İşin aslı öyle değil; O camide...

İşin aslı öyle değil; O camide...
Çanakkale'de bir Alevi köyüne ilişkin "cemaatsiz cami" haberi asılsız çıktı. İşin aslı bakın nasıl?
Cemaat var, kimse de camiden rahatsız değil. Alevi köyünden imam bile çıkmış. Bölgedeki köyleri yerinde araştırdık. ‘Ali Efendi ve hocam ile camideydik. Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri geldi. Namaz kılarken fotoğraf çekeceğiz dedi. Her taraftan fotoğraflarımızı çekti. Ama hocayı gazetelere tek başına çıkardı, bizi çıkartmadı. Alevi köyüne cami yapılmış, cemaati yokmuş. Bu, bir nevi komploydu. Alevilerin camiye gitmesini istemiyorlar, Alevilerle Sünnilerin arasını açmak istiyorlar. Biz Müslüman'ız, camiye nasıl düşman olabiliriz?' Bu sözler, Çanakkale'nin merkeze bağlı Denizgöründü köyünün muhtarı İbrahim Kahya'ya ait. ‘Cemaati olmayan köy' diye tanıtılmasından sonra gündeme oturan Denizgöründü'nün bu kadar ilgi görmesinin nedeni, Alevi köyü olmasıydı. Habere dayalı yorumlarda devletin köyü asimile etmeye çalıştığı, zorla cami yaptırdığı, cemaatin bu camiye gitmediği öne sürülüyordu. Aksiyon, böl-gedeki Alevi köylerini yerinde araştırdı. Denizgöründü, Çanakkale'ye bağlı 20'ye yakın Alevi köyünden biri. 300 kadar nüfusa sahip köyün küçük camisinin yapılış hikâyesi aslında 1970'lere uzanıyor. Cenazelerini Sünni köylerinden imamlar getirerek kaldırtan bu köy, cami için 1977'de bir girişimde bulunmuş. Ancak kendi içlerinde anlaşmazlığa düşünce, proje sonuçsuz kalmış. 1990'larda cami yaptırma girişimleri yeniden alevlenmiş ancak yine sonuca ulaşılamamış. Bu girişimleri desteklemeyen bir grup varmış ancak karşı da çıkmıyormuş. Çanakkale Müftüsü Kamil Baran, cami yapılması için köylünün birçok defa talepte bulunduğunu söylüyor. Zaten caminin arsasını Alevi inançlı Hasan Demirtaş adlı bir köylü, “Cami yapılmak kaydıyla” bağışlamış. Çarpıtma haberde olduğu gibi cami köylüye sorulmadan değil, bizzat köylünün talebi üzerine yapılmış. 2005'te temeli atılan cami, köyün nüfusunun az olmasından dolayı küçük inşa edilmiş. Cami, 19 Mart 2007'de Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu tarafından açıldı. Ancak cami devlet tarafından değil, vatandaşların yardımlarıyla yapıldı. Köylünün bir kısmı tuğlaların taşınması, kumların çekilmesinde traktörlerini ücretsiz çalıştırdı. Bu camiye atanan ilk imam fahri görevle gelmişti, kendi imkânlarıyla gelen imamı şehirdeki evine muhtar bırakıyordu. Köyün daimi imamı Baki Pesen ise cami açıldıktan bir yıl sonra göreve başladı. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan ile Ayvacık İmam-Hatip Lisesi'nden sınıf arkadaşı Pesen, “Alevi köyüne gitmeden evvel bizi korkuttular ama çok iyi karşılandım. Hiç kimseyle sorunum yok.” diyor. Pesen'in iki yıl üç aydır görev yaptığı köyde, Alevi inançlı vatandaşlarla kurduğu ilişki hiç bozulmadı. Ne Baki Hoca Alevilerin inançlarına müdahale etti ne de Aleviler Baki Hoca'nın görevine… “Camiye hiç gelmeyen bile saygıda kusur etmiyor.” diyor. İşte Baki Hoca'nın köylüyle kurduğu bu sıcak ilişki, birilerini rahatsız etti. Denizgöründü, Çanakkale