Çocuklara güzel bir isim koymak, her anne-babaya düşen önemli bir vazifedir. Peki çocuğunuza nasıl bir isim koyacaksınız?
Ya da koyduğunuz isimlerin ne manaya geldiğini biliyor musunuz? İsimlerin güzel bir anlam taşıması şart mı? İsimler insanlar üzerinde nasıl bir etki bırakır?
Biz, herhangi bir şeyi birbirinden ayırmak, tanımak veyahut zihne getirmek için canlı-cansız her şeye bir isim koyarız. Bu şekilde eşya ve hadiseleri hem tanımış hem de birbirinden ayırmış oluruz. İlk insan Hz. Adem ve Havva örneğinde olduğu gibi insanlar, birbirlerini tanımak için de birbirlerine isimler koymuşlardır. Koca bir ömür boyu taşınan ve insanla adeta bütünleşen isim, çok önemlidir. Hayatın her sahasında giren dinimizin bu sahayı boş bırakması elbette düşünülemez.
Allah Rasulü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) tavsiyeleri içerisinde, çocuğa manası düzgün güzel bir isim koymak anne-babanın ilk vazifelerinden birisidir. Peygamber Efendimiz, “Peygamberlerin isimleri ile isimleniniz. Ayrıca Allah nezdinde isimlerin en sevimlisi Abdullah ve Abdurrahman’dır. İsimlerin en doğrusu Hâris (kâr getiren, ahireti kazanan) ve Hümâm (himmetli, azimli)’dır. En çirkini de Harp (savaş, şiddet) ve Mürre (cimrilik, acı) isimleridir” (Müsned, 4/35) buyurarak çocuklara isim vermenin ehemmiyetini dile getirmiştir. Ayrıca “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın” (Ebu Dâvud, Edeb 69) hadisi de çocuklara güzel isim koymanın ne kadar önemli olduğunu ifade etmesi açısından dikkat çekicidir.
Allah Rasulü çirkin isimleri değiştirmiştir
Bu hadisten anlaşıldığına göre Efendimiz’in çocuklara güzel isimler verilmesini tavsiye ettiği ve çirkin isimleri ise istemediği anlaşılıyor. Nebiler Serveri’nin hayatına baktığımızda çevresinde bulunan ve isimleri güzel olmayan kişilerin isimlerini değiştirdiğini görüyoruz. Mesela “Âsiye” (isyan eden) veya savaş ve düşmanlık ifade eden isimleri kaldırıp yerine “Cemile” (güzel) ismini koymuştur. (Müslim, Âdâb, 14; Ebu Davud, Edeb, 66) Hepimizin ismini çok duyduğu meşhur hadis ravisi Hz. Ebu Hureyre’nin ismi önceleri Abdüşşems’tir. Allah Rasulü “İnsan ayın, güneşin kulu olamaz; sen Abdurrahmân’sın” diyerek, Ebu Hureyre’nin adını “Abdurrahman” olarak değiştirmiştir.
Peygamber Efendimiz’in, güzel manalı olan bazı isimleri daha güzeliyle değiştirdiği de olmuştur. Mesela Peygamberimiz, “iyi insan, kusursuz kimse, günahsız” anlamına gelen Berre ismini Zeynep’e çevirmiştir. Bu ismi taşıyanın zihninde, kendini beğenme gibi bir mana oluşabilir. Bu da ismi taşıyan kişinin karakterini olumsuz yönde etkileyebilir.
İsmin Kur’an’da geçmesi şart mı?
Halkımız arasında çocuklara konacak isimlerin mutlaka Kur’an’da geçmesi gibi yanlış bir inanış var. Yukarıdaki hadislerden de anlaşıldığına göre Efendimiz, güzel ve anlamlı isimler koymamızı tavsiye ediyor. Bir ismin güzel olması için mutlaka Kur’an-ı Kerim’de olması gerekmez. Nitekim Kur’an’da geçen her ismi, orada geçtiği için çocuğa isim olarak koymak yanlış olur. Çünkü Kur’an’da güzel isimlerin yanında şeytan, iblis, Karun, Haman, Ebu Leheb gibi isimler de vardır. Mesela günümüzde kız çocuklarına yaygınca olarak verilen “aleyna” diye bir isim var. Manasına bakılmaksızın kulağa hoş geliyor, ayrıca Kur’an’da da geçiyor diye bu ismi kız çocuklarına veriliyor. Halbuki “aleyna” kelimesi “bizim üzerimize” veya “bizim üzerimize olsun” anlamlarına gelen bir ifadedir. “Vema aleyna - bizim üzerimize”, “illel’belağ- tebliğden başka bir görev yoktur” manasına gelebilen “aleyna - bizim üzerimize”yi, cümle içindeki yerinden çekip birine isim olarak verdiğinizde, ne manaya geldiğini anlamak zorlaşmaktadır. Belki de Yasin Suresin’de geçen “aleyna”yı isim olarak seçenler, “bu çocuk bizim üzerimize Allah’ın bir ihsanıdır” demek istemekteler.
