12 Eylül 2010’da halkın yüzde 58’inin desteğiyle hayata geçirilen reformlar başta olmak üzere son 10 yılın demokratik kazanımları bizzat Başbakan Erdoğan ve iktidarın eliyle sıfırlandı. YouTube, Twitter yasakları geldi, sokak olaylarında onlarca kişi hayatını kaybetti. Sanatçılar, Hizmet Hareketi, siyasîler hedefe konuldu, gazeteciler işlerinden oldu.
Avrupa Birliği (AB) sürecinde müzakere yürüten ülke konumundayken son 1,5 yıllık süreçte Türkiye, özgürlükleri ve ileri demokrasiyi geliştirecek adımlar atmak yerine kendi vatandaşına zulmeden tam bir yasaklar ülkesi haline geldi. Gezi olaylarında polis müdahalesi ile 12 kişi hayatını kaybetti. 17 ve 25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra hükümet eliyle, bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla sivil toplum kuruluşlarına, toplumun değişik kesimlerine ve Hizmet Hareketi’ne zulüm niteliğinde onlarca yasak getirildi. Müdahaleler yapıldı. İnsan hak ve özgürlüklerini hiçe sayan, temel anayasal özgürlükleri ortadan kaldıran hukuksuz icraatlara imza atıldı. Nefret ve ayrımcılık söylemi bizzat Erdoğan eliyle yürütülüyor. Erdoğan, nefret söylemini bir yılı aşkındır sürdürdüğü, Gezi olayları, 17 Aralık süreci ve 30 Mart yerel seçimlerinde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı yarışında da sürdürüyor. Toplumun değişik kesimleri sürekli bu dilin hedefinde. Devlet imkânlarıyla değişik çevrelere mali, hukuki, psikolojik ve siyasi baskı yapılıyor. Darbe dönemlerinin geleneği olan fişleme ve özel hayatın gizliliğini ortadan kaldıran müdahaleler olağan hale geldi, hukuksuzluk ayyuka çıktı.
İnsanlar hayatını kaybetti, sanatçılar ve iş dünyası hedefe konuldu. En son İçişleri Bakanlığı, MİT, Emniyet gibi kurumlar, seçilmiş bazı savcılık ve adliyeler cadı avının merkezi oldu. Fişlemeler neticesi olduğu anlaşılan 40 binden fazla polis, yüzlerce savcı, hakimi görevden alma, ihraç ve sürgün gibi hukuksuz müeyyideler hayata geçirildi. Türkiye’nin dünyaya sunduğu en iyi marka değerlerinden biri haline gelen dünyanın 160 ülkesindeki Türk okullarının her sene dil ve kültür şölenine çevirdiği olimpiyatlar bu sene Türkiye’de yaptırılmadı. Yasakçı yaklaşım bütün platformları ve muhalefeti hedef aldı. Seçim öncesinde gelen yasaklarla Türkiye adeta 3. dünya ülkelerinin yasakçı listesine girdi. Yolsuzluk soruşturmalarının kayıt, fotoğraf, belgelerinin paylaşıldığı iki büyük sosyal medya ağı YouTube ve Twitter yasaklandı. Yasağı kaldıran mahkeme kararları haftalarca uygulanmadı. Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen yasak aylarca sürdü. Medya kurumlarına akreditasyon hortladı. Muhalif görülen RTÜK eliyle Samanyolu, Bugün ve Kanaltürk, Halk TV ve Ulusal Kanal, Cem TV gibi yayın kuruluşlarına trilyonlarca lira ceza kesildi. Yayın durdurma kararları alındı. Yasaklar halka, belediye ve sitelere kadar uzandı.
