ISNA’ya açık mektup!

ISNA’ya açık mektup!
Samanyoluhaber.com yazarı Aydoğan Vatandaş, Kuzey Amerika İslam Toplumu'nun (ISNA)

ISNA'nın Amerikalı Müslümanların Amerika’da ve dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanlarının ihtiyaçlarına dikkat çekmeye odaklı yıllık kongreleriyle bilinen bir çatı kuruluş olduğunu söyleyen Vatandaş, söz konusu kuruluşun bu yıl düzenlediği vahim kongreye dikkat çekti. Vatandaş kongrede, panelin bazı başlıklarının, açık bir şekilde seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin bir süredir ‘cadı avı kampanyasının’ odağı haline getirdiği Hizmet Hareketine saldırmayı hedeflediği, konuşmacıların ise Türk Hükümetiyle  ya da Hükümet yanlısı kuruluşlarla irtibatlı olduklarının altını çiziyor.

Konuyla ilgili çarpıcı bilgilere değinen vatandaş, ISNA ve Hizmet Hareketiyle ilgili bilinmeyen noktaları da aydınlattı. 
 
İşte Aydoğan Vatandaş'ın 'ISNA’ya açık mektup!' isimli köşe yazısı;

Kuzey Amerika İslam Toplumu, (ISNA) Amerikalı Müslümanların Amerika’da ve dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanlarının ihtiyaçlarına dikkat çekmeye odaklı yıllık kongreleriyle bilinen, medyanın Kuzey Amerika’nın en büyük Müslüman çatı kuruluşu olarak tanımladığı bir grup.
 
ISNA, vizyon belgesinde, amacını Müslüman topluluğunun ve genel olarak Müslüman toplumun ihyasına katkı sağlamaya dönük birleştirici ve örnek bir İslami organizasyon olarak açıklıyor. Misyon belgesinde ise amaç ‘Müslüman topluluğunun gelişmesini, dinlerarası ilişkileri, sivil katılımı ve İslamın dahi iyi anlaşılmasını teşvik etmek’ olarak açıklanıyor.
 
Amerika’da yaşayan bir gazeteci olarak, ISNA’nın on yıllardır İslami idealleri korumak ve İslami düşünceyi etkilemek suretiyle modern ve seküler bir toplumda İslami bir toplumun yapılandırılmasında hayati bir rol oynadığına inanıyorum.
 
Bu kongrelerde, entellektüel canlılığın Müslüman olsun ya da olmasın hemen her kesimden akademisyenden, adanmış Müslüman cemaat liderlerinden ve işadamlarından geldiğini görmekten de büyük mutluluk duydum.
 
Ancak, ISNA’nın 29 Ağustos-1 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan bu yılki kongresinde, ‘Taksim Meydanı ve Gezi Park olayları,’ ‘Dinleme kayıtlarının sızdırılması,’ ‘Recep Tayyip Erdoğan’a siyasi darbe girişimi,’ Kürtlerin Türkiye, Irak ve Suriye’deki durumu,’ ‘İki seçim sonrası gelişmeler’ ve ‘Önümüzdeki genel seçimler’ konularına yakından bakmayı amaçlayan bir panel programını takvimine almasından üzüntü duydum.
 
Panelin bazı başlıklarının, açık bir şekilde seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin bir süredir ‘cadı avı kampanyasının’ odağı haline getirdiği Gülen hareketine saldırmayı hedeflediği, konuşmacıların ise Türk Hükümetiyle  ya da Hükümet yanlısı kuruluşlarla irtibatlı olduklarından, ISNA’nın adil ve dengeli bir tartışma ortamı sağlayamadığını görmek de oldukça üzücü.
 
Müslümanlara yönelik toplumdaki ön yargılı, kendini üstün gören diyalektik meydan okumaların yerini, karşılıklı saygı ve diyalog yöntemini kullanmak suretiyle, sonunda Müslümanların Kuzey Amerika’da kabul ve takdir gördüğü bir ortamın alması için farkındalık oluşturmaya çalışan adanmış bir organizasyon olarak ISNA’nın, bütün dünyada kültürler arası karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü yükseltmeye çalışan Müslüman bir grubu şeytanileştirmeye çalışan bir inisiyatifi desteklediğini görmek oldukça hayal kırıcı oldu. 
 
Kuzey Amerikalı Müslümanlar, ‘seküler bir temelde faaliyet gösteren bir toplumda İslami bir bakış açısı temin edilebilir mi?’ sorusuyla karşı karşıya kaldıklarında’, Gülen hareketi de tıpkı ISNA gibi bunun ‘mümkün’ olduğuna inanan bir kaç gruptan biriydi.  
 
ISNA liderleri, Kuzey Amerika bağlamında Müslümanları diyalog yoluyla ortak noktaları keşfetmeye cesaretlendirdiklerinde, Sayın Fethullah Gülen aynı sayfadaydı. Diyalog sayesinde ISNA liderleri ve Gülen Hareketi, Müslüman ve Müslüman olmayanların, karşıklı nezaket çerçevesinde birbirlerinin inançlarıyla ilgili sağlıklı değerlendirmelerde bulunabilecekleri, birbirlerinden korkmadıkları, birbirlerini tehdit olarak görmedikleri bir yere varabileceklerine inandılar.  
 
Gülen Hereketi mensupları, bu amaca ulaşabilmek için, binlerce okul, yardım kuruluşu, üniversite, hastane ve kültür merkezi açarak, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, yaşadıkları toplumların hizmetkarları oldular. Liderlerin, hükmetmek için değil ‘hizmet etmek’ için geldiklerine inandılar.
 