Şimdi Kur’an’da geçiyor diye çocuklara böyle çok da bir mana ifade etmeyen isimlerin verilmesi doğru olmasa gerek. O yüzden düşündüğümüz ismi çocuğumuza vermeden önce bir bilene danışmakta fayda var.
Bir de kızlarımıza verilen Kezban ismi vardır ki, Kezban’ı hep yalancı manasına anlayanlar, Kur’an’daki Rahman Suresi’nde geçen “tükezziban” ile karıştırmışlardır. Çoğu kimseler Farsçadaki (ev hanımı) manasına gelen (Kedban)’dan alınma Kezban’ı, Arapçadaki “yalanlayan” manasına gelen tükezziban’dan alınma sanarak bu isimden hep ürkmüşlerdir. Halbuki bu ismi kullanmada bir mahzur yoktur.
Çocuğun her dönemde taşıyabileceği bir isim olmalı
Üç yıl önce Mustafa Kemal Üniversitesi öğretim üyelerince okuldaki öğrenciler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre hem erkeklerin hem de kızların “Zeynep” ismini çok beğendikleri belirlenmişti. Öğrencilerin bir kısmının adlarının anlamlarını bilmedikleri, isimlerinden rahatsız oldukları da bu araştırma sonucunda ortaya çıkmıştı. Türkiye’de ad koyma geleneğinde, “hayvan adları, ülke ve şehir adları, nehir, göl, deniz, dağ adları, kavim adları, bitki ve çiçek adları, mücevher ve deniz adları, dini anlamı olan adlar, güzel anlamlı kelimeler, güçlü ve kuvvetli anlamına gelen kelimeler, din büyüğü adları, melek adları, devlet büyüğü adları, zaman ve doğa olayları bildiren adlar, tarihi komutan ve rütbe adları, artist adları, sporcu adları ile dilek ve güzel duygular dile getiren adlar” önemli rol oynuyor. Araştırma Arapça, Türkçe ve Farsça isim taşıyanların büyük çoğunluğunun adlarını sevdiklerini de ortaya koyuyor. Buna göre, Türkçe isim taşıyanların yüzde 93,5’u, Farsça isim taşıyanların yüzde 93,8’i, Arapça isim taşıyanların da yüzde 81,6’sı isimlerini severken, isimleri İtalyanca, Fransızca ve Yunanca kökenli öğrencilerin yüzde 96,4’ü isimlerini sevmiyor.
Ankette öğrenciler, çocuklara ad koyarken dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralıyor: Anlamı güzel olmalı, alay edilecek nitelikte ve lakap takmaya elverişli olmamalı, kelimenin sesi kulağa hoş gelmeli, eski adlar ve aile büyüklerinin adları olmamalı, söylenişi kolay olmalı, Türk kültürüne uygun olmalı, bireyin taşımaktan rahatsızlık duymayacağı adlar olmalı, siyasi çağrışım yapmamalı, çocuğun cinsiyetine uygun olmalı, çocuğun her döneminde taşıyabileceği bir ad olmalı, çocuğun geldiği kültürle bağlantılı olmalı, Kuran-ı Kerim’de geçen bir ad olmalı, Çocuğun sevebileceği bir ad olmalı, dini inançlara uygun olmalı, çevre baskısıyla değil, anne-babanın ortak kararıyla konmalı, fazla kullanılmayan ad olmamalı.
Yeni doğan bir çocuğa nasıl isim verilir?
Dinimizde yeni doğan bir çocuğa aşağıda madde madde vereceğimiz hususların uygulanması müstehap olarak görülmüştür:
• Yeni doğan çocuğa süt vermeden evvel ağzına yumuşatılmış hurma gibi tatlı bir şeyler sürülür.
