Kandırmacaya somut bir örnek okuyacaksınız. Hem de bir zamanlar bölücü örgütün elebaşısı Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olan Şemdin Sakık’tan.
Kim bilir kaç bininci satır düştü sayfalara, gencecik bedenlerin davul zurnayla gidip ağıtla geri dönüşü üzerine? Kana doymayan terör, canına kıydığı on binlere geçtiğimiz pazartesi günü Erzincan’da 9 askerimizi daha ekledi.
Çok değil daha bir yıl önce asker düğününde, yüzlerinde gülümseme, boyunlarında kırmızı yazmalarla Hatay’da halay çeken, İzmir’de zeybek oynayan gençler şehit oldular hayatlarının baharında. Belki de Ergenekon ve türevi çetelerle çirkef ilişkileri bir bir ortaya çıkan, yine yıllarca duygularını, inançlarını istismar ettiği Doğu illerinde eskisi gibi destek göremeyen terör örgütü PKK’nın gerçekten son çırpınışları bunlar. Ergenekon iddianamesinde çetecilerle ilişkileri doğrultusunda, silah tedarikinden infaz havalesine kadar, tüyler ürperten pek çok kirli ilişkisinin ortaya çıkması yeni bir gelişme. Fakat bu kanlı örgütün yalan ve aldatma üzerine kurulu dünyası ta kuruluş yıllarından beri ortada aslında. Büyük oranda ateist olmalarına, Zerdüşt’e inanmalarına rağmen muhafazakâr bölge halkına kendilerini dindar Müslüman’mış gibi göstermeye çalıştıkları biliniyor yıllardır. Zaten 2006 yılında 300 terörist üzerinde yapılan anket, PKK’lıların İslam diniyle alakadar olmadıklarını ortaya koymuştu. Özgür Gündem Gazetesi’nde yayımlanan ankette ‘En sevdiğiniz dini önder?’ sorusuna teröristlerin yüzde 34’ü Zerdüşt cevabını vermişti. Yine aynı oran Hz. İsa için çıkmıştı. İşte, şimdi bu kandırmacaya somut bir örnek okuyacaksınız. Hem de bir zamanlar bölücü örgütün elebaşısı Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olan Şemdin Sakık’tan. Yattığı Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nden gönderdiği ‘görüldü’ mühürlü mektup, bölge halkını kandırmak için dine sarılan PKK’nın kirli oyununu anlatıyor. Bir de Demokratik Toplum Partisi’nin 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti’ye kaptırdığı muhafazakar tabanını geri kazanmak için geliştirdiği din açılımını yorumlayarak imamlı mitinglere, türbanlı kızların boy gösterdiği grup toplantılarına ışık tutuyor.
DTP‘li kadınlar türban takacak, DTP‘li erkekler camiden çıkmayacak
Bordo bereliler tarafından Kuzey Irak’ta yakalanana kadar Parmaksız Zeki kod adıyla PKK’nın üst düzey yöneticiliğini yapan Şemdin Sakık, şimdilerde Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde cezasını çekiyor. Terörisbaşı Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olarak bilinen Şemdin Sakık, kuruluşundan günümüze kadar terör örgütü PKK’nın iç yapısını en iyi bilenlerden. Bu nedenle terör örgütündeki geçmişine dair anlattıkları, itirafları büyük önem taşıyor. Cezaevinden ara ara gönderdiği mektuplar da öyle. Bunlardan biri de Mektup Okuma Komisyonu tarafından ‘görüldü’ mührünü taşıyan 12.06.2008 tarihli olanı. Bu mektubunda, terör estirdikleri bölgede yaşayan halka kendilerini kabul ettirebilmek için din üzerinden nasıl bir oyun tezgâhladıklarını ve bu kandırmacada ne kadar başarılı olduklarını açık açık anlatıyor. Altı sayfalık mektubunun girişinde öncelikle terör örgütü PKK-din ilişkisinin gerçek yüzünü şu sözlerle anlatıyor: “İdeolojisini tüm din ve mezheplere karşıtlık eksenine oturttu. Direkt veya dolaylı olarak dinle ilişkide olan her insan ve topluluğa gerici ve yobaz sıfatı yakıştırdı. Gerek kendi içinde, gerek başka sahalarda olsun dinin bütün ilke ve motiflerine karşı görülmemiş bir savaş verdi.” Bu açıklamanın hemen ardından 1989 yılında Şırnak’tan 25 kişilik terörist grubuyla geçtikleri Diyarbakır’da bölge halkını dindar görünüme bürünüp nasıl kandırdıklarını anlatıyor.
