Ben İzmir'den 1977 senesinde (çok erken) ayrıldığım için onu sadece bir müezzin olarak tanımıştım, fazla beraberliğimiz de olmamıştı. Onu daha sonra 1989-1990 yıllarındaki Hocamızın İzmir'in büyük camilerindeki aylık vaazlarından önce Kur’an okumaları ile biraz daha tanımış oldum.
Amerika'ya gelişlerinde ise O’nunla daha çok beraber olma, seyahat edip sohbet etme ve dolayısıyla O’nu daha yakından tanıma imkanım oldu.
Cemaatte Bekir Hoca denince O akla gelirdi. O gerçekten Kur’anı severek çok içten okuyan, okuduğu Kur’an kalplere işleyen bir Hafız-ı Kur’andi. O sadece Kur’an okuyan bir hafız değil, aynı zamanda müdakkik bir hoca idi. Onun tevazuu bu tarafını gizlerdi. Biraz beraberliğiniz, biraz uzunca sohbetleriniz olmamış, bir sohbetini dinlememişseniz Onun bu tarafını anlayamazdınız.
Bekir Hoca mütevazi, teklifimizi hiç itiraz etmeden, bahane ileri sürmeden gönülden kabul eden çok sevdiğimiz bir hocamızdı.
Amerika'ya kaç defa Kur’an kamplarında cocuklara Kur’an okutuvermesi için rica etmişsek hemen koşup gelmiş, kamp boyunca bütün gün çocuklara Kur’an öğretmişti.
Kaç defa buraya ziyarete geldiğinde” beraber 4-5 gün, bir hafta dolaşsak” dediğimde hemen hay hay demiş şehir şehir dolaşmış, sohbetlerimizin önünde okudugu Kur’anla bizi camilerin içiyle beraber caddelerin de dolup taştığı, minarelerinden Bekir Hoca’nın Kur’anının yeri göğü inletip, yürekleri hoplattığı o güzel ve heyecanlı günlere götürmüş ve sohbetimizi o manevi atmosferde yapmıştık.
Sohbetlerden sonra cemaatten bir grup ayrılmıyor beraber çay içip, bir müddet daha sohbet ediyorduk. İşte o kısmında Bekir Hoca sadece bir dinleyici olmuyor belki daha çok O konuşuyordu. O’nda sohbetlere nasıl bir katkıda bulunabilirimin heyecanı yüzünden okuyordunuz.
Bekir Hoca İzmir’de Kur’an-ı Kerim okutanlara tashih-i huruf dersleri vererek, haftalık derslerde bilhassa büyüklere dersler yaparak, programlarda Kur’an okuyarak Hocamıza ve Hizmetimize sadakat içinde, hizmetin her işini en mühim, en büyük iş kabul edip öncelik vererek ömrünü dolu dolu geçirip ruhunun ufkuna yürümüş sessiz bir kahramandı.
Hülasa olarak; Bekir Hoca halim, selim,hiç kimseyi gücendirmeyen, hiç kimsenin kritiğini yapmayan, çok temiz ve kaliteli giyinen, tertipli, düzenli, yüzünden tebessüm eksik olmayan çok sevilen bir hoca idi.
Evet Üstadımızin da dediği gibi İnsan yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet hayat apartmanı yıkılıyor, ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor, zaman da sel dolaplarını süratle çalıştırıyor. Arz sefinesi de süratle giderken ??? ?? ????? ayetini okuyor. Sefine-i arz sür’atle yürürken dünyanın gayr-i meşru lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin basacağı düşünülsün. Binaenaleyh o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma. Firakın elimi telâki lezzetinden ağırdır“
Diğer bir yerde de; Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peyda ediyor” diyor, örnek abiler, Kur’an bülbülleri bir bir gidiyor.
Evet gerçekten beşer yolculuğu sürat peyeda etti. Şu süreçte ihsan Akdeniz, Prof. İbrahim Erkul , Zeki Sakman, Hasan Şahin abilar. Ali bayram, Halil Şimşek, Mustafa kayapalı, Mehmet Fakı hocalar, prof Sabri Çolak beyler, Nurhayat abla, Gülümser ablalar ve nice kardeşlerimiz bir bir gidiyor. Öyleyse aldanmakta fayda yok. Hizmetimize bakıp ölüme hazır olmalıyız.
Mehmet Ali hocamız için “Cemaat örnek bir abisini yitirdi.” demiştim. Bekir Hocamız için de “Cemaat bir bülbülünü yitirdi” demek geliyor içimden.
Allah mekanını Cennet’ül Firdevs eylesin, aile efradı ve sevdikleriyle Cennette buluştursun. (Amin)
İsmail Büyükçelebi - İlahiyatçı Yazar