Ülke genelinde yaşanan hak ihlalleri ve işkence idari bir pratik haline geldi. 80'li ve 90'lı yıllara nazaran daha sistematik şekilde uygulanıyor.
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, ülke genelinde yaşanan hak ihlalleri ve işkencenin idari bir pratik haline geldiğini söyledi. Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin 80’li, 90’lı yıllardan çok daha kapsamlı ve sistematik bir biçimde işkence ve kötü muameleye dönüştüğüne dikkat çeken Tanrıkulu, “AKP hükümetinin hak ihlalleri ve hukuksuz uygulamaları idari bir pratik haline dönüştürdü” dedi.
‘OHAL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KISITLANMA REJİMİNİN ADIDIR’
Söz konusu ihlallerin giderek toplumun her kesimine sirayet ettiğini vurgulayan Tanrıkulu, gözaltı merkezlerinde, sokakta, cezaevlerinde çok yoğun olarak sürdüğünü söyledi. Birleşmiş Milletler İfade Komisyonu’nun, işkence ve ifade özgürlüğü konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davalara taraf olduğunu ve görüş bildirdiğini hatırlatan Tanrıkulu, “Görüş aslında Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin ortamını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Olağanüstü halin kendisi zaten temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı rejimin adıdır” dedi.
SİSTEMATİK HAK İHLALLERİ
İnsan hakları anlamında Güneydoğu'da daha fazla olmak üzere Türkiye’nin her yerinde ağır bir tecrit olduğunu ifade eden Tanrıkulu, cezaevlerinin tümünde sistematik bir şekilde insan hakları ihlalleri olduğunu söyledi. Tanrıkulu, AKP’nin işkence ve hak ihlallerini idari bir pratiğe dönüştürdüğüne vurgu yaparak, bu şekilde iktidarını sürdürmek istediği değerlendirmesinde bulundu.
‘MİLLETVEKİLLERİNE YAPILANLAR İZAH EDİLEMEZ’
Yaklaşık bir yıldır tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediye eşbaşkanlarının tutuklanmamasının anayasaya aykırı olduğunu, yargı sürecinin çok yavaş ilerlediğini söyleyen Tanrıkulu, duruşmanın mümkün olan en uzak güne Aralık ayına verilmesinin kayda değer olduğunu dile getirdi. Anayasa Mahkemesi’nin kendisine yapılan başvuruyu, kendinin verdiği emsal karara rağmen ele almadığını anımsatan Tanrıkulu, bunun ne hukukla ne anayasayla izahının mümkün olduğunu ifade etti.