İsmailağa Cemaati'nden, Diyanet ve hükümete uyarı

İsmailağa Cemaati'nden, Diyanet ve hükümete uyarı
Ülkemizde bariz bir elin dini ve kültürel yapımızı değiştirmeye çalıştığı konuşuluyor.

İsmailağa Cemaati'nin Marifet Dergisi Şubat 2015 sayında "Abdülfettah Kevseri" imzası ile yer alan "Ehli Sünneti Devlet Kurumlarıyla Yıkmak" başlıklı yazıda Diyanet ve Hükümet'e yönelik çok sert eleştiriler yer alıyor.

Postmedya'nın haberine göre, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın adeta Ehli Sünneti ortadan kaldırmak için özel bir çaba içerisinde olduğunu hatta bu fikir ve yorumlarının vatanımızın her tarafını manevi bir yangına çevirdiği yazıda örnekleriyle özetlenmiş.

İşte o yazı
:

"Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...

Allah (Celle Celalühü)’nün selamı ve rahmeti hidayet rehberi Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e tabi olanların üzerine olsun. Daha önceki yazılarımızda DİB, MEB, İlahiyat, Oryantalizm, Selefilik-Vahhabilik, Akılcı yaklaşım, Mustafa İslamoğlu, Şiavs. gibi konuların üzerinde durmuştuk. Şimdi de devlet kurumlarımızdan olan Diyanet’in bazı yanlış fikirleri üzerinde duracağız.

“Sünnetin bir model olarak asırdan asıra taşınamadığı, hadisçilere özgü hadisin doğru anlaşılmasını ve yorumlanmasını sağlayacak bir metodolojinin oluşturulamadığı, usul-ü fıkhın da hadisleri doğru anlama ve yorumlama için yeterli olmadığını, dolayısıyla İslami ilimlerin çağa göre tekrar yeniden yazılmaları gerektiğini savunur.” (Diyanet İşleri Başkanlığı, Güncel Dini Meseleler Birinci İstişare Toplantısı, Tebliğler ve Müzakereler 02.06. Ekım .2002, sayfa 225-240)

“Diyanet Reisi’nin Cemaleddin Afganî’nin amacını beyan ederken; Müslümanları köhnemiş ve köhneleştirici bilgi sisteminin boyunduruğundan kurtararak halkı ve seçkinleri bilinçlendiren bir kişi olarak addeder.“ (Evrensel Mesajlar İSLAM‘A GİRİŞ sayfa 436)

“Haseki (dini yüksek ihtisas eğitim merkezi ) Kelam dersinde okutulan makalede özetle şöyle bir bilgi nakledilir; Kurumsal İslam‘ın tek ve mutlak doğru bir din olmadığı, Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in tebliğ ettiği kurumsal İslam öğretisi ve ulemanın ortaya koyduğu şeriat dinini merkeze koyarak başkalarını değerlendirmenin yanlış olduğunu, bundan hareketle dinsel çoğulculuk çerçevesince her iki din mensuplarının da (Hristiyanlık ve Müslümanlık) din anlayışlarını gözden geçirmeleri gerektiği konularına yer verilmektedir.“ (Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası adlı makale sayfa 92-93-95-98-101-102-123)

“Çağın vebası olan Kuran İslam’ı söylemi Diyanet tarafından benimsenmiş, sünnet dinin kendisi değil, Kuran’ın her asra uygun tatbik edilebilecek bir metin olduğunu fakat bunun önündeki en büyük engelin ise sünnet ve hadisin teşkil ettiğini beyan etmişlerdir. Kuran İslamı’nın diğer adı da zaten Sn. Diyanet Reisi’nin açıkça beyan ettiği gibi “Kuran’ın her asra tatbik edilmesinde en büyük engel sünnet ve hadistir. “sözü Diyanet İşlerini yöneten kişilerin hangi düşüncede olduklarını apaçık beyan eder.