merkeze bağlı olmasına karşın, DHA muhabiri Fatih Daldal, bu köye 35 kilometre mesafedeki Bayramiç ilçesinden ilk olarak ‘keşif' için geldi. İkinci gelişi ikindi namazı öncesine göre ayarlanmıştı. “Hocam, imam olarak sizin Alevi köyünde bu kadar birliktelik sağladığınızı, mükemmel komşuluk ilişkisi kurduğunuzu öğrendim. Bunu haber yapmak istiyorum.” diyerek imama yaklaştı. Konuyu telefonla müftülüğe anlatan Pesen, izin almasından sonra, muhabire fotoğraf çekebileceğini söyledi. İki cemaatiyle imamın fotoğraflarını çektikten bir süre sonra Daldal köyden ayrıldı. O gün muhtar İbrahim Kahya ile Alevi inançlı bir başka isim, Ali Canbaz da camideydi: “İkindi namazına gittik. Bizi çekti. Dışarı çıktı. Önüne geçtim. ‘Cemaatimizi az görüp cami hakkında olumsuz bir şey yazma' dedim. ‘Ben cami hakkında hiç yazmam' dedi. Söylediklerime kulak vermedi. Kahvenin önünde yalan yanlış haber aldı. Niye Sünni köylerinde cemaati gündeme getirmiyorlar? Bizim köyde cemaat var, hiç yokmuş gibi gündem oldu. Bizle uğraşmasınlar. Cemevi de olsun, cami de...” İkindi namazının sünneti kılınırken fotoğrafları çeken Fatih Daldal, bir gün sonra bu defa ikindi namazının bitiminde caminin kapısında cemaatin camiden dağılmasını beklemişti. “Hocam, çektiğim fotoğraflar silinmiş.” diyerek söze girdi. İmam ise namazın bittiğini, fotoğraf çekemeyeceğini söyledi. Daldal buna karşın “Ben seninle ilgili bir haber yapacağım. Çocuğumun ölüsünü öpeyim, kötü bir haber yapmayacağım.” diyerek imamı ikna etti. O fotoğraflar, ‘Alevi köyünde yalnız bir imam' şeklinde kullanıldı. “Adam art niyetli gelmiş, yanımdaki cemaatin fotoğraflarını vermemiş.” diyor, Baki Pesen. Haberde camideki musalla taşının kullanılmadığı öne sürülüyor. Alevilerin cenazelerini bile camiye götürmediği intibaı bırakılmak isteniyor. Hâlbuki Pesen, görev süresince köyde vefat eden 5 kişiden 4'ünün cenazesini kaldırmış, bir tanesinin cenazesini ise Alevi inançlı İmam Mesut Demirtaş kaldırmış. Musalla taşı ise mezarlığın girişinde bulunuyor, camideki sembolik. Üstelik mezarlık girişlerindeki musalla taşları sadece Alevi köylerinde değil, civardaki Sünni köylerinde de var. Denizgöründü köyüne ulaşmak için Çanakkale'den yola çıktığımızda Kabaklı, Taşlıtarla, Kızılcaören, Çanakalan gibi Sünni köyleri karşılıyor bizi. Bu köylerle Denizgöründü'nün neredeyse hiç farkı yok. Sünni köylerde olduğu gibi Alevi Denizgöründü köyünde de cemaat az. Ancak haberde cemaatin olmadığı öne sürülüyor. Hâlbuki caminin düzenli bir cemaati var, bunlardan biri de Hüseyin Çelik. “Aleviler camiye gitmez diyorlar, gitmez mi, bak biz gidiyoruz.” diyor. İmam-hatipte okumuş ancak Alevi kimliğini birçok yerde gizlemiş. Alevilerin camiye gitmesine karşı yapılan bu haberlerin maksatlı olduğunu söylüyor, bunu bir siyasi partinin kullanacağını düşünüyor. Caminin cemaati vakitlere göre değişiyor. ‘Tahtacı' diye bilinen bölgenin köylüleri çoğunlukla ormanda çalışıyor. Öğle ve ikindide Sünni köylerinde olduğu gibi cemaat bulmak pek mümkün değil. Köylüler bu saatlerde çalışmaya gittiğinden cemaat sayısı iki-üçü