İşte PKK'nın bittiğinin resmi!

İşte PKK'nın bittiğinin resmi!
Sarp dağların arasında sıkışıp kalmış bir şehir Hakkâri. Fakat halkın arasında sıkıştığı dağlar başka: Devlet ve terör örgütü PKK... Şimdi bütün umutlar, devletin atacağı somut adımlara bağlandı.
‘Örgütün tek umudu Hakkâri, burada da kırılma yaşanıyor. Her yerde kaybetti. Umudu, uyuşturucu ticareti yapan halk. Bunları elinde tutmak istiyor. İnsanlar birçok yerde, ‘kral çıplak' dedi. Diyarbakır'da STK'ların açıklama yapması bile çok büyük olaydır. Hakkâri, örgütün âdeta pilot bölgesi. Başarılı olursa ‘demokratik özerkliği' sağlar, başarılı olamazsa biter.' Bu sözler Hakkâri'deki bir güvenlik görevlisine ait. Terör örgütü PKK, son birkaç aydır Hakkâri'de şehir üzerinde mutlak baskı oluşturdu… Aksiyon, artık terör olaylarıyla gündeme gelen şehrin nabzını tuttu. Son olay Geçitli köyünde 9 kişinin mayınlı saldırı sonucu hayatını yitirmesiydi. Şehre ulaşmak için Van'dan hareket ediyoruz, tabelada 200 kilometre yazıyor. Hakkâri'yi Van'a, hatta Türkiye'ye bağlayan tek yol burası. Binlerce kilometre bölünmüş yol yapan hükümet, aynı çalışmayı burada yeni başlatmış; uzun, kıvrımlı, çakıllı, dağlık yolun çift şeride kavuşması vakit alacak gibi. Hakkâri yolları âdeta tıkalı damarları andırıyor, 200 km'lik mesafe 4 saatten önce alınamıyor. Bir anlamda fiziki izolasyona maruz kalan ilde sorunlar kangrene dönüşmüş. “Son nokta burası, ötesi yok!” diyor birisi. PKK, elindeki en büyük güç olan baskıyı Hakkâri'de fazlasıyla hissettiriyor. Zaten şehre girer girmez baskı hissediliyor. İnsanlar düşündüklerini sözlere dökmekte zorlanıyor, her kelime dikkatle çıkıyor ağızlardan. Görüştüğümüz isimlerin çoğu “İsmimi yazmayın lütfen!” diyor, hayati tehlikeyi işaret ederek. Çünkü Hakkâri'deki baskının arkası boş değil. Irak, İran, Türkiye sınırının ortasında yer almasının yanında PKK'nın 10'dan fazla kampına yürüyüş mesafesinde il merkezi. Hatta örgüt üyelerinin kamplardan şehre döner yemeye geldiğini görenler var. Sokakta silah sesleri eskisine nazaran daha sık duyuluyor. El bombası bulma süresi sadece 30 dakika. Örgütün hayat alanı olan Hakkâri dağlarından Geçitli köyüne doğru Zap suyunun kıyısından yol alıyoruz. Taksi bulmak kolay değil, sebebi yeni bir mayınla karşılaşma ihtimali. Geçitli'ye yaklaşıyoruz. Şoförümüz Orhan, yol kenarından gitmiyor, asfaltta kalmaya çalışıyor: “Artık insan çekiniyor. Gece gündüz girerdim bu yollara.” diyor. Ama bir süre sonra asfalt bitiyor, toprak yola geçiyoruz. Mayın gözetlemenin anlamı kalmıyor, Orhan Bey gülerek “Nasip!” diyor. Sarp tepelerin arasından terörist çıksa kaçacak yer yok, PKK'nın şehir hayatıyla bu kadar iç içe olduğu başka yer de... Merkeze 40 kilometre mesafede olmasına rağmen bir saatte ulaşıyoruz Geçitli köyüne… 16 Eylül sabahı meydana gelen olay, ‘asker yaptı' izlenimi oluşturmak üzerine kurulmuş. Ancak bu