TÜRKÇE OLİMPİYATLARI ENGELLENDİ
Türkiye’nin dünya markasına haline getirdiği Türkçe Olimpiyatları da iktidarın Hizmet düşmanlığı nedeniyle bu sene ülkemizde yapılamadı. Erdoğan’ın seçim mitinglerinde, “Bundan sonra Türkçe Olimpiyatları falan hikâye, yapamazlar, bitti o iş. Artık bizden stat alacak, kapalı spor salonu alacak, geç o işi geç, kapandı o defter artık.” sözleriyle başlattığı engelleme tavrı adeta valilik ve belediyelerce bir kampanyaya çevrildi. Türkçe-Der illerden stat ve salon taleplerinde bulundu. Ancak AK Partili belediyeler ile valilikler, tadilat, güvenlik, yoğunluk gibi hiçbir gerçekliği olmayan sebeplerle stat ve salonları vermedi. 28 Mayıs-8 Haziran tarihleri arasında Türkiye genelinde 40’tan fazla ilde olimpiyatların yapılması için yapılan yer müracaatlarının tamamı reddedildi. Valilikler ve belediyeler ve merkezi hükümet eliyle olimpiyatlar engellenince kendi ülkesinde yapılamayan Türkçe Olimpiyatları 31 Mayıs’ta Etiyopya’da başladı. 15 Haziran’da Romanya’da şarkı finali gerçekleşti ve en son 21 Haziran’da Almanya’da görkemli bir kapanış töreni yapıldı. Bu ülkelerde gerçekleşen şölenlere ülkelerin üst düzey yöneticileri de katıldı.
TWITTER, YOUTUBE’A YASAK, ÖZGÜRLÜĞE SON
17 ve 25 Aralık soruşturmalarından sonraki yasakçı tavır YouTube ve Twitter isimli sosyal medya platformlarını vurdu. Yolsuzluklara ilişkin ses kaydı, fotoğraf ve belgelerin paylaşıldığı iki büyük sosyal medya, iktidarın hedefi haline geldi ve kapatıldı. Anayasa Mahkemesi kararları başta olmak üzere mahkemelerin özgürlükçü kararları haftalarca uygulanmadı. Medya kurumlarına ve gazetecilere önce akreditasyon, sonra kurumların reklamlarına müdahale, RTÜK eliyle yayın durdurma ve ağır para cezaları uygulandı.
YÜZLERCE GAZETECİ İŞİNDEN OLDU
Gezi Parkı ve 17 Aralık süreçlerinde en büyük zararı gazeteciler gördü. DİSK Basın-İş’in araştırmasına göre; son yıllardaki işten atılmaların bilançosu 2014’ün altı ayında 981 basın mensubu işten çıkartıldı. 56 basın çalışanı ise çeşitli nedenlerle işinden istifa etmek zorunda kaldı. Yavuz Baydar, Hasan Cemal, Ahmet Altan, Can Dündar, Derya Sazak, Nazlı Ilıcak, Banu Güven, Ece Temelkuran, Işın Eliçin, Mehmet Altan, Murat Toklucu, Tuluhan Tekelioğlu, Sevim Gözay, Nur Batur, Murat Aksoy, Fikri Akyüz, Deniz Ülke Arıboğan, Alper Görmüş, Balçiçek İlter, Fikret Aydemir, Osman Özsoy gibi gazeteci ve yazarlar ile onlarca muhabir işini kaybetti ya da değiştirmek zorunda kaldı.
GEZİ BİLANÇOSU: 12 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ
Gezi eylemleri sırasında Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz, Ankara’da Ethem Sarısülük, İrfan Tuna, Hatay’da Abdullah Cömert, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş, Selim Önder, Zeynep Eryaşar, Serdar Kadakal, Hatay’da Ahmet Atakan, Lice’de Medeni Yıldırım ve Adana’da polis memuru Mustafa Sarı yaşamını yitirmişti. En son ise 14 yaşındaki Berkin Elvan, başına isabet eden gaz fişeği nedeniyle ölmüştü.
SANATÇILAR HEDEFTE
Baskı, sanat dünyasını da kuşattı. Onlarca sanatçının diziler, filmlerdeki rolleri ve konserleri iptal edildi. En son AKP’li Sakarya belediyesi tarafından ses sanatçısı Erkan Oğur’un 6 Temmuz’daki konseri kendine ait olmayan bir Twitter hesabından atılan mesaj yüzünden iptal edildi.