geçmiyor. Denizgöründü'ye gittiğimizde ikindi namazında bu durum somutlaşıyor ancak yatsı namazı için tekrar köyün yolunu tuttuğumuzda cemaatin imamla birlikte sekiz kişiye çıktığını görüyoruz. “Şu anda köyün bir cemaati var. Beş vakit gelemiyorlar ama iki-üç vakit geliyorlar. Gündüzleri çalışıyorlar. Bu insanlar için camiyi açık tutmak gerekiyor. Ben Kastamonu'nun ehl-i tarik diye bilinen bir köyünde de imamlık yaptım, cemaat 5-6 kişiydi. Hizmet erken gelseydi daha fazla cemaat olabilirdi.” diyor imam Baki Pesen. Her cenaze, dinî vecibeler yerine getirilerek kaldırılıyor, mevlitlere herkes iştirak ediyor. Hatta cenaze yıkanırken sağ el cansız bedenin üzerine konup “Elimi koydum döşüme (göğsüme), başımı koydum teneşir taşına, bu ölüm senin başına değil, cümle âlemin başına.” deniyor. Bu ifade sadece Alevilerde kullanılıyor, imamlar da buna riayet ediyor. Ezan bazen merkezî sistemden bazen köyün imamının sesinden duyuluyor, bundan kimse rahatsızlık duymuyor. Köyde tıpkı Sünni birçok köyde olduğu gibi cemaat az olduğu için cuma namazı kılınmıyor. Dört-beş tane Alevi ve Sünni köy birleşip cumayı birlikte kılıyor. Çarpıtma haberde imamın cemaat olmadığı için başka köylere görevlendirildiği öne sürülüyor ancak imam sadece bir defa cuma namazı için başka bir köye görevlendirmeyle gitmiş. Köyün imamı Pesen, izin günleri (cumartesi) ve cuma namazı haricinde her vakit köyde. Bir başka yanlış bilgi ise imamın 4 yıldır köyde olduğu. Caminin bile 3 yıl önce yapıldığı düşünülünce bu bilginin yanlışlığı zaten ortaya çıkıyor. Haberde Hasan Durmuş adlı bir kişinin görüşleri aktarılıyor, ancak köyde bu isimle yaşayan biri bulunmuyor. Caminin kapısının kilitli olduğu bilgisi de doğru değil. Şehir ve köylerde birçok cami hırsızlıktan dolayı vakit namazlarının kılındığı saatler dışında kapalı tutuluyor. Namaz vaktine az bir zaman kala kapılar açılıyor. Caminin kapısının anahtarına isteyen ulaşabiliyor. Alevilerin camisinin hemen karşısında bir Atatürk büstü dikkat çekiyor. Aleviler Atatürk'ü olduğu gibi camiyi de sahiplenmiş. Caminin kapısını işaret eden Abbas Uyanık, “Ben o demir kapıdan hiç geçmedim, ama geçenlere karşı değilim. Kimseyi zorla götürmüyorlar.” diyor. Büstün yer aldığı meydanda sohbet ederken ormandan eşeğine odun yükleyen Hüseyin dede yanımızdan geçiyor, önce çarpıtma haberlerden dolayı konuşmaya yanaşmıyor. Ancak foto muhabirimiz İsa Şimşek'in Alevi deyişleri söylemesi üzerine yanımıza oturup görüşlerini paylaşıyor. “Söylediklerimin altını imzalayayım mı?” diye bize teminat veriyor. “O muhabir bir daha gelse bir güzel meydan dayağı çekerim!” diyor, elindeki sopanın kırılacağını düşünüp “Bununla değil!” diye ekliyor. Ormanda ağaç keserek ailesini geçindiren Yazgülü Uyanık ise köyün imamını savunuyor, bu haberlerden dolayı zarar görmesini istemiyor. “İmamımız çok iyi. Kimseye zararı yok, herkese yardımcı oluyor. Camiyle hiçbirimizin sorunu yok.” diyor. Gözleri görmeyen Hasan Yavaş, camiye namaza gitmese de köyün imamsız olduğu dönemleri hatırlıyor: “Bizim camimiz yoktu. Hocayı bir cenaze için almaya