saldırının hedefinde doğrudan Cahit Erol'un ailesi vardı. Başsağlığı için köye gelenleri, Hakkâri ve Yüksekova'ya götürüyordu patlatılan kırmızı minibüs. Hakkâri yönüne, bu araçtan önce iki araç daha geçmişti. Minibüsten önce, mayının üzerinden geçen 20 araçlık bir cenaze konvoyu ise köye gidiyordu; ancak hiçbiri hedefte değildi. Mayının yerleştirildiği nokta yok etme amacını ortaya koyuyor. Köye beş kilometre mesafede, çıplak dağların üzerinden kıvrıla kıvrıla giden yolun keskin bir virajında mayının açtığı iki çukur karşılıyor bizi; araçlar yavaşladığı için özellikle burası seçilmiş. Eğer mayın virajlı yolda olmasaydı, can kaybı fazla olmayabilirdi. İki mayın, tam orta yere konmuş. Mayını kablo vasıtasıyla uzaktan kumandayla patlatanlara Geçitli köyünden “Araç çıktı!” diye ihbar gittiği tahmin ediliyor. Yani köyde işbirlikçilerinin olma ihtimali yüksek. Cahit Erol'un ailesi, 2 bin nüfuslu, 200 korucu bulunan köyde koruculuk yapmayan birkaç aileden biri. 7 yakınını mayınlı saldırıda kaybetmesine rağmen kimseyi hedef göstermiyor Cahit Bey; “Kim yaptıysa, PKK ya da devlet (JİTEM), ortaya çıkarılsın. Bu vahşet diğerleri gibi değil. Üstü kapatılmasın, kim yaptıysa hesabını ödeyecek. Bu dünyada değilse, öbür dünyada.” diyor. O araçta hayatını yitirenlerden kardeşi Semiha'nın hamile olduğunu, yaralı torunu Sudenaz'ın ise korkudan köye gelmek istemediğini anlatıyor. Cahit Erol, “Devlet yaptı!” deyip işin içinden çıkmıyor. Taziye çadırında görüşürken köylülerden devletin yaptığını ima eden sözler duyduğunda “Hayır, ben onların dediklerini söylemiyorum, bunları yazma.” diye uyarıyor. Olaydan kısa süre sonra Erol'un bir yakını, suçlu olarak askeri ilan etmiş ve bir üsteğmeni öldürmeyi planlamış. Ancak Erol, “Kimin yaptığı belli değil.” diyerek önlemiş. Kırmızı arabada oğlu Enes'i kaybeden Tahir Erol, patlamadan birkaç dakika önce o yoldan geçmiş. “Ben ondan önce geçtim, bilseydim Enes'i yanımda götürürdüm.” diyor. 08.55'teki patlamanın ardından Cahit Erol, “Ne oldu?” diye telefon açmış Tahir Erol'a; o da olay yerine geldiğinde “Aydın'ın arabası” diye haber vermiş. Patlamanın ardından herkes bu noktaya akın etti. Tahir Erol, “Cesetler tanınıyordu; ama 3-4 parçaya bölünmüştü. Alttan patladığı için çoğunun bacağından aşağısı kopmuştu. Cesetlerin parçalarını poşetlere koyup götürdük. Orada cenazeyle uğraşırken failleri aramak aklımıza gelmedi, herkes şoktaydı.” şeklinde konuşuyor. Askerin saldırıyı yapanlara neden operasyon düzenlemediği sorusunun yanı sıra köydeki korucuların saldırganları niçin aramadığı bilinmiyor. Birden fazla olduğu tahmin edilen saldırganların olay yerinde toplanan kalabalığın içine karışmış olabileceği belirtiliyor. Zaten kalabalığın içinde PKK'nın kışkırtmalarını yapan kişiler vardı, askeri taşlamışlardı. Hakkâri Başsavcısı, delillerin yok olacağı endişesiyle bu kişileri sakinleştirerek