• Çocuğa doğunca veya doğumu müteakip yedinci günü adı konur.
• Doğduktan sonra hemen ölen çocuğa da ad konur. Yıkanır cenaze namazı kılınır.
• Çocuğun ismini ilmiyle âmil, ehli salih bir zata koydurmak iyidir. Ashab-ı kiram çocuklarına isimlerini Peygamber Efendimiz’e verdirmeyi tercih etmişlerdir.
• Çocuk isim koyacak kişinin kucağına verilir. Kişi abdestli bir şekilde kıbleye döner, önce sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okur ve üç kere çocuğun sağ ve sol kulaklarına ismini tekrar eder.
• Çocuğa isim koyduktan sonra hayır duada bulunulmalıdır. Peygamber Efendimiz: “Ya Rabbi bu çocuğu hayırlı ve salihlerden eyle ve onu güzel bir şekilde yetişmesini sağla” diye dua etmiştir.
• Durumu iyi olanlar için Allah’ın vermiş olduğu çocuk nimetine karşı bir şükür olarak çocukların doğumlarının yedinci gününde kurban kesmek sünnettir. Bu kurbana akika kurbanı denilmektedir. Yine bu günler çocuğun başının tıraş edilip, çıkan saçın ağırlığınca veya takdiri bir ağırlık olarak altın alıp sadaka vermek müstehaptır.
İsimleri bozarak kullanmak doğru değil
Bazı isimleri kısaltacağız diye bozuyor ve anlamsız isimlerle birbirimize sesleniyoruz. Mesela Abdullah’a Apo, İbrahim’e İbo, Zeynep’e Zeyno, Mustafa’ya Musti, Canan’a Cano gibi. Bu da esasen doğru olmayan bir isimlendirmedir. Netice itibarıyla isim çok önemli. Bu sebeple çocuklarımıza güzel, sevimli ve anlamlı isimler koyarak onların insanlığa faydalı birer fert olması için yetiştirmeliyiz.
Bizim isimlerimiz ile Rabbimiz’in isimleri arasında ne fark var?
Rabbimizin isimleri hayatı, kâinatı ve Kur’an’ı anlamamızda en önemli anahtar kavramlarımızdır. O isimler vesilesiyle tevhid hazinelerinin kapılarını açabiliriz. Ayrıca, Allah’ın isimleri ile sıfatlarını birbirine karıştırmamalıyız.
Bizim isimlerimizle Rabbimizin isimleri arasında iki önemli fark vardır. Öncelikle bizim isimlerimizi anne-babamız, yakınlarımız veya ilmine, irfanına itimat ettiğimiz büyüklerimiz koyar. Allah’a ise kimse isim vermemiştir. O, Esmâ-i hüsnâsını bizlere Kur’an-ı Kerim’de bizzat kendisi anlatmıştır.
İkincisi, insanlar her zaman isimlerinin ifade ettiği manayı taşımayabilirler veya o mana doğrultusunda bir kişiliğe sahip olmayabilirler. Bazen kişinin ismiyle hayat tarzı ters olabilir. Bazen de tam denk gelir. Mesela kişinin adı Ali’dir ve hakikaten yüksek bir yerdedir. Yine mesela Muhammed, gökte ve yerde medh-ü sena edilen, meleklerin ve insanların alkışladığı insan demektir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bununla serfirazdır. Efendimiz’in İncil’de geçen adı ise Ahmed’dir. Hakikaten Efendimiz Ahmed’dir. Bazen de tam tersi olur. Mesela adamın adı Muhammed’dir ama zehir zemberek bir insandır. Kişinin ismi Ali’dir, ama öyle bir çukurdadır ki, kuyular onun başında kubbe gibi kalır.
Örneklerde görüldüğü gibi bizde isimle, ismin ifade ettiği hayat tarzı arasında zıtlık olabilir. Fakat Allah’ın ismiyle Zat-ı uluhiyeti arasında zıtlık yoktur. Mesela, Allah’ın “Cemil” ismi vardır. Cemil güzellik menbaı bir isimdir. Bahar mevsimini rengarenk çiçekleriyle seyrettiğimiz zaman, isimle müsemmâ arasında bir uygunluk görürüz. Allah’ın başka bir ismi, “Rahim”dir. Cenab-ı Hakk’ın midemizin arzularına cevap verdiğini, bütün ihtiyaçlarımızı giderdiğini görünce rahmâniyet ve rahîmiyeti çok iyi anlarız. İçimizde gelişen ebed arzusunu duydukça, bu arzuyla cenneti yarattığına bakar, bize ne kadar merhamet ettiğini anlar ve hakikaten Allah’a döner “İsmin Rahim olduğu gibi Sen de Rahimsin” deriz.