Kuran İslam’ı saçmalığı hakkında Sayın Reis’in “Gelecek tasarısı olan bir ideoloji” (İslam’ınAnlaşılması Sünnetin Yeri ve Önemi, Tebliğ Notları, Kutlu Doğum Sempozyumu 2001 sayfa 268) demesi ve İsmail Ağa camisi ziyaretinde oranın makamına uygun olarak kendisini sanki Ehl-i Sünnetin müdaafacısı olarak lanse etmesi iki tane diyanet reisi varmış intibaını vermiştir.

2011 yılı sonlarında şu anki cumhurbaşkanı olan başbakanımızın Konrad Adenauer Vakfı’nı PKK’yı besleyen bir kurum olarak açıkladığı halde yurtdışına (Almanya’ya) görevli gidecek din görevlilerinin uzun süreli dil ve bilgi kurslarının uzun yıllardır Alman Büyük Elçiliği Konrad Vakfı işbirliği ile yürütüldüğü, hatta bu kursların tanıtım programında Konrad Vakfı ve/Goethe Enstitüsü tarafından imamlara domuz eti yedirildiği halen hafızalarda mevcudiyetini korumaktadır.“ (http://www.sabah.de/tr/ goethe-imamlardan-ozur -diledi.html)

“Sayın Reis’e göre Kuran-ı Kerim’de kadının şahitliği (Bakara: 282) ile ilgili ayetin belirttiği hüküm kültüre bağlı olup geçersizdir. Sayın Reis, o günkü kültürün etkisi olarak yorumlayarak konunun şahitlik olmaktan çıktığını ve bu ayetten hareketle kadını tahkir eden bir literatürün oluştuğunu ifade etmektedir. (Güncel Dini Meseleler Birinci İstişare Toplantısı (DİB baskısı Ankara ,2004 s. 328))

Hatta Sayın Reis hızını alamayarak Buhari ve Müslim’in sahihleri başta olmak üzere diğer makbul kaynaklarda yer alan hadis-i şeriflerin aslında hadis olmadığını sonradan Peygamber Efendimize söylettirildiğini yani uydurulduğunu ifade etmektedir.” (bknz. Aynı yer s.328 ayrıca hadisler için bknz; Buhari, Hayız 6, Müslim, İman 132, Ebu Davut Sünnet 15, Tirmizi, İman 6)

Sayın Reis’e göre hayızlı kadınların namaz kılmamasını ve tavaf etmemesini sadece bir ruhsat-muhayyerlik olarak görür. Yani ona göre ister namaz kılar ister kılmaz, ister tavaf yapar ister yapmaz.” (bknz. aynı yer sayfa 364,366)

“Müslüman bir kadının Yahudi ve Hristiyanlarla evlenebileceğini kabul ederek bu konuda icmanın yanlış olduğunu belirtir.” (bknz. aynı yer 292)

“Sayın Reis Hanefi kitaplarını küfriyat ve safsatadan ibaret olduğunu (Mehmet Görmez ,Musa Carullah Bigiyef, TDV yayınları, Ankara ,1994 sayfa 188) iddia eden Musa Carullah Bigiyef’in kitaplarını tercüme ve yayına hazırlamaktan geri durmamış ve kitabın yayımlanmasına vesile olan Kuran ayetlerinin bazılarını inkar etmekten geri durmayan Prof. Ömer Özsoy’a teşekkür etmeyi bir vazife addetmiştir.
Musa Carullah’a göre akla uymayan hadisler uydurmadır. (Mehmet Görmez , Musa Carullah bigiyef Tdv yayınları sayfa 82) Diyanet’in çıkardığı Hadislerle İslam Ansiklopedisi’nde de akla uymayan hadislerin uydurma olduğu belirtilmiştir. (DİB ,Hadislerle İslam 1/99) (şefaat, ruyetullah, şakkul-kamer vs.) Musa Carullah’a göre Yahudilik değişmez. İslamiyet ise toplumdan topluma değişebilir.“ (Musa Carullah Kitabı Sünne (çev.Mehmet Görmez), Ankara Okulu Yayınları Okulu s.30)

