Yarına Bakış Gazetesinden Faruk Akar, 569 gündür tutuklu. 436 gündür tutsak olan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile bir röportaj gerçekleştirdi. İşte o röportaj...
Video: Arşiv
“Adaletsiz uygulamalardan dolayı yattığım her gün 500 gün değerinde. Eline bıçak almamış, hayatını kılı kırk yararcasına yaşayan insanlar terörle suçlanıyor, dünyanın terör örgütü kabul ettiği şer odaklarıyla benzer suçlamalara maruz kalıyor. Onlarla aynı kefeye konmak beni üzmekten beter ediyor, adeta kahroluyorum. Bu büyük bir iftiradır, yalandır, hakarettir.”
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca 569 gündür tutuklu. 436 gün önce hakkında tahliye kararı verilmesine rağmen hâlâ Silivri Cezaevi’nde. Bu yıl ikinci kez Ramazan’ını geçirdi.
Üçüncü bayramını da burada karşılayacak olan Hidayet Karaca ile avukatları aracılığıyla röportaj yaptık.
569 günü bir sayfaya sığdırmak bizim için kolay olmadı. Zira Hidayet Karaca, haksız yattığı bir günün normal günlerden farklı olduğunu belirtiyor.
Karaca, eşten dosttan uzak, aileden ayrı geçen günleri şöyle anlatıyor: “Burada bir gün de aynı, beş yüz gün de aynı.
Adaletsiz uygulamalardan dolayı yattığım her gün 500 gün değerinde.” En büyük acıyı ise IŞİD ve PKK’lı teröristlerle bir tutulması sebebiyle yaşıyor.
“Onlarla aynı kefeye konmak beni üzmekten beter ediyor, adeta kahroluyorum. Bu büyük bir iftiradır, yalandır, hakarettir.”diyor Karaca.
Bir dizi senaryosu nedeniyle terör örgütü yöneticiliğiyle suçlanan Karaca’ya iki yıla yaklaşan cezaevinde neler yaşadığını, bayram ve Ramazan’larını nasıl geçirdiğini, cezaevi arkadaşı ve avukatı olan Gültekin Avcı’nın tahliyesi hakkındaki görüşlerini sorduk.
Bir dizi senaryosundan hâlâ cezaevindesiniz. Tahliye kararına rağmen hâlâ içerde olmanızın sebebi ne?
Bunun sebebi Türkiye’nin bugünkü demokrasi anlayışıdır. Ben içerideyim ama dışarıdakiler çok mu rahat, çok mu özgür? Meclis’te muhalifler susturuluyor, hukuk susturuluyor, sivil örgütler susturuluyor. Tahliye kararını veren hakimler aylardır tutuklu. Yasaları uyguladılar ve vicdanlarının gereğini yaptılar. Bu kadar vicdan bile birilerini rahatsız etmiş anlaşılan. Ben ümitliyim, bir gün mutlaka bu tahliye kararını uygulayacak adil ve cesur hukukçular ortaya çıkacaktır.
Avrupalı Yargıçlar Birliği, sizi tahliye ettiği için tutuklanan hakimleri insan hakları ödülüne aday gösterdiler. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya, Türkiye’deki hukuksuzları bizden daha yakın takip ediyor. Çıkan raporlar ortada. Türkiye’de hukuk ve basın özgürlüğü yok. Şimdilerde can ve mal güvenliği de yok. Yabancı sermaye, yatırımcı ürktü, turistler gelmiyor. Bu hukuksuzluklarla mücadele eden az sayıda insan var. Anayasaya uyan, yasaları eğip bükmeden uygulayan ve özgürce vicdanlarına göre karar veren insanlar ödüllendiriliyor. Bunu bir zamanlar yasalarını borç alarak kendimize mal ettiğimiz ülkeler ve dünya hukukçuları yapıyor. Biz hukuka güveniyoruz. 12 Eylül’ün kabul edilemez darbe yasası bile uygulansa bugünkünden daha adil sonuçlar çıkar.
