İyi çay demleyemeyen, iyi sohbet edemez. Kahvehanelerde, evlerde, işyerlerinde, piknik yerlerinde ve sıradan mahalle sohbetlerinde birlikte çay içmek, bizi biz yapan hallerimizdendir. Peki, iyi çay nasıl demlenir?
Pervin Mısırlıoğlu, çeşitli gazete ve dergilerdeki gezi yazılarıyla, televizyondaki gezi programlarıyla ve demokratik çıkışlarıyla tanınan bir gazeteci. Mısırlıoğlu'nun uzun yıllardan beri bıkmadan usanmadan araştırdığı ve bir anlamda meddahlığını yaptığı konu ise çay. Son yıllarda çayın öyküsünü ve iyi bir çay demlemenin sırlarını anlatıyor devamlı.
Çayın bir dostluk aracı olduğunu söylüyor: "Herkese karşı sevgiyle ve hoşgörüyle davranma ve uzlaşma kültürünün yaygınlaşması, en çok önem verdiğim konuların başında. Düşünün, insanlara 'Ne içersin?' yerine, 'Çay içer misiniz?' deriz ve en değerli konuğa çay ikram ederiz. Buraya kadar iyi ama ikram ettiğimiz çaylar, hem lezzet hem de demlenme şekli açısından ciddi bir problem ülkemizde. Oysa iyi çay demleyemeyen, iyi sohbet edemez. Bizim ana geleneklerimizden olan sohbetin iyisi, önyargıların masaya taşınmadığı bir ortamda olur. Kahvehanelerde, evlerde, işyerlerinde, piknik yerlerinde ve sıradan mahalle sohbetlerinde birlikte çay içmek, bizi biz yapan hallerimizdendir. Dolayısıyla sohbet barış ister, sabır ister, kültür ister. Mustafa Duman'ın Çay Kitabı'nda okumuştum; İngilizler, 2003'te Irak'a asker gönderen eski Başbakan Blair'e karşı, 'Savaşma, çay demle.' diye pankart açmış. Yani toplumsal barışın da simgesi çay. Çay, en güzel barış zamanlarında içilir. Çay, iyi bir zaman ayarıyla olur."
"Gülümseyemeyen dükkan açmasın." diyordu Gani Müjde, "Sabredemeyen de çay demlemesin." diyor Mısırlıoğlu. Ve bu konudaki titizliğini açıkça ortaya koyuyor: "Çayın alternatifi çaydır. Bu bilinen bir şey ancak ne yazık ki 'fast' kavramı yaşantımızın her zerresine işledi. 'Fast tea' çıktığından beri gerçek çay demlemeyi de unuttuk. Güzel bir çayı, ya özenli bir evde ya da çay butiklerinde içebilirsiniz ki artık bu da oldukça zor. Zaman hızlı, bu nedenle çayın ruhuna yaraşır bir hikâye oluşturamıyoruz. Herkes bir yerlere yetişme telaşında. Neredeyse bütün restoran ve kafeteryalarda, 'Taze çayınız var mı?' diye sorduğunuzda hepsi ağız birliği yapmışçasına, 'Çayımız taze.' derler ancak önünüze getirdiklerinde, burnunuza bile götüremeyeceğiniz kadar acı ve zehir gibi bir kokusuyla karşılaşırsınız. Sorarsınız, gayet rahat bir biçimde, 'Daha üç dört saat oldu.' der ya da en dikkatli ve özenlisi, '45 dakika oldu olmadı.' diye cevap verir. Genellikle böyle sunulduğu için ülkemizde, acı ve fazlasıyla kekremsilik, çayın doğal tadı olarak kabullenilmiştir. Demin üzerine biraz çay, biraz sıcak su ilavesiyle heba edilen çay, yaşam kalitemizi bozar.