Allah, Halim’dir. Peygamber Efendimiz’in mübarek yüzünün yarılıp şakır şakır kanların aktığı bir hengamede Hz. Ebu Bekir, “Mâ ahlemeke Yâ Rabbi - Ne kadar Halim’sin Ya Rabbi!” demiştir. Hakikaten kâinatta cereyan eden hadiselerin içinde “Hilm” isteyen manzaraya bakıldığında, Rabbimiz ile “Halim” ismi arasında bir tevafuk olduğu görülecektir. Buradan anlaşılmaktadır ki, Cenab-ı Hakk’ın hepsi güzel olan mübarek isimleri bizim isimlerimizden çok farklıdır.
Buraya kadar arz edilenler Cenab-ı Hakk’ın isimleri ile bizim isimlerimiz arasındakı farkı göstermek içindi. Şimdi ise Allahu Teala’nın isim ve sıfatlarının ne manaya geldiğini misallerle arz etmeye çalışalım.
Rabbimiz’in isim ve sıfatları ne demektir?
Bir zat düşünelim ki, bu zat, fevkalade bir heykeltıraş olsun. O, çekicini indirdiği her yerde çizgi ve hatlar meydana getirmekte ve sonra mermerden, taştan veya granitten, yonttuğu ve bir şekil verdiği heykeli karşımıza diktiği an onun sadece canının eksik olduğu görülmektedir. Yani bu insan, işinde bu ölçüde mahir bir sanatkardır. Biz, böyle bir heykeli karşımızda gördüğümüzde bu heykeltıraşta fevkalade bir sanat kabiliyeti olduğunu anlarız. Şimdi bu heykeltıraşın sanatını izharı ayrı, izhar etme gücünde bulunması ayrı bir meseledir. O, önce hayalinde icra edeceği sanatının plan ve projesini yapar. İşte bu, ondaki sanat kabiliyetidir. Sonra bunu meydana dökme güç ve kuvveti sıfatlar merhalesidir. Daha sonra ise sanatın bütün incelikleriyle tezahür ettiği merhale ise isimler merhalesidir. Bu, bahsini ettiğimiz sanatkarın sadece heykeltıraşlık yönüdür.
Bunun dışında bir de bu zatın fevkalade bir marangozluk yönünün olduğunu kabul edelim. O, marangoz mesleğine ait alet ve edevatı kullanarak bir el hareketiyle karşımıza Selçuklu ve Osmanlı sanat eserlerinde, el işlemelerinde sedef kakmalarında gördüğümüz harika sanat eserleri çıkarmaktadır. İşte bu heykeltıraş, aynı zamanda böylesine usta bir marangozdur. Ona baktığımız zaman ruhunda hakikaten objeyi ve sübjeyi gölgede bırakacak, îcâd ve inşâ kabiliyeti ile öne çıkacak bir istidat ve kabiliyet vardır. Bu kabiliyet o insana marangozluk sıfatını kazandırır. Daha sonra ise bu zat isim mertebesine yükselerek marangoz ismini alır.
Başka bir misal daha verelim. Hüsn-ü hat, güzel yazı yazma sanatıdır. Hat sanatçıları için sırasıyla öncelikle bir hüsn-ü hat kabiliyeti, sonra hüsn-ü hat sıfatı ve daha sonra da hattat ismi mevzu bahistir. Mesela meşhur Hattat Hamid’i ele alalım. Evvela onda bir kabiliyet, daha sonra yazma imkanı, güç ve iktidarı vardır.
Ondan sonra da güzel yazı yazma istidad ve kabiliyetiyle yazı yazdığı zaman biz ona isim olarak “hattat” deriz. Onun babadan gelme “Hamid” diye bir ismi, bir de sanatına göre aldığı “Hattat Hamid” ismi vardır.
Misalleri çoğaltmak mümkündür. Yüzlerce sanatı önümüze serip, sanat kabiliyetinden sanatı ortaya dökme gücüne ve sonra da dökülmüş sanatla o zata vereceğimiz isme intikal edebiliriz.