TÜRK OKULLARINI ŞİKAYETLE KAPATMA
İktidarın Camia’ya yönelik bitirme planı yurtdışındaki Hizmet’in kurumlarına kadar uzandı. Erdoğan’ın yurt dışında görev yapan büyükelçilere 15 Ocak’ta bir konuşmayla kendi ülkesinin vatandaşlarını yurtdışına şikâyet etmelerini talim etti. Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ziyaret ettiği ve temaslarda bulunduğu devlet başkanlarına Türk okullarını ve faaliyetlerini şikâyet etmeleri talimatını verdi. Camia’ya dış mihrakların ajanı iftirası atarken yurtdışına şikâyet trajikomik bulundu.
İŞ DÜNYASINA YENİ 28 ŞUBAT!
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra TUSKON, TÜSİAD, TOBB üyesi iş çevreleri muhalif olmaları ya da Hizmet Hareketi’ne yakınlıkları nedeniyle hedefe konuldu. 28 Şubat sürecini andıran fişleme, vergi denetimi ve mali baskıların ilki Koç Grubu’na yapılan müdahale ile başladı. 17 Aralık soruşturmalarından sonra ise Bank Asya hedefe konuldu. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın operasyonlar öncesinde 2 milyar dolar kazanç sağladığı iftirasıyla itibarsızlaştırma kampanyası tutmadı. Suç olduğu biline biline iş dünyası ve kamu kurumlarına bankadan paralarını çektirme baskısı yapıldı. Bugün Gazetesi, Bugün TV, Kanaltürk gibi yayın kurumlarını bünyesinde barındıran İpek Medya da bu tip operasyonların hedefinde oldu. İpek’in İzmir ve Gümüşhane’de bulunan iki altın madeni haksız gerekçelerle durduruldu. Ayrıca Boydak Grubu’na da yapılan Maliye denetimleri şirketler üzerindeki baskıları gözler önüne getirdi. Doğan, Ciner, Demirören gibi medyada da faaliyet yürüten büyük holdingler ‘Alo Fatih’ yöntemiyle baskı altına alındı. Bazıları mali denetimler artırılarak sindirilmeye çalışıldı. Hizmet Hareketi’ne ait Kaynak Holding’e 26 Mart’ta herhangi bir somut bilgi ve belgeye dayanmayan ihbarla Maliye Bakanlığı vergi incelemesi başlattı. Ancak daha sonra mahkeme kararıyla da yapılan incelemenin hukuksuzluğu tescillendi. En son Emniyet, Maliye ve Ankara’daki bazı savcılar eliyle yapılan ‘darbe toplantılarında’ 100 bin işyeri ve işadamının fişlendiği meydana çıktı. Emniyette kurulan Kozmik Çalışma Grubu’nun fişleme ve suç üretme faaliyeti yaptığı ileri sürüldü.
CADI AVI VE FİŞLEME
17 Ocak 2014’te Taraf Gazetesi’nin manşetten yayımladığı bir belge ile mütedeyyin kesimlerin hedefe konulduğu yeni bir fişleme izleme talimatı ortaya çıktı. Habere ve yayınlanan belgeye göre Başbakanlık talimatı ile MİT harekete geçti. Teşkilata, PDY olarak kısaltılan Paralel Devlet Yapılanması adı altında tüm dini fraksiyonların birinci derece izlenmesi talimatı verildi. Skandal fişleme talimatının detayları ve bir kısmının Başbakanlık, Emniyet, adliyeler, Milli Eğitim başta olmak üzere devletin tüm kurumlarında uygulamaya başlandığı görüldü. Emniyet teşkilatında önce 17 ve 25 Aralık operasyonlarını yürüten kadro hedef alınarak ve sözde illegal yapı adı ve kılıfı ile on binlerce polis, Maliye, BDDK, adliyelerde memurdan en üst amire, savcı ve hakimlerden, mahkeme kalem ve mübaşirlerine kadar uzanan sürgün, tayinler yapıldı. Haklarında idari hiçbir soruşturma bulunmayan, tayin ya da yer değişiklik talebi olmayan, hatta şark görevlerini bile tamamlamış binlerce kişi yeni görevlendirme, görevden alma adıyla tam bir cadı avına süreci yaşatıldı. THY’de çalışan AKP İl Başkanı Aziz Babuşcu’nun yeğeni Kemal Babuşcu’nun ‘paralelci iddiası’ ile işten atılması ise fişleme tarihine geçti.
