İşlerinden kovulan gazetecilerden çarpıcı açıklama!

İşlerinden kovulan gazetecilerden çarpıcı açıklama!
Habertürk yönetimi ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın internete düşen ses kayıtlarının ardından ‘medya-siyaset ilişkisi’ gündemi sarstı.

  • Murat Aksoy:'Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda en ağır müdahale bu dönemde yaşanıyor.'
  • Amberin Zaman:'İktidarı eleştiren bütün köşe yazarları aşağı yukarı işlerinden oldu.'
  • Yavuz Baydar:'En büyük medya patronları 'emir buyrun biz kendimiz sansür kurulu kuralım, bir bakan da başına geçsin’ dedi, Ekrem Dumanlı’nın da olduğu şerefli birkaç gazeteci buna şiddetle itiraz etti.  


Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, CNN Türk’te yayınlanan 5N1K programında Cüneyt Özdemir’in sorularını cevapladı. Altaylı, “Ses kayıtlarının ortaya çıkmasıyla meydaya yönelik baskı somut olarak herkes tarafından görüldü.” dedi.

Altaylı, “Neden istifa etmediniz?” sorusuna ise, kamu ihalelerinin verilmesi karşılığında işadamlarından toplanan paralarla satın alındığı ileri sürülen Sabah’ı ima ederek “Ben istifa edeyim, sen istifa et, o etsin, bu etsin, ne olsun tüm medyanın sahibi havuzcular mı olsun?” karşılığını verdi. Zaman gazetesinin haberine göre, Altaylı’nın itiraf niteliğindeki açıklamaları gazeteciler arasında büyük yankı uyandırdı. Gazetecilerin konuyla ilgili görüşleri özetle şöyle:

Gazeteci-yazar Murat Aksoy: Altaylı’nın açıklamaları durumu özetliyor. Özellikle hükümete yakın medyada haberlere nasıl bakılacağı, hangi haberlerin girip girmeyeceği, hangilerinin büyütülüp büyütülmeyeceği konusunda ciddi bir organik ilişki var. Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda en ağır müdahale bu dönemde yaşanıyor. Yaşanan süreç medya çalışanlarında bir oto sansüre de sebep oldu. Fatih Altaylı’nın söylediğinden daha ağır bir durum sansürden çok oto sansürün oluşması. Çünkü artık Türkiye’deki durum sebebiyle gazeteciler ne yazmaması konusunda birtakım çizgiler geliştiriyor. Bazı konulara hiç girmiyorlar. İktidar güçlendikçe kendi aleyhine olan hiçbir şeyi toplumun görmesini istemiyor. Aslında bir tür kontrol aracı olarak, yani yasamanın ve yürütmenin dışında Türkiye’yi medya üzerinde de bir dizayn etme durumu karşımıza çıktı.

Gazeteciliğin temel kuralı 5N1K’dır. Ama giderek bu sorular anlamını yitiriyor ve gazeteciler iktidarın memurlarına dönüşüyor. Bunu insanlar zorunlu olarak yapıyor. Sonuçta onlar da kirasını ödeyen, evini geçindirmeye ve çocuklarını okutmaya çalışan insanlar. Bugün baktığımız zaman medya kuruluşları holdinglerin bir yan kuruluşu olarak işlev gördü ve burada da esas amaç hiçbir zaman kamu hizmeti değil. Türkiye’de devletin büyüklüğünü de düşünürsek o şirketler devlete bağımlı hale geldi.

Köşe yazarı Amberin Zaman: Bire bir mağduruyum. İşimden uzaklaştırıldım. Yazdıklarım iktidarı rahatsız ediyordu. Benim gibi birçok arkadaşım da işinden oldu. Biz zaten bu iktidarın öncesinde de her zaman kim muktedirse uyguladığı baskıya maruz kalıyorduk, artık baskının bu iktidar döneminde merkez medyaya da sıçradığına ilk kez tanık oluyoruz. KCK davalarına muhalefetiyle, sözde marjinal arkadaşlarımız hapse tıkılırken merkez medyadakiler de artık hapse girebiliyor. Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Soner Yalçın, Ahmet Şık, Nedim Şener örneğinde gördüğümüz gibi aynı zamanda işten çıkarma furyası da başladı. İktidarı eleştiren bütün köşe yazarları aşağı yukarı işlerinden oldu.

'MEDYA EN BÜYÜK FELAKETİNİ YAŞIYOR'

Köşe yazarı Yavuz Baydar: Biz bunları zaten biliyorduk. Hangi gazetelere kimlerin Stalin dönemindekine benzer parti komiserleri atandı, gelen telefonlarda neler emredildi, Ankara’da ‘terör haberi vermeyin’ toplantısında, en büyük medya patronlarının el pençe divan, ‘emir buyrun biz kendimiz bir sansür kurulu kuralım, bir bakan da başına geçsin’ tekliflerini sunmasını, buna aralarında Ekrem Dumanlı’nın da olduğu şerefli birkaç gazetecinin şiddetle itiraz edip mesleği savunmasını, Uludere’de ve ardından Gezi’de TV kanalları ve büyük patron gazetelerinde yaşanan baskı kâbusunu, Milliyet’te yaşatılanları, CNN Türk’e AKP boykotunu, TV’lerde konu ve konuk alanının dördüncü sınıf kişilere terk edilmesini, daha nicelerini biliyorduk. Bazılarımız çıktı ne biliyorsa söyledi ve bedelini ödedi.

Medya, tarihinin en büyük felaketini yaşıyor. Bunun ikili müsebbipleri, medyayı yürütmenin uzantısı haline getirmeyi iş edinmiş Başbakan’ın kendisi ile, dini imanı para olan, gazetecilik nedir zerre kadar umursamayan, gazete sahipliğini mandıra sahipliği zanneden, taşra kültüründen gelme işadamlarıdır. Hapis, ceza korkusu yaymak yetmezmiş gibi işten atma ve atılanı işten men etme daha kurnazca bir tasfiye metodu olarak kullanılıyor. Medya bitmiştir. Üst düzey editörler meslek kurallarına göre değil patrona ayarlı iş yapıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini Başbakan’a beğendiremeyecekler, anlamıyorlar.

İŞTE İŞSİZ KALAN GAZETECİLER

İmralı tutanaklarını yayımlayan Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, patronu tarafından uyarılınca gazeteyi terk etti. Hasan Cemal, Başbakan Erdoğan’ın açık hedef göstermesinin ardından yazıları sansürlenerek gazeteyle yolları ayrıldı. Nisan 2013’te ise Habertürk Gazetesi, Balçiçek İlter’i gönderdi. Bir ay sonra da Rahşan Gülşan ve Amberin Zaman’ın işine son verdi. Milliyet köşe yazarı Can Dündar ise Gezi Parkı olaylarının ardından işsiz gazeteciler kervanına katıldı. Yavuz Baydar, New York Times’a medya düzeninin içyüzünü anlatan yazıyı yazınca Sabah Gazetesi’ndeki işinden kovuldu. 17 Aralık operasyonunun ardından hükümeti eleştiren Yeni Şafak yazarlarından Murat Aksoy’un işine son verildi. Sabah’ın 17 Aralık operasyonundan sonraki yayın politikasını eleştiren köşe yazarı Nur Batur da istifa etti.

12 Şubat 2014 08:15
DİĞER HABERLER