Aynen bunun gibi, kâinat bir yönüyle heykeltıraşların yaptığı gibi heykellerle doludur. Ancak Allah’ın kâinatında sergilediği heykeller canlıdır. İnsandan daha güzel, daha muhteşem bir âbide bulmak mümkün değildir. Onun hiçbir yerinde göz tırmalayıcı bir yer yoktur. Aksine onda bir değişme yapıldığında tuhaflıkla karşılaşılır. İşte bu yönüyle insana baktığımız zaman onun arkasındaki Muhteşem Sanatkar’ın -tabiri caizse- fevkalade istidat ve kabiliyetini görürüz ki, biz buna “şe’ni ilahi” diyoruz. Daha sonra ise Kudret, İrade, Tekvin gibi plan ve projeyi tatbik etme imkanına sahip olma merhalesi gelir ki bu, sıfat merhalesidir. Daha sonra da gözde, dilde, dudakta, elde ve ayakta güzellikler kendini gösterince mesela Allah’ın Cemil ve Mücemmil ismini görürüz. Her şeyin yerli yerinde olduğunu gördüğümüzde Allah’ın Munazzım veya Nazım isimlerini müşahede ederiz.
Ne mutlu Rabbimizi isim ve sıfatlarıyla bilen, onları diliyle zikreden talihli kullara!
Kız isimleri ve anlamları
Afra: Ayın 13. gecesi, beyaz toprak.
Ahsen: Daha güzel, en güzel.
Aişe: Yaşayan, zenginlik ve bolluk gören.
Amine: Gönlü emin, kalbinde korku olmayan Peygamberimiz’in annesinin adı (Emine)
Asude: Rahatlamış, keder ve sıkıntıdan uzak.
Asuman: Gök, sema.
Ayşegül: Gül renkli, canlı ve güzel.
Ayşen: Ay gibi parlak, neşeli, sevimli.
Ayşenur: Nurlu, ışıltılı hayat.
Banu: Kadın, hanımefendi, prenses.
Bedia: Örneksiz yaratan ve örneksiz yaratılmış, güzel, eşsiz.
Bengisu: Ebedilik, ölümsüzlük veren su.
Betül: Bakire, namuslu kadın.
Beyza: Ak, bembeyaz, lekesiz.
Binnur: Nurla özdeşleşmiş.
Büşra: Müjde, sevinçli haber.
Canan: Sevgili, sevilen kadın, yar.
Didem: Gözüm
Dilan: Gönül dostu.
Dilara: Gönül alan, gönül kapan, gönlü dinlendiren.
Dilşad: Gönlü hoş, sevilmiş.
Eda: Naz, cilve.
Emel: Ümit, hülya.
Emine: Güvenilir, inanılır kadın.
Fatma, Fatıma: Sütten kesilmiş.
Feride: Eşşiz, benzeri olmayan, kibirli gururlu.
Feyza: Bolluk, çokluk.
Füsun: Büyü, sihir, şaşırtıcı güzelliğe sahip.
Gülbanu: Gülhanım. Gül gibi güzel kadın.
Gülcan: Gül gibi güzel canlı.
Gülizar: Gül yanaklı.
Gülperi: Gizli gül.
Gülşah: Güllerin şahı.
Günnur: Güneş ışığının aydınlığı.
Handan: Güleryüzlü.
Hatice: Vakitsiz erken doğan kız çocuğu.
Hülya: Hayal, kuruntu, vehim.
Hümeyra: Pembelik.
Jale: Sabah çiceklerin üzerinde görülen su damlacığı, kırağı.
Jülide: Karmakarışık, dağınık.
Kübra: Büyük olan.
Latife: Yumuşak, hoş, mülayim.
Leyla: Çok karanlık gece.
Macide: Şan ve şeref sahibi.
Mehlika: Ay yüzlü güzel.
Mehpare: Ay parçası, çok güzel.
Melda: Genç körpe ve nazik.
Meryem: İbadete düşkün insan.
Mihriban: Şefkatli, merhametli, muhabbetli.
Muazzez: İzzet ve şeref sahibi.
Mukadder: Takdir olunmuş ve kıymeti bilinmiş.
Mukaddes: Kutsal, temiz.
Müberra: Temize çıkmış, arınmış, müstesna.
Mücella: Parlatılmış, parlak.
Müjgan: Kirpikler
Münire: Nurlandıran, ışık veren.