THY’de 40’tan fazla birim amiri Fatih Üniversitesi mezunu olduğu gerekçesi ile görevden alınmıştı. Babuşcu, Facebook’ta şu mesajları yazdı: “Değerli arkadaşlarıma duyurulur, paralellik iddiası ile THY’den atıldık. Fitnenin boyutlarını görün. Size de yakında gelebilir. Allah sonumuzu hayır eylesin.”
RİSALELERE BANDROL YASAĞI VE EL KOYMA
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 3 aydır sürdürülen ‘Kanuni vâris olmadıkları’ gerekçesiyle bandrol vermeme problemi Risalelerin tarihinde karşılaştığı en büyük zulüm oldu. Bakanlığın 3 aydır bandrol vermediği yayınevlerinin maddi ve manevi kayıplarının yanında okurun Said Nursi’nin Risale-i Nur eserlerini okuması da engellenmiş oldu. Hükümet yasal olarak hiçbir şeye dayandıramadığı skandal bandrol uygulamasını kanunlaştırma yoluna giderek Risale-i Nurların basımını devletleştirdi. Plan ve Bütçe Komisyonu’na verilen madde değişikliği teklifiyle Risale-i Nurlar tamamen devlet tekeline geçmiş olacak.
OKULLARA İKNA ODASI VE EL KOYMA
28 Şubat’ta üniversitelerde kurulan ikna odalarının bir benzeri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Hizmet Hareketi’ne ait okullara karşı gerçekleştirildi. ‘Siyasi propaganda yapılıyor’ iftirası ile okullara müfettiş baskınları yapıldı, 10-11 yaşındaki çocuklar sorguya çekildi. “Öğretmenleriniz devlet büyükleri hakkında konuşuyor mu?” “Atatürk’ü mü seviyorsun, Erdoğan’ı mı?” gibi sorular soruldu, veli ve öğretmenler baskı altına alındı. Erdoğan, 11 Haziran 2014’te belediye başkanlarına talimat verip, belediyelerden satın aldığı veya kiraladığı bütün gayrimenkul ve arsaların geri alınması çağrısı yaptı. Ankara, İstanbul, Antalya ve Bolu gibi illerde camiaya yakın eğitim kurumlarına satılan arsaları hiçbir gerekçe göstermeden; yeşil alan veya itfaiye alanı göstererek ellerinden alma yoluna veya üzerine hiçbir şey yaptırmama yoluna gitti. Hizmet Hareketi’ne yakınlığı ile bilinen kolej, okul ve yurt gibi eğitim kurumlarının her icraatı mercek altına alındı. Milli Eğitim, Maliye ve belediye müfettiş ve denetim birimleri adeta seçilmiş bir şekilde bu okulları hedef alan icraatlara imza attı. Zulüm sadece Hizmet Hareketi’yle sınırlı kalmadı, muhalif olduğu düşünülen tüm düşünce hareketleri ve dini yapılara yöneldi. Antalya’da Belediye Meclisi, AK Parti’nin oyçokluğuyla Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin talebelerine ait yurt ile Hizmet’e ait Toros Koleji’ne yönelik imar iptali kararları aldı. Fatih Koleji’ne ait Bolu’daki okullar mühürlendi.