olayları yatıştırmıştı. HAKKÂRİ'DE BİR RUS Bir güvenlik görevlisi, PKK'nın bu saldırısını 2006 yılındaki Danıştay saldırısına benzetiyor. Dindar bir Müslüman portresi çizmeye çalışan Alparslan Aslan, başörtüsü yasağı sebebiyle Danıştay baskınını yaptığını öne sürmüştü, hâlbuki yakalandıktan sonra Ergenekon ile irtibatı ortaya çıktı. Bu saldırının ardından birbirine paralel keskin açıklamalar üst üste geldi. BDP'liler ve PKK'ya yakın basın kuruluşları saldırının ardından olay yerine akın etti. BDP'liler Danıştay saldırısında olduğu gibi olayın sıcaklığı kaybolmadan açıklama üzerine açıklama yaptı. Patlama yerine çantalar bırakıldı. Bir esnaf “Bu eylemi JİTEM yaptı ve o çantayı bıraktıysa gerçekten salaktır.” diyor. Bu propaganda başarılı da olmuş; köylülerle konuşurken “Askerler helikopterden iner inmez kabloya yöneldi” diyor, askerin saldırıyı bildiğini ima etmek için. Hâlbuki bir yetkili “Onlar işinde uzman, saldırının nasıl yapıldığını çözmesi zor değil.” yorumunu yapıyor. Patlamanın ardından olay yerine 30-40 metre mesafede bir çanta bulundu; içinde Rus yapımı mayın vardı; ancak PKK bunu ‘Afyon MKE yapımı' diye anlatıyor, olay yeri tutanakları ise bunu yalanlıyor. Hakkâri Savcılığı'nın yürüteceği soruşturmada bu mayınların Türkiye'deki askerî birliklerin envanterinde yer alıp almadığı da incelenecek. Olayda Rus mayınlarının kullanılması tesadüf müdür bilinmez; ama iddialara göre saldırıdan bir ay önce Hakkâri'de bir Rus boy gösterdi. Esnafla sohbet eden Rus, ‘yemek kültürünü araştırmak üzere' geldiğini anlatmıştı; ancak aynı kişi sohbet koyulaşınca “Etnik kimlikler üzerine araştırma yapıyorum.” dedi. Güvenlik birimlerinin kayıtlarında bu kişi hakkında bilgi bulunmuyor. Patlayıcı ile güçlendirilen ancak patlatma düzeneği devre dışı olan Rus anti-tank mayınlarının yanı sıra içine A4 patlayıcı yerleştirilmiş boş aydınlatma fişeği bulundu. Paslanmış fişeğin birkaç yıllık olduğu, askerin kullandığı ve arazide bulunabileceği belirtiliyor. 2 kaleşnikof kasaturası, bir pense, bakır tel, daha önce PKK tarafından Çukurca'da askerî araca düzenlenen saldırıda da kullanılan beyaz renkli SAS marka kablo, iğne-iplik, kalem pil, elektrikli ateşleme düzeneği, telsiz ve henüz savcılığa ulaşmayan kamera, diğer eşyalardı. Çantanın Dağ Komando Taburu'na ait olduğu öne sürülüyor; ancak olay yeri tutanaklarına göre çantanın üzerinde böyle bir ibare yok. Bu tip çantaları Hakkâri'deki esnaftan almak mümkün. Çantanın 50 metre ötesinde ise bir poşet bulundu, içinde uzun süre dağda kalmayı sağlayacak gıda vardı. Bölgeye özgü otlu peynir bu yiyeceklerden biriydi, diğeri ‘kade' adında yöreye ait çörekti. Hem bu yöresel yiyecekler hem de dağda uzun süre kalmaya yetecek gıdalar, zanlıların dağda dolaşan PKK'lılar olduğu ihtimalini güçlendiriyor. CAHİT EROL'UN EVİNDEKİ MİSAFİR Geçitli'deki mayın saldırısından bir hafta önce, bu