Müzeyyen: Süslenmiş.
Nadide: Görülmemiş, çok değerli.
Nadiye: Seslenen.
Nâlân: İnleyen, feryad eden.
Nazan: Nazlı.
Nazife: Temiz, pak.
Necla: Çocuk, evlat.
Nermin: Yumuşak.
Nigar: Sevgili, resim gibi, put gibi kadın.
Nihal: Sevgili, düzgün fidan.
Nihan: Gizli, saklı, bulunmayan.
Nuran: Nurlu, runa ait.
Nuray: Işık saçan ay.
Nurbanu: Nur yüzlü hanım, gelin, prenses.
Nurcan: Canlı, neşeli, hayat dolu.
Nurefşan: Aydınlık veren, ortalığı ışık içinde bırakan.
Nurgül: Gülün en parlak olanı.
Nuriye: Işıklı.
Nurten: Teni ışık gibi beyaz olan.
Rahime: Hafif sesli, latif konuşan kadın.
Rüveyda: Hoş, ince, nazik.
Saadet: Mutluluk.
Sabâhat: Güzellik, letafet.
Sabiha: Güzel, latif, şirin.
Saime: Oruç tutan kimse, oruçlu.
Saliha: Dinin emir ve yasaklarına uyan, iyi ahlak sahibi kadın.
Semra: Esmer.
Sena: Övgü ile ilgili, şimşek parıltısı.
Serpil: İyi geliş, büyü, güzellik.
Seval: Severek al, hep sev.
Süeda: Uğurlu insanlar.
Süheyla: Yumuşak iyi huylu kadın.
Süreyya: Ülker yıldızı.
Süveyda: Kalpteki gizli günah.
Şahika: Zirve, doruk.
Şebnem: Çiğ, kırağı.
Şemsinur: Nurun güneşi.
Şermin: Utangaç, mahçup.
Şevval: Arap takviminin 10. ayı.
Şeyda: Aşk çılgını, aşık.
Şule: Ateş alevi.
Şükriye: İyilik bilme.
Tuba: Kökü yukarıda, dalları aşağıda cennet ağacı.
Türkan: Benzerlerinin arasında nitelikleriyle ayrılan.
Vildan: Yeni doğmuş çocuklar, cennet çocukları.
Zehra: Çok beyaz ve parlak yüzlü. Peygamberimiz’in kızı Hz. Fatıma’nın lakabı.
Zerrin: Altından mamul, parlak.
Zeynep, Zeyneb: Değerli taşlar, mücevherler.
Zübeyde: Öz, asıl, cevher.
Erkek isimleri ve anlamları
Abdullah: Allah’ın kulu.
Abdurrahim: Rahim’in (Allah’ın sıfatlarındandır) kulu.
Abdurrahman: Rahmanın kulu.
Abdülhamid: Bütün varlığın diliyle övülmüş Allah’ın kulu.
Abdülkadir: Her şeye gücü yeten Allah’ın kulu.
Ahmet: En çok övülmüş, methedilmiş, beğenilmiş.
Akif: Bir şeyde sebat eden.
Ali: Yüce, ulu.
Alparslan: Arslan gibi cesur ve yiğit, savaş beyi.
Alperen: Yiğit, bahadır.
Arif: Meşhur, çok tanınmış, irfan sahibi.
Asım: Günahtan, haramdan çekinen.
Avni: Yardımla ilgili, yardıma ait.
Aytekin: Ay şehzadesi.
Aziz: Muhterem, sayın.
Bahadır: Savaşlarda yılmazlığıyla üstünlük kazanan kişi.
Bahattin, Bahaddin: Dinin değeri, değerlisi.
Bârân: Yağmur.
Baykal: Yaban kısrağı, deniz, derya.
Behçet: Güleryüzlülük.
Behzat: Doğuştan iyi.
Beşir: Müjdeci.
Bülent: Yüksek, yüce, uzun.
Cafer: Küçük akarsu, çay, sütü bol deve.
Cahit: Çalışan, gayret eden, çabalayan.
Celal: Ululuk.
Celil: Çok büyük ve ulu.
Cemil: Güzel.
Cevdet: İyilik, kusursuzluk.
Cihan: Alem, kainat.
Cüneyt: Küçük asker, askercik.
Emin: Korkusuz kimse, emniyette olan.
Emre: Aşık, müptela.
Erdem: Fazilet, maharet.