Lice-Kulp-Genç üçgenindeki dağlık arazide üslenen teröristler için arazi her açıdan elverişli olsa da köylülerin kendilerine uzak duruşu sorun olmuş. Sakık, ilk günlerde karşılaştıkları tavrı şöyle aktarıyor: “Yöre sakinlerinin kapıları bize kapalıydı. Her gece bir parça ekmek almak için on kapı çalmak zorunda kalıyorduk. Dahası bazı köylüler, bizi gördükleri gibi kaçıyor, kendilerini eve kilitliyorlardı.” Köylülerin bu tutumunu değiştirmek için akşam vakti köye inip, köylüleri bir eve toplayarak onlara Kürtlüklerini, Kürdistan’ı kurmak için mücadele verdiklerini anlatmak ve gönüllerini kazanmak üzere plan yapmışlar. “Planı uyguladık ama evdeki hesap çarşıya uymadı.” diyor Sakık. Köylülerin tavrını şöyle anlatıyor: “Köye her girişimizde bizi fark eden köylüler sağa sola kaçışıyor, kadınlar ve çocuklar ise ışıklarını söndürüp evlerine çekiliyorlardı. Bir araya getirmeyi başardığımız köylüler ise ya konuşmalarımızı dinlemiyor ya da söylediğimiz sözler hiç ama hiç etkili olmuyordu. Ne kadar dil döküyorsak da bu insanları ikna edemiyorduk, kapılarını açtıramıyorduk, yardımlarını alamıyorduk.”
Akşam toplantılarıyla köylüyü ikna etme planı suya düşen Sakık, “Ne olursa olsun bir şeyler yapmalıydım, aksi takdirde sadece araziye dayanarak kendimi yaşatamazdım.” diyor. Sakık, uzun süre insanların neden kendilerinden kaçtığını araştırmış. Dağda bulduğu çobana, yoldan geçen yolcuya ‘Neden bizden kaçıyorsunuz?’ diye sormuş. Sorusuna aldığı çarpıcı cevabı ise şöyle özetliyor mektubunda: “Dediklerine göre siz dinsizmişsiniz, aranızda sünnet olmayanlarınız bile varmış. Bazılarınız Ermeni’ymiş. Siz komünistmişsiniz, aile-namus menfuru (mefhumu demek istiyor) tanımıyormuşsunuz. Devlet kurmanız halinde Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında olduğu gibi camileri yıkacak ya da ahırlara dönüştürecekmişsiniz, imamları öldürecekmişsiniz, ezanın okunmasını yasaklayacakmışsınız.” Bu cevabın ardından “Din toplumu uyuşturan bir afyondur, türündeki sosyalist ilkeyi, ateistliğimi ve örgüt yöneticilerinin olası tepkilerini bir kenara bırakıp...” şeklinde ifade ettiği düşüncesinden hareketle “Köylerde mevlit okutmaya karar verdim.” diyor. Hemen işe koyulmuş ve grubundaki Cizreli bir genci yanına çağırarak ona din bilgisini sormuş. Çünkü bu terörist, dağa çıkmadan önce din eğitimi almış. Hatta terörist arkadaşları ona Mele (hoca, imam) Fikret diye hitap ediyormuş. Fikret kod adlı terörist, Kur’an-ı Kerim’i bitirdiğini, mevlit okuyabildiğini söyleyince onu hemen Kur’an-ı Kerim ve mevlit edinmesi için bir köye göndermiş. Ertesi gece planı uygulamaya koymuşlar. Bir mezraya inip ‘Birkaç gün önce Kartepe’de ölen iki arkadaş için mevlit vermeye geldik.’ diyerek köylüleri toplamışlar. “Bu açıklama onları hem şaşırttı hem de anında yumuşattı. Anında mevlit okutmamız için gerekli ortamı hazırladılar ve gerekli kolaylıkları gösterdiler.” diyor Sakık. İlk mevlitlerine az sayıda kişi katılmış olsa da ikinci gece indikleri komşu mezranın sakinlerini toparlamakta hiç zorluk çekmemişler. Derken bölgedeki bütün yerleşim alanlarında mevlit okutmuşlar. Bu kirli planının sonucunu ise şöyle anlatıyor Sakık: “Verdiğimiz mevlitler yöre halkını öylesine olumlu etkiledi ki daha önceleri bizi gördükleri yerde saklanacak delik arayan köylüler, izimizi takip ederek barındığımız yere gelmeye, Mele Fikret arkadaşımızdan ölüleri için hutbe okumasını istemeye başladılar. Talep o kadar yoğunlaştı ki keşke iki üç mele arkadaşım daha olsaydı diyesim geldi.”
