Ben Suadiye Plajı’nı hatırlamıyorum. Ama hatırlayanlar, hele de atmışlı yılların yazlarını Suadiye’nin kumlarına uzanıp da geçirenler, denizinde yüzenler anlata anlata bitiremiyor...
Manşı geçen ilk Türk yüzücü Murat Güler ve ailesi işletirmiş plajı:
“İskelede şortumuzu çıkarır, denize atlar, yüzerek plaja gelir, bütün günümüzü geçirirdik. Armağan, Mete, Yüksel, Necdet, Şener... kim bilir şimdi neredeler?
“O yıllarda, Anadolu’dan İstanbul’a gelinirdi yaz tatillerinde. Şimdilerdeyse Ege’ye, Akdeniz’e gidiyoruz. Yazık...” diyor Erçin Özden. “Hey gidi Suadiye hey. Yandan çarklı araba vapuru, Toros’un yazlık çiçek sineması, anılar, anılar..”
Devam ediyor Özden: “Suadiye’de oturdum kırk yıl. Huzur Saray Apartmanı, üst caddede Suadiye Lisesi, hemen ilerimizde Mehmet Karamancı İlkokulu, iki sokak önümüzde tren yoluyla istasyon.
“Sokaklar düzenli, evler bahçeli, bakımlı... insanlar terbiyeli, mutlu, saygılı. Çınardibi Bahçe Sineması’nın sahibi Toros Amca, çoook eski kadim muhtarımız Salim Amca, komşularımız anılarımda canlanıp duruyor...”
Ama salt anılarda. Nerede eski Suadiye, nerede bahçelerde, bütün görkemiyle dimdik duran köşkler, çiçekler, ağaçlar... nerede bunlar? Beton yığınları dört bir yanda. Alışveriş merkezleri, dev marketler, araba kornaları, biribirini tanımayan komşular, asık yüzlü; selam vermek bir yana, suratına bakmadan yanından geçip giden insanlar...
Tevfik Özkan Başaran Beyefendi öte yandan, Teşvikiye doğumlu. Nisan’ın dördünde atmış dördüne veda etmiş bir delikanlı. Rahmetli babasıysa, 1900 yılında Emirgan’da, kendilerine ait bir konakta doğmuş:
“Hani eski Türk filmlerinde gördüğümüz gibi Arap bacısının yanında çocukluğunu geçirmiş. Dedem Kibar Tevfik Bey, Boyacıköy’ün kurucularındanmış. Rahmetli halamın anlattıklarına göre, ailemizin kökenleri Fatih’in nişancısına kadar uzanmaktaymış.”
“İstanbul mu değişti biz mi değiştik?” yazıma yanıt geliyor Tevfik Beyden:
“İstanbul tabii ki değişti. Bunu İstanbullu olmayanlar ama şöyle bi 40-50 yıldır İstanbul’da yaşayanlar bile kolayca anlayabilir. Görüntüsü değişti bi kere. Boğaz Köprüsü yapıldı ardından da Fatih Köprüsü. Sonracığıma sahil yolları, parklar falan... Haaa en önemlisi alış veriş merkezleri. Tabi görüntüsü böylesine değişen İstanbul’un ruhu da değişti. Örneğin, Zeki Müren’in şarkılarını dinlerken tüyleri ürpermiyor insanların. Hafız Burhan’ı tanımıyorlar bile! İnanılmaz bi şey! Tarihimizin en güzel sesli insanı, Koca Hafız Burhan’ı tanıyan yok!! Daha derinlere inmeyeyim boğulabilirim! Annemi rahmetle anarak, benim de tanık olduğum mutluluk tablolarından birini aktarayım:
“Nişantaşı’da otururken, aşağı mahallelerden tanıdık hanımlar annneme çay içmeye, sohbete gelirler, annemin yetiştirdiği ve hala gözümün önünden uzaklaştıramadığım emsalsiz güzellikteki cam güzeli, begonya, küpeli çiçekleri konuşurlardı. Sobanın üstünde demlenmiş çayları, getirdikleri simitlerle birlikte yerken, radyodan Zeki Müren’i dinlerlerdi. Biz de simitle çaydan payımıza düşeni alır, o güzel ortamı solur, yüreğimiz iyilik ve güzellik dolardı...”
Hey gidi Tevfik Beyim hey. Şu üç beş satırın aldı beni rahmetli anama, anneanneme, dedeme değin götürdü. Onları andım sayende. Alla sana sağlıklı, nice yıllar versin... Yaz eski İstanbul’ hatırladıkca ve lütfedip yolla bana; paylaşalım o yılları, o günleri, sislerin ardından bize göz kırpan sevgilileri hatırlayalım.