İnsanların yüzde 90'ının günde en az bir, birçoğunun ise kişi başına yedi bardak içtiği bir ülke olarak çaya hak ettiği değeri vermediğimizden yakınıyor Mısırlıoğlu: "Çok kötü ve zehirli çaylar ikram ettiğimizi bilmeyiz. Dünyada kahve ucuz, çay pahalıyken bizde kahve pahalı, çay ucuz kalmış ama çay, aynı zamanda her açıdan ucuzlatılmış." Pervin Mısırlıoğlu, her yerde çay içmemesiyle biliniyor. Zaten içemediği çaylar yüzünden çayı araştırmaya karar vermiş. İster kıtlama, ister sallama, isterse demleme olsun, yeter ki taze olsun ve doğru sunulsun.
En iyi çayları Erzurum'da ve Artvin'de içmenin gurur verici olduğunu ifade ediyor. Çin'de çay okuluna giden, Güney Amerika'nın mate çaylarını yerinde içen, Fas'ta 'çay bin nane' ile Kahire Çarşısı'nın çaylarını tadan, Hindistan'ın sütlü çaylarını yoksul evlerde içen, Venedik'te San Marco Meydanı'nda gümüş demliklerdeki hayatı, Londra'da tereyağlı kukilerle "earl grey"li beş çaylarının tadını, Paris'te en güzel kafedeki mis kokulu çayı, Kenya'nın, Tanzanya'nın ballı siyah çaylarını ve daha pek çok yerdeki çay lezzetlerini tadan Mısırlıoğlu, Karadeniz'de yaşadıklarını hiçbiriyle değişmiyor ancak Erzurum haricinde diğer bütün şehirlerde içilemez acılık ve bayatlıkta çayların da önüne geldiğini sözlerine ekliyor. Buna rağmen Türkiye'de iyi çaylar içebilme umudunu kaybetmeyen birinin çayla ilgili dediklerine kulak vermek lazım.
Mısırlıoğlu'ndan, mükemmel çayın sırları için dikkat edilmesi gerekenler:
Çay sadece iyi suyla hazırlanmalı. Mümkünse tatlı ve taze, oksijeni yok olmamış bir suyla.
Porselen demlik zorunludur. Cam da olabilir ama alüminyum ya da madeni kap, çayın kalitesini bozar.
Porselen demlik kaynar sudan geçirilirken çay ise ılık suda yıkanarak konulmalı.
Her bardak için bir çay kaşığı çay konulur. Bazen dem için de isteğe göre bir kaşık eklenebilir.
Kaynar su, 1-2 dakika dinlendirilerek çayın üstüne dökülmelidir. Hem suyun içindeki varsa kireç dibe inmiş hem de çay yakılmamış olur.
Su fazla kaynatılmamalıdır.
Demlenen çayı kesinlikle doğrudan ateşin üstünde tutmamalıyız.
Çayların demlenme süreleri değişkendir. Türüne ve hasat edilme biçimine göre belirlenir.
Türkiye'deki siyah çayların 12-15 dakika demlenmesi uygun olurken yabancı çaylar 5-7 dakika, kimi çay tipleri içinse 3-4 dakika tercih edilir.
En önemlisi, demlenmiş çayın posası hemen çıkarılmalıdır ve demlenen çay, yarım saat içinde içilmelidir. Rizelilere göre toplam 18 dakikada demlenmiş ve içilmiş olmalı.
Çay çok demlenirse acı bir tat oluşur. Çiğ çiğ kokma ise az demlenmiş olmasından ileri gelir; ot tadı alırsınız çaydan.
İnce porselen veya ince belli cam bardaklarla ikram edilmelidir.
Çay içerken şeker kullanılacaksa küp, beyaz ve kristalize olanı tercih edilmelidir. Kara şeker çayın rengini bulandırır ama en komik olan, günde 8-10 bardak çay içenlerin her defasında birden fazla şeker atmasıdır. Oysa çayın tadını en çok şeker bozar.