gidiyorduk, sele kapılıyorduk. Hocayı sırtımızda getiriyorduk. Biri vefat edince cenazeyi hoca kaldırıyor, çok memnunuz. Bir sıkıntımız yok, aksine sıkıntıdan kurtulduk.” Çanakkale'de birçok Alevi köyünde cami yok. Hükümet bu köylere cami yapma konusunda hiçbir baskı uygulamıyor. Alevi köylerine zorla cami yapıldığına dair 12 Eylül darbe yönetimi döneminden kalma şehir efsanesi kulaktan kulağa Ankara sokaklarında dolaşıyor. Ancak Diyanet'in cami yapmak için bütçesi yok. Talep gelirse yardım toplanmasına izin veriliyor. Tunceli'den göç edenler tarafından kurulan Ovacık adlı bir köy de cami yapılması için talepte bulunmuş, kısa süre içinde cami temelinin atılması bekleniyor. Denizgöründü dışında iki Alevi köyünde daha cami bulunuyor: Yenimahalle ve Kayadere... Kayadere'ye gitmeden önce civardaki Alevi köylerinden Elmacık'ın yolunu tutuyoruz. Birçok Sünni köyünden geçiyoruz, Elmacık'a gittiğimizi yolda bir bakkala söyleyince yakın bir arkadaşına selam gönderiyor. Ne Alevilerin Sünni köyleriyle ne Sünnilerin Alevi köyleriyle bir sorunu var. Zaten Elmacık'a girince bu köyü diğerlerinden ayırt edemiyorsunuz. Bu köyün camisi yok, köylü talep etmediği için cami yapılmamış. Muhtar İbrahim Ağıralan bunu doğruluyor, hükümetin ya da bir temsilcilerinin cami yapılması için kendilerine herhangi bir baskı yapmadığını söylüyor. 250 nüfuslu köy eskiden komşu köy Aşağı Okçular'a cumalara, bayram namazlarına gidermiş. Ancak ‘sofraya geliyorlar' denilerek Alevilerin karın doyurmaya gittiği dedikodusu çıkarılmış. Bunun üzerine köylüler bir daha namazlara gitmemiş. Köyün gençleri şehirlere taşınınca cami de cemevi de gündeme gelmemiş. Üstelik muhtar cami yapılmasına da karşı değil: “Benim köyüme zorla cami yaptırmak isteyen yok.” 30 yıllık CHP delegesi olan muhtar Ağıralan, CHP'nin bir çivi çakmadığını söylüyor, “İsteyen cemevine, isteyen camiye gitsin.” diyor. Elmacık'ın ardından camisi olan bir başka köyün, Kayadere'nin yolunu tutuyoruz. Köye havanın karardığı saatlerde ulaşıyoruz. Cami 1992'de köylünün talebiyle yapılmış ancak bir süre imam verilmemiş. Bunun üzerine köylüler battaniye alıp müftülüğe gitmiş, “İmam almadan gitmeyeceğiz!” demiş. Bunun üzerine müftü yardımcısı, bir ay boyunca imam atanana kadar geçici görev yapmış bu köyde. 550 nüfuslu köyde camiye karşı olan kimse yok, konuştuğumuz insanlar camiye gitmiyor belki ama caminin köydeki varlığını sürdürmesi gerektiğini ısrarla savunuyor. Bu köyün imamı, aslında bir Alevi: Denizgöründü köyünden Mesut Demirtaş. Hem kendi köyünün hem de görev yaptığı köyün nüfusunun tamamının Alevi olduğunu söylüyor. “Ben geldiğimde köyün bir cemaati vardı. Asimile falan olduğumuz yok. İbadet ile âdeti karıştırmıyoruz, biz örf ve ananelerimizi de yaşatıyoruz. Musahiplik (yol kardeşliği), görgü cemi gibi Aleviliğe özgü birçok âdet hâlâ sürüyor.” Semah içinse “Allah'ın adı anılıyorsa, o nafile ibadettir.” diyor. Mesut Hoca, hem namaz kıldıklarını hem de semah yaptıklarını anlatıyor. “Bir sürü Sünni köy var cemaati az olan, bir başına namaz kılan imamlar var. Bizim köyde bayram namazına