2009 tarihli The New York Times Gazetesi, Pakistandaki Türk okullarıyla ilgili şöyle diyordu:
 
‘Bundan 10 yıl kadar önce açıldıkları zamandan bu yana Pakistan’da 7 şehre yayılan Türk okullarının ülkeyi istedikleri gibi dönüştürmeleri zor. Ancak, aşırı unsurların etkisini azaltan alternatif bir yaklaşım sunuyorlar. Matematikten, fiziğe, İngiliz Edebiyatı’ndan Shakespeare’e güçlü bir Batı müfredatı uyguluyorlar. Devlet tarafından zorunlu kılınan Din Dersi’nin dışında bu okullarda din tedrisato yok. Ancak İngiliz tarzı özel okullardan farklı olarak, İslamın yaşanmasını,  öğretmenlerin yaşam biçimi ve ibadet pratiğiyle örnekledikleri yurtlarda teşvik ediyorlar.’
 
Pakistan-Türkiye İş Forumu’nda konuşan Pakistan Başbakanı Nawaz Sharif ise iki ülke arasındaki tarihi ittifaka dikkat çekerek, Gülen hareketiyle irtibatlı müteşebbislerin girişmiyle açılan Türk okullarına övgüde bulunmuştu.  Konuşması sırasında Pak-Türk okullarını öven Sharif şunları söylemişti: ‘İki ülke arasındaki ilişkilerin kültürel ve duygusal bağlamda geliştirilmesinde 23 Pak-Türk okulu hayati rol oynadı. Bilmenizi isterim ki, Pakistan Türkiye’yi her zaman bir dost ve müttefik olarak görür.’
 
ISNA’nın bazı liderleri geçmişte  Müslümanları okul açmaya teşvik etmişlerdi. İşte bu hususi amaç, tüm dünyada başarılı bir şekilde adanmış bir grup Müslüman tarafından, Gülen Hareketi tarafından hayata geçirildi. Müslümanların günümüzde en büyük meselesi ‘eğitim’ meselesi iken, Erdoğan’ın insanlığın hizmetinde olan bu okulları kapatma tutkusunu insan neyle açıklayabilir?
 
Erdoğan, Gülen hareketini, geçen Aralık ayından beri hükümeti sarsan ve dört bakanın istifa etmesine neden olan devasa yolsuzluk soruşturmasının bilgilerini sızdırmakla suçluyor. Söz konusu yolsuzluk soruşturmasının siyasi bir motivasyonu olup olmadığına dair elimizde bir delil olmaması da, bu, savcıların yolsuzluk yapıldığına ilişkin ortaya koydukları delilleri yok saymamızı gerektiği anlamına gelmemeli.
 
‘Özgürlüğün İslami Yolu’ kitabının yazarı değerli gazeteci Mustafa Akyol, Al Monitor’da yayınlanan makalesinde şöyle yazdı:’ Paralel devlet söylemi, Hükümetin sivil bir harekete tüm gücüyle abanmasının temelini oluşturmamalı. Bu hukuk devletinin sonu anlamına gelir. Aynı şekilde, Hükümet, yargıyı paralel devleti ezmek amacıyla buyruğu altına da alamaz. Bu da kuvvetler ayrılığı ilkesinin sonu olur ki bu da diktatörlüğe geçiş demektir. 
  
American Conservative’de yayınlanan makalesinde, ‘Council for the National Interest’ adlı think-tank kuruluşunun Başkanı Dr. Philip Giraldi, Erdoğan’a yönelik böyle bir yargı darbesi iddiasının delilden yoksun olduğunu yazdı. ‘Erdoğan, eski müttefiki Gülen taraftarlarınca, paralel devlet ya da kan emci vampirler olarak tarif ettiği bir komplo oluşumunun kendisine yönelik bir darbe girişiminde bulunduğunu iddia etti. Ancak onlarca tutuklama, polis ve savcıların görevlerinden alınmalarının dışında, kendisini gözden düşürmeye ya da iktidardan indirmeye matuf geniş ölçekli bir çaba olduğunu ortaya koyacak bir kanıt gösterememiştir.’
 
Doğrusu, bu büyüklükte yolsuzluk davaları bütün demokratik ülkelerde Hükümetleri devirir. Erdoğan ve partisinin medya makinesi bunu bir darbe girişimi olarak nitelendirmektedir.
 
Ancak gerçek darbe, yolsuzluk soruşturmasını gerçekleştiren savcı ve polislerin görevlerinden alınmasıyla yargı sistemine ve demokrasiye yapılmıştır.
 
Erdoğan, ses kayıtlarının sızdırılmasından da Gülen hareketini suçluyor. Ancak Alman Hükümeti’nin kendisini ve Hükümetini 2009’dan beri dinlediğinin ortaya çıkmasının ardından sessizliğini korumaya devam ediyor. Aynı şekilde 2014 Ocak ayında Alman ZDF kanalının Obama ile yaptığı röpörtaj sırasında ‘Erdoğan’ı dinliyor musunuz sorusunu, Obama yanıtsız bırakmıştı. 
 
ISNA’nın, söz konusu panel organizasyonunun Erdoğan’ın liderliğine mutlak bir şekilde biat etmeyen bütün toplumsal kesimleri baskılamaya ve şeytanileştirmeye çalışan Türk Hükümeti tarafından organize edildiği konusunda yeterince bilgilendirilmediğine yüzde yüz eminim. Kur’an, Sünnet ve Hadis temelinde adanmış bir organizasyon olan ISNA, Amerikan Müslüman toplumunu bölen ve kutupsallaştıran bir panel programının, geleneksel yıllık kongrelerinin vizyon ve misyonuyla uyumlu olmadığını kolaylıkla anlayacaktır.
   
Not: Bu yazının orjinali İngilizce olarak 24 Ağustos’ta Today’s Zaman Gazetesi’nde yayınlanmıştır:

26 Ağustos 2014 09:34
DİĞER HABERLER