DTP’liler camilerde örgütlenecek
Şemdin Sakık’ın ateizmi ya da Zerdüşt dinini benimseyen terör örgütü PKK’nın muhafazakâr bölge halkına karşı kendilerini nasıl dindar Müslüman gösterdiklerini anlattığı mektubu, ‘DTP’nin Din Açılımı Üzerine’ başlığını taşıyor. 22 Temmuz 2007 milletvekili genel seçimlerinde AK Parti karşısında oylarının büyük kısmını kaybeden DTP’nin son dönemde tabanını geri kazanmak için dinî açılım içine girdiği biliniyor. Seçim sonrası Marksist yapılı DTP’nin Sünni ve Şafii tabanı yansıtmadığı konuşulmuştu günlerce. Hatta o dönemde partinin eşbaşkanlığını yürüten Aysel Tuğluk, bir röportajında ‘Muhafazakâr tencereye (tabana), elit kapağın (DTP) uymadığı benzetmesine katılıyor musunuz?’ sorusuna şu cevabı vermişti: ‘Oturmuyor tabii ki. Yaşam olarak, tarz olarak uymuyoruz.’ Bu, uçurumun farkına varan DTP, muhafazakâr tabanı kazanmak için dinî öğeleri kullanmaya başladı. Düzenlenen mitinglerde elinde Kur’an-ı Kerim taşıyan imamlar, açılan Bediüzzaman Said-i Nursi posterleri, Meclis’teki grup toplantılarına katılan başörtülü kızlar sadece birkaç örnek. Şemdin Sakık da mektubunda bu duruma dikkat çekiyor ve DTP’nin önümüzdeki dönemde din üzerinden nasıl bir politika izleyeceğini şu çarpıcı ifadelerle anlatıyor: “Önümüzdeki yıllarda DTP’li kadınların yarı yarıya türban taktıklarını görürseniz hiç şaşırmayın. DTP’li erkeklerin yoğun biçimde camilere girip çıktıklarını, bir de camilerde örgütlendiklerini göreceğiz. Gelişmeleri geriden takip eden Öcalan bile tebaasından camilerin toplanma ve örgütlenme alanları olarak kullanılmasını istemeye başladı bile.”
Bölücülerin dinî önderi Zerdüşt!
Fırat Haber Ajansı, 2006 yılında Türkiye, İran ve Irak’taki 300 PKK’lı teröristin katıldığı bir anket yapmıştı. Ülkede Özgür Gündem Gazetesi’nin sonuçlarını yayımladığı ankette öyle bir soru vardı ki sonuçları teröristlerin din oyununu belgeliyordu adeta. ‘En çok beğendiğiniz dinî önder kim?’ sorusu yöneltilen teröristlerin en beğendiği dinî önder Mecusilik olarak da bilinen dinin kurucusu Zerdüşt’tü.
Anket sonuçları şöyle:
Zerdüşt % 34
Hz. İsa % 34
Mani % 11
Hz. Muhammed % 10
Hz. Musa % 7
Hz. İbrahim % 4
“PKK artık etnik kökeni değil, İslam’ı öne çıkarıyor”
İslam dininin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın hayat biçimi üzerindeki etkisi ve önemini analiz eden ‘Puşi ve Sarık, İslam Kürt Sorununu Çözer mi?’ kitabının yazarı Nevzat Çiçek, yakın dönemde yaptığı araştırmalar ışığında konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “Kurulduğunda etnik kökeni vurgulamasına rağmen artık İslam’ı öne çıkarması gerektiğini düşünen bir PKK ile karşı karşıyayız. PKK’nın Kürt-İslam sentezine gideceğini düşünmüyorum, ama o da dine aykırı şeyler söylememe hassasiyetini sergilemeye başladı. Eskiden din konusunda çok rahattı. Sosyalist dünya görüşünün yoğurduğu bir gençlik hareketinin psikolojisiyle davranıyordu ama şimdi dini daha çok dikkate alıyor. Dinin afyon olduğunu söyleyen terminolojiyi kullanmıyor. Bu arada, bölgedeki dinî liderler de Kürt kimliğini ön plana çıkaran söylemleri artık reddetmiyorlar.”
ÖNDER DELİGÖZ/ZAMAN