Erdinç: Duru, güçlü erkek.
Erdoğan: Yiğit doğan.
Ergun: Sert başlı, oynak ve hızlı giden at.
Ergün: Yumuşak, uysal kimse.
Erhan: İyi adaletli hükümdar.
Ertan: Dericilerin yaprağıyla deri boyadıkları bir nevi ağaç.
Ertuğrul: Dürüst, doğru, yiğit.
Ertunga: Yiğit, hakan.
Esat: Oldukça mutlu, çok hayırlı.
Eyüp, Eyyüp: Sabırlı, günahlarına tevbe eden.
Fahrettin: Dinin övdüğü.
Fahri: Övünmeye mensup.
Faruk: Doğruyu yanlıştan ayıran. Hz. Ömer’in lakabı.
Fatih: Fetheden, İslam’a açan.
Fazıl: Fazilet sahibi.
Ferhat: Sevinç, neşe.
Fethi: Fethe mensup.
Fevzi: Galip gelen.
Fuad: Kalp, yürek, gönül.
Furkan: Hakkı batıldan ayırma.
Gökhan: Uranüs gezegeni.
Gültekin: Genç delikanlı, nazik.
Gürhan: Hanlar hanı.
Gürkan: Genç, taze.
Habib: Sevgili.
Hakkı: Doğrulu ve insaf sahibi.
Halid: Sonsuz, daim.
Halis: Hilesiz, katkısız.
Hamdi: Şükreden, şükredici.
Hamdullah: Allah’ın övgüsü.
Hamza: Heybetli, azametli anlamında, aslan.
Hasan: Güzellik, iyilik sahibi.
Hilmi: Yumuşak huylu, sakin tabiatlı.
İbrahim: İnananların babası.
İhsan: İyilik etem.
İlyas: Yağmurlara hükmeden İsrail peygamberi.
İsa: Dört büyük peygamberden biri.
İsmail: Hz. İbrahim’in oğlu.
Kâmil: Tam, noksansız.
Kâzım: Öfkesini yenen kimse.
Kemal: Olgunluk.
Kerem: Asalet.
Kerim: Kerem sahibi.
Lütfi: Hoşluk, güzellik.
Mahmut: Hamd olunmuş, övülmüye değer.
Mansur: Yardım olunmuş.
Mehmet: Muhammed isminin Türkçede Peygambere saygı dolayısıyla aldığı biçim.
Memduh: Övülmüş.
Metin: Metanetli, sağlam, özü sözü doğru.
Mirkelam: Güzel, nazik konuşan kimse.
Muammer: Yaşayan.
Muaz: Korunan, izzet sahibi.
Muhammed: Tekrar tekrar övülmüş. Peygamberimiz’in isimlerindendir.
Muharrem: Haram kılınmış.
Muhsin: İyilikte bağışta bulunan.
Mustafa: Temizlenmiş, seçilmiş, güzide.
Mükremin: İkram olunmuş.
Naci: Kurtulan, selamete kavuşan.
Nail: Muradına eren.
Naim: Bollukta yaşayan.
Necati: Kurtulmaya mensup.
Necdet: Korkusuz olmak, yiğitlik.
Necip: Soyu sopu temiz.
Necmeddin: Dinin yıldızı.
Nihat: Huy, yaratılış.
Nuri: Nurlu.
Nurullah: Allah’ın nuru.
Oğuz: Mübarek, saf, iyi yaratılışlı.
Orhan: Şehrin yöneticisi, hakimi.
Recai: Allah’a yalvaran.
Recep: Gösterişli, heybetli.
Rıdvan: Rıza, razı olma.
Rıfat: Yükseklik, yücelik.
Rıfkı: Yumuşaklık.
Rıza: Hoşnutluk.
Ruşen: Aydın, parlak.
Rüstem: Yiğit, kahraman.
Sacid: Secde eden.
Said: Mübarek, kutlu, uğurlu.
Sedat: Doğru ve haklı.
Sezâi: Uygun, yaraşan.
Sıtkı: İç yürek temizliği.
Süleyman: Huzur, sükun.
Şükrü: Şükretme.
Tahsin: Güzel bulma, beğenme.
Târık: Sabah yıldızı.
Tuncer: Tunç gibi güçlü kimse.
Turan: Eski İranlılara göre Türk ülkesi.
Turhan: Soylu seçkin kimse.
Zaman