HOCAEFENDİ'YE İADE TALEBİ
Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında hiçbir suç isnadı yokken ve herhangi bir soruşturma mevcut değilken, Başbakan tarafından Amerika’dan iadesi istendi. Başbakan konu ile alakalı Amerika Başkanı Obama ile görüştüğünü ve “Ülkemin iç güvenliğini tehdit eden adam sizde, Pensilvanya’da dedim.” şeklinde konuştu. Yandaş medyanın Hocaefendi’ye attığı ‘yeşil pasaportu usulsüz’ yalanına sarılan Başbakan “Ümit ediyorum, en azından sınır dışı edebilirler. Çünkü bu pasaportu olmayan birisi, biz bu kişinin pasaportunu iptal ettik, bu ülkeyi yasa dışı bir pasaportla terk etti. Ama şimdi ABD’de yeşil kartla yaşamını sürdürebiliyor.” diyerek anayasal bir hak olan seyahat hakkını çiğnediklerini açık açık ifade etti.
HİZMET’E KUMPAS PLANI
Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in TBMM’ye verdiği soru önergesiyle, ‘Hizmet’i bitirme planı’ kumpası deşifre oldu. Şahin, soru önergesinde Ergenekon ve Balyozcuların Hizmet Hareketi ile alakalı planladıkları her şeyin iktidar tarafından da planlandığını söyledi. Daha sonra ortaya çıkan bir belge ile vahim iddia doğrulandı. Önce Anayasal Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un skandal yazısı, sonra Emniyet Terörle Mücadele Daire Başkanı Turgut Aslan’ın 30 ile gönderdiği talimatlar ortaya çıktı. Zaten Başbakan Erdoğan da bunu “Bir proje geliştiriyoruz binlerce dava açılacak.” diyerek itiraf etmişti. Bu hukuk skandalı mahiyetindeki itiraftan sonra eski Bakan Şahin, TBMM’ye verdiği soru önergesiyle, ‘Cemaati bitirme planını deşifre eden Şahin, Ergenekon ve Balyozcuların Hizmet Hareketi ile alakalı planladıkları her şeyin iktidar tarafından da planlandığını söyledi. Ankara Anayasal Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Çoşkun’un Emniyet’e verdiği talimatnamede yer alan skandal talepler ile Camia’ya yönelik terör örgütü girişimi deşifre oldu. Skandal talimatta, Danıştay, Dink, Santoro, Garih’in öldürülmesi gibi failleri belli yakın tarih cinayetlerinin Camia’ya yıkılmak istendiği ortaya çıktı.
EĞİTİME DARBE PLANI
Kasım ayında Milli Eğitim (MEB) Bakanı Müsteşarı Yusuf Tekin başkanlığındaki bir heyet dershaneleri kapatmaya yönelik bir yasa taslağı hazırladı. Dershaneler, etüt merkezleri ve tüm kursların kapatılmasını öngören yasa değişikliği bütün itirazlara rağmen hayata geçirildi. Doğu ve Güneydoğu’daki öğrenciler ile dar gelirlilerin eğitim için umut kapısı kapatılırken, 60 bin dershane öğretmeni işini kaybetmeyle karşı karşıya kaldı. Kanuna MEB kadrolarıyla eklenen madde ile 100 bin okul müdür ve yöneticisi görevlerinden el çektirildi. 3 Mart’ta kabul edilen yasa halen Anayasa Mahkemesi’nde görüşülüyor, yasanın iptali isteniyor. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra Hizmet Hareketi’ne yönelik şiddeti artıran Başbakan Tayyip Erdoğan gittiği her yerde ‘Bırakın bunların dershanelerini ‘Bize devletin okulları yeter’ deyin.” gibi nefret içeren ifadelerle eğitim kurumlarını hedefe koydu. Dershanelerde yapılan MEB müfettiş incelemeleri 28 Şubat sürecinde yapılanları arattırmadı. Hatta bu nefrette o kadar ileri gidildi ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi önce Mecidiyeköy’deki FEM Dershaneleri’nin tabelasını, ardından Anadolu yakasındaki bütün tabelalarını zorbalıkla kanunsuz şekilde indirdi. Kolejlerin reklam mecralarına müdahale edildi.
