Basın açıklamasının ardından yönetim kurulu üyeleri, baro binasına “Savunmanın susturulmaya çalışıldığı, adaletin olmadığı adli yıl, kara yıl” pankart astı. 2024-2025 adli yılına eleştiri getirilen ve avukatların yaşadığı sorunlara yer verilen pankartta, “Geçinemiyoruz, itibarsızlaştırılıyoruz, sömürülüyoruz, engelleniyoruz, saldırıya uğruyoruz, hedef gösteriliyoruz, tacize uğruyoruz, tehdit ediliyoruz, gözaltına alınıyoruz, yargılanıyoruz, tutuklanıyoruz, öldürülüyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Adli tatil 31 Ağustos itibarıyla sona erdi. 2025-2026 yeni adli yılı İstanbul’da, Kartal ilçesindeki Anadolu Adalet Sarayı’nda gerçekleştirilen açılış programı ile başladı. İstanbul Barosu da 1 Eylül itibarıyla başlayan yeni adli yılın ilk gününde, ’adil yargılanma hakkı’ ve ‘adil yargılama yükümlülüğü’ konularında öneriler sundukları bir basın toplantısı düzenledi.
Baronun Beyoğlu’ndaki binasında gerçekleştirilen etkinlikte, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Rukiye Leyla Süren ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Ergin yer aldı. Baro adına açıklamayı İbrahim Kaboğlu yaptı. “Ankara’dan sürekli ‘hukuk devleti’ söylemiyle, İstanbul’da ve Türkiye genelinde yaygınlaşan Anayasa ihlalleri arasındaki çelişkiye özellikle vurgu yapmak gerekir.” dedi.
Ardından şu ifadeleri kullandı:
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, doğru. Bu, Anayasamızda değişmez madde ile güvence altına alınmıştır. Ancak bunun yanısıra devletin birçok organı, yetkisini Anayasadan almayan devlet yetkisi kullanmak suretiyle sürekli yetki gaspına yönelerek aslında Anayasanın üstünlüğünü ihlal etmektedir. Anayasa Ankara tarafından görünüşte bir metin olarak kabul edilmektedir.
Demokratik devlet kuralının ve demokratik toplumun nasıl ihlal edildiğini, özellikle seçilmişlerin sabahın erken saatlerinde evlerinden alınmak suretiyle, Anayasanın başta 19. maddesi ve ilgili maddelerinin aşamalı ve sistematik bir biçimde ihlal edilerek aslında gözaltı gerekmeyen, tutuklama gerekmeyen, hapse konulması gerekmeyen kişilerin hapse konulduklarını ve halen haklarında iddianame bile hazırlanmadığını gözlemliyoruz.
30 Ekim 2024 günü Esenyurt Belediye Başkanı’nın şafak vaktinde evine baskınla gözaltına alınmasıyla başladı ve 19 Mart günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yine aynı şekilde, savaş ortamını andıran bir biçimde, yüzlerce polisin kuşatması altında gözaltına alınmasıyla devam etti. Anayasamızın demokratik devlet kuralı yalnızca, Ankara’da görev yapan Cumhurbaşkanı veya TBMM üyeleri için geçerli bir norm değildir.
Demokratik devlet kuralının ihlali ile sınırlı kalmamış, demokratik toplum kuralı da bu çerçevede ihlal edilmiştir. Çünkü bu anayasa-hukuk dışı ve antidemokratik görevden almalara karşı çıkan yurttaşlar da kitlesel olarak gözaltına alınmış, tutuklanmış, sistematik bir şekilde hak ve özgürlüklerinden alıkonulmuş ve bunların mağduru olmuştur.
Avukatlar hedef gösteriliyor
Geçtiğimiz adli yılın, adil yargılanma hakkı açısından bir “kara yıl” olduğuna dikkat çeken Kaboğlu, şöyle konuştu:
İstanbul Barosu’na yönelik açılan ve sürmekte olan davalar, İstanbul Barosu üyelerine yönelik olarak verilen kararlar ve tutuklamalar, avukatları hedef göstermektedir. Kamu görevlilerini, hakimler, savcıları hedef göstermek suçtur. Avukatlar da birer kamu görevlisidir, o nedenle avukatlık faaliyeti nedeniyle avukatların sorgulanması, yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması, resmi makanlar tarafından hedef gösterilmesi anlamına gelmektedir ve yaşamları riske atılmaktadır.
Suça ilişkin bir önlem olan tutuklama kurumu, tümüyle keyfi olarak kullanılmış ve iktidarın emrindeki siyasi şüpheli tutuklamalar zirveye çıkmıştır. İçişleri Bakanı’nın yönlendirmesiyle çekilen gözaltı-yakalama görüntüleriyle ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın basın açıklamalarıyla masumiyet karinesi sistematik olarak ihlal edilmiştir. Avukatlara yönelik saldırılar ve avukatlık faaliyetine yönelik tutuklama dahil bütün hukuk dışı uygulamalarla yurttaşların savunma hakkı çiğnenmiştir.
İhlal nedenleri siyasaldır. Çünkü sonuç olarak seçimde adalet, seçimlerin serbest yarışma koşullarında yapılmasını gerektirmektedir. Yalnız sandığın kurulduğu gün değil, sandığa giden yolda da siyasal aktörlerin serbestçe, eşit biçimde özgür yarışmasını gerekli kılmaktadır. Geçen adli yılda gördüğümüz, gelecek seçimlere yönelik potansiyel rakip adayların tutuklanarak delilden hareketle değil, kişiden hareketle hapishanede tutulması ve olası siyasal iktidarın el değiştirmesi yolunun şimdiden kapatılmasıdır.