gelmeyen yok. Birçok Sünni köyünde cuma namazı cemaat olmadığından kılınmaz, benim köyümde kılınır. Kandil geceleri en az 3-4 saf olur.” diyor. Mesut Hoca, caminin daimi cemaatinin 3 ile 15 arasında değiştiğini söylüyor. Oruç için “Ramazanda tutarız, muharremde de tutarız. Ama oruç tutanlar aynı. Ramazanda tutan muharremde de tutar. Tutmayan hiçbirinde tutmaz.” Mesut Hoca'ya göre Alevi köylerinde imam istenmemesi, Aleviliği İslam'dan koparmakla bağlantılı. Çıkan haberleri de bu bağlamda değerlendiriyor. Kayadere'de yaşayan 22 yaşındaki Alevi inançlı Ali Küçük, imam-hatip lisesinde okumuş. Mesut Hoca köyde olmadığı zamanlar namazları o kıldırıyor. “Okuyan nesil daha bilinçli oluyor.” diyor, ailesini Hazreti Ali'ye bağlı görüyor ancak Hazreti Ali'nin namaza bağlılığını ailesinde göremediğini dile getiriyor. Kayadere'de olduğu gibi Denizgöründü'de de imam-hatip okullarına çocuklarını gönderen Aleviler var. Kayadere'de Alevi dedesi de var, cem yaptıran. Yahya Dede, zaman zaman vakit namazlarına geliyor, bayram ve cuma namazlarını ise kaçırmıyor. Mesut Demirtaş, “Bu köyde cami istemeyen ya hiç çıkmaz ya da birkaç kişi çıkar.” diyor. Demirtaş akşam namazını kıldırdıktan sonra caminin bahçesinde oturuyoruz, yoldan geçen Hüseyin adlı 30 yaşlarında biri yanımıza yaklaşıp şunları söylüyor: “Cami geldi diye asimile olmuyoruz, örf ve âdetlerimizi engellemiyor. Aleviliği de unutmadık. Bu köylerin dinle, camiyle sorunu yok.” Mesut Hoca, karanlıkta bir kapının önünden geçerken “Bu evde oturan hacca gitti.” diyor. Bizi o eve değil, başka bir eve yönlendiriyor. Meryem Gezer kapıda karşılıyor, “Camiyi biz isteyerek yaptırdık. Hiçbir rahatsızlığımız yok.” diyor. Caminin yerini Meryem'in ailesi vermiş. Eşi Ali Gezer de sohbete katılıyor: “Alevi camiye gitmez diye bir kural yok. Hazreti Ali camide namaz kılarken öldürüldü. Biz gidene niye gidiyorsun, gitmeyene niye gitmiyorsun, demeyiz. Aleviliği siyasete alet etmesinler.” Meryem Gezer, küçük kızının camideki yaz kursunda birkaç sure öğrendiğini anlatıyor. Aile Aleviliğe de bağlı. Oğullarından birinin adını Hacı Bektaş-ı Veli'nin türbesine gittikten sonra ‘Hünkar' koymaya karar vermişler. Hünkar, “Ben camiye de cemevine de giderim.” diyor, Hacıbektaş'taki türbenin içindeki camiye işaret ederek... Bölgedeki Alevilerin Sünnilerle ve camiyle bir sorunu olmadığı hâlde ‘Neden böyle bir operasyon yapıldı?' sorusu cevap bekliyor tabii. Alevi köylerinde cami yapılması, cemaatinin olması Çanakkale'de bazılarını rahatsız ediyor. Referandum öncesinde ‘hayır' kampanyası için köye gelenlerden biri, “Bu caminin Denizgöründü'de ne işi var!” diye köylüye tepki göstermiş. Köylüyü ‘camiye karşı olanlar' ve ‘camiye karşı olmayanlar' diye ikiye ayırmaya çalışmışlar. Denizgöründü'deki bu ayrıştırma neticesinde köyde bir kesimin bu kampanyaya alet olduğu öne sürülüyor. Ancak bu kesim şu anda pişmanlık yaşıyor, zaten köyde konuştuğumuz hiç kimse kamuoyuna yansıyan haberleri doğru bulmuyor. PKK çizgisinde yayın yapan Özgür Gündem bir dönem bu köylere girmeye çalışmış ancak başarılı olamamış. Şu