İsrail’e üçüncü ‘One Minute’ Londra’dan geldi

Biliyorsunuz ilk ‘one minute’ Davos’ta, Başbakan Erdoğan’dan gelmişti İsrail’e. Tel Aviv kızardı bozardı. Arap dünyası heycanlandı; Çünkü bu coğrafyada ilk kez biri çıkıp İsrail’e ‘hop, ağır ol’ diyebiliyordu. Ondan sonra yapılan ilk seçimlerde Netanyahu-Libermann koalisyonu koltukları kaptı. Ve en yapılmayacak şeyi yaptı, İsrail açısından. ABD’ye kafa tuttu. Barış görüşmeleri için Tel Aviv’e ayak bastığı gün ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, İsrail, Batı Yakasında bin 600 konutun temelin atmaya kalkıştı. Biden, ABD’ye döndü. Netanyahu’da geçtiğimiz hafta Obama’nın huzuruna çıktı. Kurulduğu günden bu yana, başta ABD, Batı’nın sürekli desteklediği İsrail ikinci kez one minute zılgıtını yedi. Hem de ABD Başkan’ı Obama’dan. Üstelik geçen Salı akşamı Netanyahu onuruna verilecek akşam yemeğini de iptal etti Obama son anda ve ‘Bibi’ tek başına oturdu sofraya; sağındaki iskemle boş, solundaki de. Eğer, Obama çark eder İsrail’e yol verirse, Arap ve Müslüman dünyasında Bush sonrası oluşmaya başlayan güven bir anda yok olur. Obama, Batı Şeria ve Doğu Ku düs’ün işgal edildiğini açık açık söylüyor. İsrail’in geri çekilmesi gerektiğini de vurguluyor. Netanyahu ise bunu kabul etmiyor. Şimdi, bu denkleme yeni bir oyuncu daha katıldı. O da ABD Silahlı Kuvvetleri. General David Patraeus, ABD Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderdiği bir yazıda “Arap önderler ABD’nin İsrail baskılarına göğüs geremediği kanısında. İsrail’in bu ödün vermeyen, dediğim dedik tutumu, ABD’nin bölgedeki konumuna zarar verdiği gibi inandırıcılığımız da hızla kayboluyor. “ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mullen bu raporu kaptığı gibi Beyaz Saray’ın yolunu tuttu. Ve Obama şunları söyledi Netanyahu’ya başbaşa kaldıklarında: “Sizin tutumunuz bizim ulusal güvenliğimizi teh dit etmeye başladı! Sizin davranışlarınız yüzünden Irak, Afganistan ve Pakistan’da savaşan askerlerimiz çok büyük güçlükler yaşıyor. Hele bu son konut inşaatı bizi çok zor durumda bıraktı!” demiş, ABD basınına göre. İş öyle bir yere geldi ki, Netanyahu ABD’nin söylediklerini yapıp geri çekilmez, Obama’da buna göz yumarsa, ABD Başkanı askerlerinin güvenini kaybedecek! Netanyahu bunları düşünürken bir tokat da İngiltere’den geldi. Londra, Salı günü bir İsrailli diplomatı sınır dışı ett. İsrailli diplomat sahte İngiliz pasaportları kullanarak Londra’da Mossad’ın çalışmalarına zemin hazırlamak, Mossad’ın operasyon düzenlemesine yardımcı olmakla suçlandı. Buyrun size üç adet one minute! Ya Netanyahu aklını başına devşirecek, ya da Batı desteğini, yavaş yavaş da olsa çekmeye başlayacak! Anılar ve acılar (2) Babam beni kapının önüne koyduğunda akşam üstüydü. Gün batmış, gölgeler uzamış, bense yürüyordum sırtımda melbusat torbası, koltuğumun altında da uyku tulumumla. Ülkemden on bin kilometre uzakta, San Fransisco’da, ne bir akrabam, ne kapısını çalabileceğim bir büyüğüm... Hoş arkadaşlarıma gidebilirdim gitmesine de, onlar da analarının babalarının evinde oturuyordu. Dahası babasının kapıya koyduğu birine hoş görüyle bakabilir miydi o analar, babalar? “Kim bilir niye attı evden? Ne namussuzluk, ne ahlaksızlık yaptı da kovuldu. Yoksa bi baba çocuğunu ‘yasal sorumluluğum bitti’ diyerek kapı dışarı eder mi?” Sokakta yürürken arada bir sağda solda, bahçe içinde yükselen evlere bakıyordum. Pencereler ışıl ışıl, perdeler yarı açık. Aileler bir arada. Yemek yiyenler, koltuklara kurulmuş sohbet edenler, televizyonların önüne yayılanlar. Ailelerin yaydığı bi sıcaklık vardır. İnsanı çırıl çıplakken bile sarıp sarmalar. Bense üşüyordum ki, donmacasına! Acıktığımı fark ettim birden. Cebimde, unuttum şimdi, ama on dolar ya var ya yoktu. Dünyadaki tüm varlığımla sokakta yürürken, birden, özgürlük ılık bir rüzgar olup yanağımdan öptü beni. Ve ‘sen, sana yetersin’ diye fısıldadı kulağıma. Köşe başında bakkaldan marketliğe dikey geçiş aşamasında bi yer vardı. Dükkanın sahibi de yaşlı bi adam. Adı da Hope! Yani Umut! Tam da benim geleceğime ışık tutan bi isim!İçeri girdim “N’aber Hope!” dedim. Merhaba gibisinden homurdandı, bilmece çözüyordu. Raflardan iki kutu yulaflı kurabiyeyle kolalı bir şişe içecek aldım. Tam o sırada gözüme kocaman bir çikolata ilişti. Neredeyse cebimdeki paranın yarısıydı fiyatı. Hiç düşünmeden çektim raftan ve yere koyduğum melbusat torbasının ağzından içeri tıktım. Sonunda hırsız da olmuştum! Bebeklere ‘aguuu’ falan demeyin sakın! Büyüklerin uydurduğu bebek dili var ya? Hani aguuuu... falan diye başlar gider? Bebekler bunlardan hiçbir şey anlamadığı gibi beyinlerinin gelişmesine de engel olur bu sesler. Daha üç aylıkken bile, sözcükler bebek zekasının gelişmesine yardımcı oluyor. Illinois Üniversitesi’nde yapılan bi araştırmaya göre, kelime duyan bebekler sınıflandırma yapabilirken, sadece müzk ya da aguuuu maguuu gibi abuk subuk sesler duyan bebekler bu sınıflandırmayı yapamıyor. Araştırma çerçevesinde, üç aylık, elli kadar bebeğin yarısına salt sesler eşliğinde balık resimleri gösterildi. Kelime kümesindeki bebeklereyse, yan yana duran balıklar için balık sözcüğü bir kaç kez arka arkaya yinelendi. Sonra bütün çocukların önüne balık resimleri kondu. Sadece sesler eşliğinde resmi görenler, ikinci kez balıklara bakmazken, balık diyerek resimleri görenler uzun süre baktı, baktı. Böylece bu bebekler balığı sınıflandırabildiklerini kanıtladılar, araştırmacılara göre. Resimler ve gerçek sözcüklerin kullanılması sonucu, bebeklerin çok daha erken yaşta konuşabileceğini söylüyor bilim adamları. Onun için kesin aguuu demeyi lütfen!
28 Mart 2010 08:34
DİĞER HABERLER