Hükümet tarafından tutulan Amsterdam Hukuk Bürosu Tahşiye davasının bir benzerini Amerika’da açtı. ABD’li hakim bu dava talebini “sadece tesadüfi ve temelsiz iddialar” diye reddetti. Bu karar sizin davayı etkiler mi?
Tahşiye davasına konu olan isimler üzerinden benzer bir soruşturma da ABD’de açıldı. Bazı basın kuruluşlarına göre hükümet milletin vergilerinden Amsterdam Hukuk Bürosu’na milyon dolarlar ödedi. Bu büro “Benzer başka davalar için elimde yeterince delil yok” diyerek havlu atmıştı. Şimdi de ABD’li hâkim Mariani,Türkiye’deki paranoyanın kendi ülkesine sıçratılmak istenmesini fark etmiş olmalı ki, müddeinin iddialarını yüzlerine çarptı. ABD’de açılan davada mahkeme kararıyla darbe, kumpas, sahtecilik, iftira suçlamasının ciddi ve kabul edilebilir olmadığını tescil etti. Hakim, Fethullah Gülen’in sohbetlerinin şifreli mesajlar içerdiği iddiasının da hayali ve müphem olduğuna hükmetti. Bu karar bence bizim mahkemeyi direkt ilgilendirmese de görmezden de gelinmemesi gerekir.
Terör örgütü yöneticisi iddiasıyla yargılanıyorsunuz. Bu durum sizi üzüyor mu?
Terör, silahlı insanların örgütlü şekilde başka insanları öldürmeleri, korkutmaları, mallarına el koymaları olarak tanımlanır. PKK, IŞİD ve benzeri örgütler farklı saiklerle bunu yapıyorlar. Şimdi eline bıçak almamış, hayatını kılı kırk yararcasına yaşayan insanlar terörle suçlanıyor, dünyanın terör örgütü kabul ettiği şer odaklarıyla benzer suçlamalara maruz kalıyor. Bunu kimseye anlatamazsınız. Onlarla aynı kefeye konmak beni üzmekten beter ediyor, adeta kahroluyorum. Bu büyük bir iftiradır, yalandır, hakarettir. Bu iftiraları atanlar şimdi bizim yargılanmamızı bıyık altı gülerek izliyor.
Eski savcı Gültekin Avcı tahliye oldu. Cezaevinden arkadaşınızdı. Tahliyesi sizi ümitlendirdi mi?
Gültekin Bey hem dostum hem avukatım. Birkaç yazısı ve televizyonda yaptığı program için konuklarından bazılarını araması bunların HTS kaydının delil sayılması yüzünden hiç yoktan aylarca hapis yattı. Sürecin nasıl işleyeceğini bildiğinden, nasıl sabote edildiğini daha iyi görüyordu. Bu ona daha fazla acı veriyordu. Biz daha farklı bakıyoruz. Mesela sanki yargılanan ben değilmişim gibi hâlâ insanlar hakkında iyi niyet besliyorum. İlaçlarım için su istediğim görevlinin hakaretini mazur görebiliyorum. Mahkemenin usul hatalarını “koskoca hâkim, savcı bilerek yanlış mı yapacak” diye onlar adına mazeret bulabiliyorum. Ama o bütün bu aksaklıkları iyi görüyordu. Tahliyesine çok sevindim. Darısı diğer mazlum ve mağdurların başına.
Vefasızlık, açlık ve susuzluktan beter
Medya sektöründe yöneticilik yaptınız. Bir meslek birliğinin yıllarca başkanlığını üstlendiniz. Sektördeki arkadaşlarınız size geçmiş olun mesajı gönderdi mi?
