Panelde konuşan İsmet Özel, Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin?” şiirine müracaat ettiğimizde bu vatanın sahibinin ölüler olduğunu anlayabileceğimizi söyledi. İsmet Özel, şöyle devam etti:
“Biz de bunu maalmemnuniye kabul ediyor ve diyoruz ki birisi bu vatanı birilerine pazarlamak istiyorsa bunun için önce sahiplerinden icazet alsın. ‘Tamam, verebilirsiniz arkadaş!’ diyorlarsa o zaman olur o iş!”
Özel konuşmasının devamında şöyle dedi:
“Türklerin herkesin başına belâ olduğu bir vakıadır. Onun için Gladstone ‘Bunların elinden Kur’an’larını almadıkça mağlup edemeyiz.’ dedi ve o bu lafı söyledikten sonra da sistemli, planlı olarak bizi Kur’an’dan koparma politikası yürütüldü. AKP iktidarıyla bu sonucu aldılar. Biz AKP iktidarı ile Kur’an’dan koptuk. Çünkü adam ne diyor? ‘Bizi kabul etmezseniz, Kopenhag Kriterleri’ni Ankara Kriterleri yapar yolumuza devam ederiz!’ Bundan kaç sene önce söyledi bunu değil mi? Bu Kur’an’ı hiçe saymak, Kur’an’la savaşmaktır!”
SÜLEYMAN ŞAH OPERASYONU BİR DANGALAKLIK VE ALÇAKLIKTIR
“1918 senesinde bu yaşadığımız topraklarda can ve mal emniyeti bakımından en tehlikeli yer Türk Bayrağı’nın altıydı. Herkes, istisnasız herkes Yunan, İngiliz, İtalyan, Fransız ve en garantilisi Amerikan bayrağı altında selâmet arıyordu. Herkes! Hangi makamda hangi servet seviyesinde olursa olsun. Ama Allah mü’minlerin duasını kabul etti ve Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra bu topraklarda can ve mal emniyeti bakımından en güvenilir yer Türk Bayrağı’nın altı oldu. 1921’den sonra. Biz 1920’de Ermeni ve Fransız kuvvetlerini Maraş, Urfa, Antep sınırları dışına attık. Ama Sakarya Meydan Muharebesi’ni Türkler kazanınca bizimle anlaşma masasına oturmaya mecbur kaldılar. ‘Zorla bunların ellerinden topraklarını alamayacağız!’ Ondan sonra Güney sınırımız tespit edildi. Güney sınırımız sanıldığı gibi cetvelle çizilmedi. Güney sınırımız 1921’de Fransızlarla yaptığımız anlaşmayla, petrol kuyuları Türkiye’de kalmayacak şekilde çizildi. Oradaki bütün kıvrımlar petrol kuyularının olduğu yerlerdir. Türkiye’nin içine doğru olan yerler. Ama son zamanlarda Süleyman Şah Operasyonu diye bir dangalaklıkla ve alçaklıkla karşı karşıya kaldık. Çünkü Lozan’da Süleyman Şah Türbesi Misak-ı Milli’nin gerçek sınırını işaret etmek üzere konulmuştu. Gâvurlar petrolü bize bırakmamak için Misak-ı Milli’den daha dar bir alana bizi ittiler. Ama bizim Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanmak suretiyle Misak-ı Milli’den vazgeçmediğimizi yüzlerine vurmamız, Süleyman Şah Türbesi’nin kabulüne sebep oldu. ‘Aslında sizin sınırınız buradan geçiyor!’ demekti o.”
TÜRKİYE'DE İNSANLAR HAYATLARINI BAŞKASININ LÜTFETTİĞİ PARAYLA DEVAM ETTİRİYOR
“Şu anda Türkiye Dünya Sistemi’nin problemli bir alanı olarak duruyor. Bunun maddî, bariz hatta malî bir hali var. Hepimizin bildiği şey şu: Türkiye en az otuz senedir sıcak parayla ayakta duruyor. Ne demek bu? Türkiye’ye Türkiye’nin kazanmadığı, Türkiye’de yapılan iktisadî faaliyetin hâsılatı olmayan bir para pompalanıyor. Türkiye’de insanlar günlük hayatlarını başkalarının onlara lütfettiği parayla devam ettiriyorlar. Şimdi AKP iktidarı Türkiye’de refah seviyesinin yükseldiği iddiasıyla taraftar toplamaya çalışıyor. Evet, şu anda Türkiye’de insanların hayat standardı yükselmiş gibi görünüyor. Ama bu kendilerinin olmayan bir parayla sağlanmış bir şey. Nasıl Almanya ile Yunanistan arasında bir problem çıktı? Alman bankaları dediler ki, ‘Verin paramızı geri!’ Yunanlılar da hâlâ vermediler. Ama Türkiye’de bu iş nasıl olacak? İçinde bulunduğumuz milâdî yılda, hangi ayında olacak bilmiyorum, hele Nisan gelsin, Ermeni soykırımı meselesi dolayısıyla neler olacak? Şu anda Ermeni diasporasının Türkiye’de hangi alanlara tahakküm ettiği konusu hiç kimsenin bildiği bir şey değil. Yunan malî gücünün de Türkiye’de kapsadığı alanı kimse bilmiyor. Bütün bunların siyasî sonuçları olacak.
TİCARETHANEM BÜYÜYECEK, TÜRKİYE OLMAYIVERSİN!, İNSANLAR BUNA RAZI HALE GELDİ
''Türkiye’de insanlar karar vermek zorunda kalacaklar. Bazı malî imkânlarından mahrum mu kalacaklar yoksa bunlar daha da iyileşerek siyasî birtakım şeylere razı mı olacaklar? Yıllar öncesinden Ermeniler dediler ki siz şu soykırımı kabul edin, özür dilemeyi de kabul edin, tazminat da verin tabii, bunun mukabili toprak talebimizi geri alacağız dediler. Buna benzer şeyler. Bu talepler ileri sürüldüğü zaman Türkiye’de bunlara itiraz eden olacak mı? İstanbul’un bir beynelmilel bir şehir haline gelmesi, Boğazlar’da uluslararası bir otoritenin, belki BM’nin yeni bir teşkilat çalıştırması. Kurulacak Kürdistan’a Suriye’den, Irak’tan, İran’dan olduğu gibi Türkiye’den de bir miktar saha tahsis edilmesi gibi şeyler insanların refahlarını korumak için razı olacakları şeyler. ‘Tamam benim ticarethanem beş misli büyüyecek, Türkiye olmayıversin!’ İnsanlar buna razı olacak hale getirildiler.”