. ‘Ona göre! Sen çıktığında düzgün oturamayacaksın’ dedi.”
“Pantolonumu indirdiler aşağı. Sana tecavüz edeceğiz izlenimi vermek için… Orada zaten kapana sıkılmış, sıkışmış hissediyor insan kendini. Çünkü savcı ile konuşuyor… ‘28 güne kadar da uzatabiliriz’ diyor. Yani hani bu şeyler devam edecek. Bunu sürekli vurguluyorlar… Ondan sonra yine tehditler devam ediyor: ‘Bak burada kafana sıkarım. Kimsenin ruhu duymaz.’ Bunu söylerken sürgüyü çekip mermiyi silahın ağzına verdi.”
“Yol boyunca bana hakaret etti. İşte hırsızsın sen, şöyle yaptın sen böyle yaptın falan. Hem örgüt üyeliği var, soruları çaldınız, sen hırsız mısın sen nasıl öğretmensin, falan diye.”
“İsim vermeyi reddettim. Bunun üzerine, önce gözümü siyah bir bantla bağladılar. Sonra başıma bir poşet geçirip boynuma doladılar. Ben nefes alıp veremeyince, artık dedim ki ‘evet, artık ölüyorum’. Tam ‘evet artık ölüyorum’ diye düşündüğümde poşeti açtı. Sonra ‘Hala isim vermeyecek misin?’ dedi. Sonra aynı şekilde tekrar poşeti kafama geçirdi. Sonra yine artık ‘ben ölüyorum’ falan diye düşünürken yine o fasılda tekrar poşeti çıkardı. Gözlerim bağlı bir şekilde bu sefer kadın polis geldi koluma girdi. ‘Bunu alın götürün!’ dedi: Bunun buradan ancak ölüsü çıkacak, hiç kimse bulamayacak.”
Bunlar işkencenin canlı şahitlerinin anlattıklarından sadece bazıları.