ERDOĞAN’IN HAKARET ÇETELESİ
Başbakan Tayyip Erdoğan, 2 yıldır toplumun değişik kesimlerine hakaret yağdırıyor. Gezi olaylarına katılanlar, CHP, MHP, Hizmet Hareketi, Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yönelik ağza alınmayacak hakaretleri söyleyen Erdoğan’ın çetelesi bir hayli kalabalık. Sadece son 6 ayda Hocaefendi ve Hizmet’e 308 hakaret cümlesi sarf etti. Başbakan Erdoğan, meydanlarda ve TV ekranlarında defalarca sivil ve masum insanlara ve siyasi rakiplerine ağır hakarette bulundu. 28 Şubat sürecinin savcısı Nuh Mete Yüksel ve AKP’nin kapatılması savcısı Vural Savaş’ın bile kullanmadığı hakaretleri Başbakan Erdoğan meydanlarda defalarca çekinmeden haykırdı. Onca tezvirata ve hakarete rağmen Hocaefendi karşılık olarak ‘Yakıştıramadım’ ifadesini kullandı. Başbakan, Gezi eylemlerine katılanlar hakkında ‘çapulcu, vandal, barbar gençlik, gezi zekâlı, vatan haini, sözde sanatçı, marjinal gruplar’ gibi ifadeler sarf etti. Siyasiler hakkında ise ‘Genel müdür, ruh dünyası hijyenik değil, diktatör, uçak özürlü, karnı geniş, ilkesiz, monşer, vitrin saksısı, ithal aday’ şeklinde çirkin sözler kullandı.
Gezi eylemcilerine çapulcu sözleriyle başlayan, Camia’ya haşhaşi ve çete sözlerine kadar uzanan nefret söylemi ve hakaretlerden öne çıkanlar şunlar:
HİZMET’E BÖYLE
Virüs, in, ur, sülük , maşa, haşhaşiler, paralel yapı, vaiz lobisi, sinsi yapı, ipi dışarıda, vatan hainleri, ihanet şebekesi, ananas cumhuriyeti, çete, örgüt, paralel devlet, kirli odak, efsunlanmış, dost modern darbeci, karanlık örgüt, inlerine gireceğiz, takiyyeci, kokuşmuş, çürümüş, sinsi virüs, gözü dönmüş, gizli örgüt, bunlara su bile yok, imanlarından şüpheliyim, terör örgütü, montajcı, telekulak çetesi, haraç çetesi, yalancı, yanar döner, ilkokul mezunu, evlatsız, takiyyeci, içi boş, kalbi boş, zihni boş, alim müsveddesi, Pensilvanya örgütü, karşı taraf, piyon, CHP’nin hocası, patron, kan emici, kandan beslenenler, itikadi sapıklık, darbeci, kasetçi, paralel din kuruyorlar.
SİYASîLERE BÖYLE;
Genel müdür, ruh dünyası hijyenik değil, diktatör, uçak özürlü, karnı geniş, ilkesiz, monşer, vitrin saksısı, ithal aday.
GEZİCİLERE BÖYLE;
Çapulcu, vandal, barbar gençlik, gezi zekâlı, vatan haini, sözde sanatçı, marjinal gruplar.
ZULMÜN ÇETELESİ
Dini cemaatlerin devlet eliyle takip edilerek fişlendiği ortaya çıktıktan sonra toplumun büyük bir kesimi iktidarın acımasız yüzü ile karşı karşıya kaldı. Kendisine muhalif tüm cemaatleri karşısına alan iktidar, Türk okulları, Türkçe Olimpiyatları, okullar ve dershaneler gibi tüm faaliyet ve kurumlara adeta savaş açtı. Öyle zulümler yaşandı ki, şirketler sırf muhalif tarafta yer aldı diye batırılmaya çalışıldı. ZAMAN