“Sayın Reis’e göre yeni bir sahih dini bilgi üretilmelidir. Güncel ve bilimsel kriterlere uygun dini bilgi üretimi olmalıdır.” (bkz.DİB ,Stratejik Plan (2009-2013)syf.43)

“Sayın Görmez’in yardımcısı olan Prof. Dr. M. Emin Özafşar‘ın da Fazlurrahman’dan yeteri kadar etkilendiğini görürüz. Sayın Özafşar’a göre İslami ilimler geçersizdir. Çünkü Peygamber Efendimiz’in vefatıyla beşeri vasat bitmiştir. Bu vasata bugün sahip değiliz. Ona göre sünnet, gelenek; hadis ise yeni şey demektir. Taklit, boyunduruğa girme demektir. Bu, dinde yasaklanmıştır. Peygamberin yaptığını birebir yapmak ise taklittir. Sayın Özafşar, Fazlurrahman ve müsteşrikler İslam âlimlerini kıyasıya eleştirmişlerdir. Özellikle İmam Şafiî’yi Peygamber Efendimiz’den sabit olduğu bilinen hadisleri kanun metni gibi anladığı ve çağa göre algılamayı reddettiği gerekçesiyle eleştirmişlerdir.” (Güncel Dini Meseleler Birinci İstişare Toplantısı syf.69, Mehmet Görmez Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metedoloji Sorunu syf.161)

Kısacası devletin kurumu olan DİB teşkilatı, ehl-i sünneti ortadan kaldırmak için veya yeni bir din anlayışını meydana getirmek için müsteşriklerin, oryantalistlerin ve Kuran ve Sünnet’i akli yaklaşımlarla yorumlayan şahısların etkisi altında kalmıştır. Gerek MEB gerek ilahiyatlar gerekse de Diyanet İşleri ortak bir niyetle “Niyet Ettik Allah Rızası İçin Ehl-İ Sünneti Ortadan Kaldırmaya" anlayışıyla hareket etmişler (bu görüşten ehl-i sünnet olan kardeşlerimizi tenzih ederiz) vatanımızın her tarafını manevi bir yangına çevirmişlerdir.

Sünnet anlayışı toplumun her kesiminden yavaş yavaş kalkmaya başlamış, İmam Buhari, İmam Müslim gibi hadis alimlerimiz lise kitaplarında bile tenkit edilir olmuştur. İslam, sünneti yaşamaktan çekinenlerin değil, sünnete ittiba eden ehli tasavvufun omuzlarında yükselecektir. Bu din “Merdiven altı dini eğitimi ortadan kaldırmak için elimizden gelen gayreti sarf edeceğiz" diyen kimselerin aksine ehl-i sünnete ittiba eden ilim ve tasavvufu birleştiren yiğit Anadolu’nun gerçek üniversiteli (medreseli) Müslüman kardeşlerimizin sayesinde dimdik ayakta olacaktır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e hakaret eden Fransızların cenaze törenlerine katılıp terörist başlarıyla aynı safta yürüyen kardeşlerimiz! Acaba Suriye’de 300.000’nin üzerinde Müslüman katledilirken, Gazze yerle bir olurken, Çin’de Uygur kardeşlerimiz sırf Müslüman oldukları için öldürülürken, Myanmar’da Budistler müslümanları lime lime doğrarken ehl-i sünnet müslümanların katledilmesine Fransız kalan dünya liderleriyle beraber cenaze merasimine katılmak ne kadar doğrudur?

Müslümanların en hassas noktası Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’dir. Ona hakaret etmek için karikatür çizmenin düşünce özgürlüğü (!!!) olarak kabul edilmesi düşündürücüdür. Bütün Müslümanların üzerine düşen görev Peygamber Efendimiz’e yapılan bu saygısız tavra topyekûn sünnete ittiba ederek karşılık vermektir.

Ya Rasûlellah! Seni her durumda seven ümmetin var.

Bizi ümmetliğe kabul eyle. Günümüz, düşüncemiz Muhammedi olmak dileğiyle."


MARİFET DERGİSİ ŞUBAT 2015 SAYISI..

04 Şubat 2015 15:30
DİĞER HABERLER