Altı metre yükseklikteki bahçe duvarlarına sırtımı verip, kendimi dinlediğim zamanlarda vefanın adını ve tadını daha iyi hissettim. Medya sektöründe önemli görevler üstlendim. Sektörün önde gelenleriyle arkadaştım. Onlardan karakterlerinin gereğini sergilemeleri beklerdim. Çünkü dürüst insanlardı. Vefasızlık açlıktan susuzluktan beter, kor gibi oturuyor içime. “Bu da geçer yahu” diyerek teselliyi hakşinas vatandaşlarımızın gönderdiği mektuplarda arıyorum. Milletimizin basiretinin aydınlarımızın önünde olduğunu müşahede ediyorum. Onların mektupları, duaları ve iyi niyetleri bana yetiyor.
Cezaevinde bir gün de aynı, 500 gün de
Silivri’de geride bıraktığınız ikinci Ramazan. Nasıl geçti?
İnşallah hakkını vererek değerlendirmişimdir. Tabii dile kolay. Eşten dosttan uzak, aileden ayrı geçen günler. Burada bir gün de aynı, beş yüz gün de aynı. Adaletsiz uygulamalardan dolayı yattığım her gün 500 gün değerinde. Burada bazen daraldığım oluyor; işte o zaman gün bitmiyor. Ramazan’lar manevi iklimiyle gelip başımızı okşuyor. Her zamankinden daha fazla Kur’an okudum. Vakit ayırdım, kitaplarla meşgul oldum. Çok şükür bir Ramazan daha geçti, ama geçmiş Ramazanlar’dan daha farklı geçti. Tabii, Allah bilir. Oruçlunun sevabını bizzat verecek olan Allah. Bu sıcakta yaprağın kımıldamadığı bahçede bir esintinin sizi kucaklamadığı hücrenizde akşamı bekliyorsunuz. Bütün zerraatımla orucu ve orucun zorluğunu hissediyorum. Uzaktan gelen akşam ezanı sesinin bana hayat bahşettiğini ilk kez bu kadar derinden duyuyordum. Mütevazı bir soframız var. Hapishanenin verdiğinin yanı sıra kantinden sipariş ettiklerimizle kendimize iftar hazırlıyoruz. İnsanın bazen başka şeyler de canı çekiyor. Olmayanın hayalini kurmak yerine olanla yetiniyor, şükrediyoruz. Koğuş arkadaşım geçenlerde yumurtasız menemen yapıyordu buharın üstünde. Bir menemen bu kadar mı kıymetli olur. Bu kadar mı lezzetli olur.
Bu bayram cezaevinde üçüncü bayramınız olacak. Dört duvar arasında bayramın geldiği hissediliyor mu?
Bayram gelmiş neyime. Bu meşhur bir sözdür. Dünyada Müslümanlar eziyet çekiyor, fakirlik çekiyor ve İslam coğrafyasında iç kavgalar sürüyor. Her bayram dünyadan birçok fotoğraf yayınlar, sonra da samimi olarak “bayram gelmiş neyime” diyerek onların kederini paylaşmaya gayret ederdik. Şimdi ben de üç bayram geçirdim sevdiklerimden uzaktayım. Ben de kendi öz yurdumda garibim, öz vatanımda parya muamelesi görüyorum. İdam cezası kalkmamış olsa yargılayıp asacaklar sanıyorum bazen. Her bayramın bir kurtuluş sevinci yaşatması gerekiyor. İki Ramazan, bir Kurban geçirdim, bir kurban gibi beklediğim demir perdelerin ardında. Halime şükrediyorum ama memleketin ahvalini düşününce bayram gelmiş neyime demekten kendimi alamıyorum. Bu bayram ayın ilk haftasına denk gelince, aylık açık görüş ile bayram görüşmesini tek kalemde topladılar. Keşke yapmasaydılar. Özellikle tutuklu yargılananlar için bu esneklik tanınmalı çünkü ben ve benim gibiler suçlu değiliz, hâlâ yargılanıyoruz.