anda PKK'nın giremediği bu köyler farklı kanallar üzerinden etki altında bırakılmaya çalışılıyor. Ergenekon'un Çanakkale uzantısı tarafından bu köylerde yaşayan Alevi kanaat önderlerine dönük sansasyonel suikast iddiası hâlâ geçerliliğini koruyor. Böylece Aleviler ile Sünnilerin arası açılmak isteniyor. Bu tür girişimlere geçit vermeyen valiye dönük hamleler yapılıyor, vali bu yapının alanını daraltıyor. Alevi Bektaşi Federasyonu çevreleri tarafından bir süredir dillendirilen “Alevi köylerine zorla cami yapılıyor” propagandası, şimdi Denizgöründü örneği üzerinden devam ettiriliyor. Asılsız haber bir kesim tarafından gerçekmiş gibi kabulleniliyor. Bu tür haberlerle İslam dışı Aleviliğe zemin hazırlamak, Aleviliği İslam'dan kopartmak amacı güdülüyor. Alevi açılımının da sekteye uğratılmasının hedeflendiği belirtiliyor. Denizgöründü Köyü İmamı Baki Pesen'in avukatı Mustafa Erol, çarpıtma ve asılsız haberlerle ilgili suç duyurusunda bulunacaklarını söylüyor. “Halkı din, mezhep, ırk ayrımıyla bölmeye çalıştılar. Amaç provokatif eylem yapıp Alevi-Sünni çatışması çıkartmaktı. Asılsız haberlerle bunun bir aşamasında başarıya ulaştılar.” diyor. Bu arada, haberi yapan DHA muhabiri Fatih Daldal ile de görüşmek istedik. Fakat Çanakkale Gazeteciler Cemiyeti'nden aldığımız iki cep telefonuna ulaşamadık. ALEVİ BİR İMAM Mesut Demirtaş, Denizgöründü köyünden. 39 yaşında, imam hatip mezunu. Camisi olan Alevi köylerinden Kayadere'de 12 senedir imamlık yapıyor. Bu köye ilk defa gittiğinde ‘Veli amcam' dediği yaşlının elini öpmeye çalışmış ancak o “Defol git!” demiş. Bunun üzerine Mesut Hoca köyü terk etmiş; ancak onu ikna etmek eniştesine düşmüş. Veli amcasının tepkisinin sebebini daha sonra öğrenmiş, köyde görev yapan eski imamlar, altın yüzük takmayın, diye köylüye telkinlerde bulunmuş, köylü ise bundan rahatsız olmuş. “Ben o köyün üçüncü imamıyım. Veli amcam, defol git, dedi. Sonra öğrendim ki benden önceki imam arkadaş, altın yüzüklerinizi çıkartın, demiş. Veli amca bir sene sonra yaz Kur'an kursuna ilk çocuk gönderen kişi oldu. Benim ilk öğrencimi o verdi.” diyor. Veli amcasının cenazesini yıkayan da o olmuş. İmam Demirtaş'ın ilk görev yeri Ayvacık ilçesinin Güzelköy isimli Sünni köyüymüş. Başta tepkilerle karşılaşsa da köylüyle ağlayarak vedalaşmış. Bugün Çanakkale merkeze bağlı camisi olmayan bütün Alevi köylerinde cenaze namazını Mesut Hoca kaldırıyor, yüzlerle ifade ediyor sayıyı. Alevi âdetlerinin uygulandığını anlatıyor, definin yatak yorganla yapıldığını söylüyor. Cuma gecesi köyde Abdal Musa cemi yaptıklarını, birlikte yemek yediklerini anlatıyor. Mesut Hoca imamlık yolunun nasıl açıldığını ise şöyle anlatıyor: “Kur'an-ı Kerim'i 12 yaşına kadar görmedim. Bir cenazeye gittim, baktım bir adam bir şey okuyor. Bu nedir diye sorunca, Kur'an olduğunu öğrendim. Okuyarak öğrenilir mi, diye sordum. Gel evlat, dedi, elifbayı öğretti. Beni Kur'an ile tanıştırdı. Sonra Eceabat'ta Kur'an kursuna gittim. Öyle alıp yürüdü. Bir cenazeye katılmam imam olmama vesile oldu.” diyor. AKSİYON
27 Ekim 2010 17:16
DİĞER HABERLER