Samanyolu Yayın Grubu Ankara Temsilcisi Abdullah Abdulkadiroğlu, görüntülerinin ortaya çıkmasından sonra çöken Kabataş yalanı ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası izlenen "İnkar et ve saldır!" stratejisiyle ilgili bir yazı kaleme aldı.
İşte Abdullah Abdulkadiroğlu'nu bugünkü yazısı....
Kabataş ve 17 AralıkAslında Kabataş meselesiyle 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında iktidarın davranış şekli arasında çok kuvvetli bir mantıksal bağ var.
Kabataş’ta görüntülerin ortaya çıkmasından sonra çöken bir yalanı, bugünlerde yeniden alevlendirip savunmaya kalkanların psikolojisi, tıpkı 17 Aralık’ta suçüstü yakalananların psikolojisiyle aynı.Bu aslında bir bakış açısı.
Yaşandığı iddia edilen Kabataş olayı 17 Aralık’tan önce 1 Haziran 2013’teydi.
Olayı duyar duymaz hepimiz inandık.
Bunun yalan olabileceğini kimse düşünmedi. Çünkü böyle bir yalan söylenemezdi. Hatta böyle bir hayal bile üretilemezdi.
Fakat 17 Aralık’tan sonra, Şubat 2014’de Kabataş olayının görüntüleri ortaya çıktı.Görüldü ki; ortada anlatıldığı gibi bir durum yok.
Kimse sözü geçen kadına saldırmıyor, bebeğini yerlere atmıyor. Üstelik öyle ortada 60-70 kişilik organize bir grup da yok.
Görüntülerde hayat normal bir şekilde akıp gidiyor. Olağanüstü bir durum dikkat çekmiyor.
Peki iktidar ve yandaşları, niye bugün hala Kabataş olayı doğruymuş gibi bir algı operasyonu yürütmeye çalışıyorlar ?
İşte asıl mesele burada yatıyor.Bu durum iktidarın 17 Aralık sonrası izlediği bilinçli bir strateji.
“İnkar et ve saldır!” stratejisi.Gerçeği gören gazeteciler, köşelerinden ve televizyon ekranlarından Kabataş yalancılarının yalanlarını yüzlerine vurup onları rezil etmek için çabalıyor.
Fakat onlar bunun yalan olduğunu hiçbir zaman kabul etmeyecekler.
Topluma yalan söylemeye devam edecekler.
17 Aralık’ta ayakkabı kutularından paralar ortalığa saçıldı, elbise kılıflarında, çikolata kutularında eurolar-dolarlar gidip geliyordu.
Hepsinin görüntüleri, fotoğrafları vardı; kabul ettiler mi ?
Evlerden çıkan para kasalarını herkes ağzı açık izledi.Evleri banka şubesine çevirmişlerdi.
Bütün görüntüler ortadaydı.
Kabul ettiler mi ?
Polisin koyduğunu söyledikleri paraları, gidip üstelik faiziyle bavulların içinde utanmadan bir de geri aldılar.Buna rağmen bütün ortaya dökülen pisliği inkar edip saldırıya geçtiler.
Kabataş’ta da aynısını yapıyorlar.İddia ettikleri gibi bir olay yaşanmadığına dair görüntüler ortaya çıkmasına rağmen, yalan söylediklerini inkar edip saldırıyorlar.
18 Aralık sabahı telefondaki bitmiş sesin, ertesi gün her şeyi inkar edip saldırıya geçmesi neyse, Kabataş olayı da mantık olarak aynısı.
Sıfırlama konuşmalarının montaj olduğunu savunup saldırıya geçmek neyse, Kabataş görüntülerinin montajlandığını söyleyip saldırmak mantık olarak aynısı.
Aynı gün bilmem kaç yandaşın aynı başlıkla Kabataş yalanı yazmasına bakmayın siz.
Onlar varlıklarını sürdürmek için yarın çıkıp “ilk defa açıklıyoruz, biz de o gün Kabataş’taydık, deri kıyafetli adamlar bize de saldırdı” bile der.
Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta; dürüstlükten, ahlaktan, din imandan, hak hukuktan bahsederek toplumun gözünde ve gönlünde yer edenlerin, nasıl olup da vicdanları alınmış yalan ve iftira makinesine dönüşmüş olmaları.Belli ki iktidarlarını sürdürebilmenin tek yolu olarak ellerinde bu kaldı.
Bunu yaparken de hiçbir kutsal tanımıyorlar.
Maalesef çok acı ve kısa ömürlü bir yol.
Allah korkusu olan bu yoldan bir an önce döner.
Böyle giderse korkarım; bir gün gelecek, yalan, iftira ve zulümden başka hiçbir şeyle anılmayacaklar.aakadiroglu/twitter