bölgeye yakın bir noktada 9 PKK'lı öldürüldü. Bayram öncesinde gerçekleştiği için örgüt ‘Kara Bayram' diye niteledi bu olayı. Öldürülen teröristlerle birlikte bir grup, PKK'nın eylemsizlik kararını bozmak için saldıracağı bir karakol arıyordu. Hedef, Hakkâri'ye 25, Geçitli'ye 5 km mesafedeki Çaltıkoru Karakolu'ydu. Fakat saldırı başarısız olunca grup takip edilip imha edildi. Referandumda boykot yönünde çalışan, PKK'ya sempatisi bilinen Cahit Erol'un saldırıdan önce evinde bir hafta iki kişi sakladığı öne sürülüyor. Bu kişilerin Çaltıkoru Karakolu'nu hedef alan teröristler olup olmadığı bilinmiyor. PKK, baskının başarısız olmasının altında, askere ihbar gitmiş olmasının yattığını düşünüyordu. İhbarı da Geçitli köyünden birinin yaptığı öne sürülüyor. “Cahit Erol'un evini açtığı bu kişiler kimdi? Kimliklerini başkası biliyor muydu? “Eğer ihbar yapıldıysa, yapanın kimliği devlet kanalından terörist kanala iletilmiş olabilir mi?” soruları cevap bekliyor. PKK bu durumda ihbarı yapanı tespit edip intikam almış olabilir. Hakkâri'de bir kanaat önderi, “Bu mayını koyan adamda demek ki kin var, doğrudan öldürmek istiyor. Bunu Cahit Erol biliyor. 9 köylünün öldürülmesi ile 9 PKK'lının öldürülmesi arasında bağ var.” diyor. İddiaya göre Cahit Erol, “Bunu bana yapmayacaklardı!” demiş. Telefon kayıtları, olay sonrası ortalığı provoke edenlerin görüntüsü bu sorulara cevap bulmakta yardımcı olabilir. VALİNİN ŞEHİR DIŞI SIRRI Saldırı yüksek ihtimalle PKK'nın işi olsa da savcılık devlet içindeki çeteleri de göz ardı etmiş değil. Hakkâri Valisi Muammer Türker'in şehir dışına çıktığı bir dönemde saldırının meydana gelmesi dikkat çekici. Üstelik, Vali il dışına çıktığında bu tip saldırılar daha önce de yaşanmış; Hantepe ve Gediktepe saldırıları gibi. Bu, valilik yetkililerinin de dikkatini çekiyor. Bir başka soru, saldırının olduğu yerdeki korucu noktalarının bu yıl neden azaltıldığı. Mayını kim koymuş olursa olsun, hedef aynıydı: Devletle vatandaşın kaynaşmasını engellemek, halkı PKK etrafında buluşturmak, referandum sonrası ortamı karıştırmak. Bunun sonuç verdiği de görülüyor; dağa çıkan PKK'lıların yanı sıra propagandanın sokaklarda belli ölçüde etkili olduğu görülüyor. Eylemin devlet tarafından yapıldığına inananların sayısı az değil. İmam Aziz Tan'ı bile PKK'nın öldürdüğüne inanmayanlar var. Her ne kadar halkın arasında “Derin devlet gibi derin PKK var, onları da göz ardı etmemek lazım.” diyenler çıksa da, bu kişilerin sesi korkudan yüksek çıkmıyor. İnsanlar can güvenliğinden endişe ediyor. Abdullah Öcalan bile ‘derin PKK'yı işaret ederken, bunun Hakkâri'de etkili olmamasının altında örgütün baskısı yatıyor. “PKK, referandum dâhil birçok konuda kendini böylesine sahiplenen Hakkâri'de sivil hedefleri niye seçiyor?” sorusuna AK Parti'nin bölgedeki önemli isimlerinden, eski il başkanı Osman Kızılban şu cevabı veriyor: “PKK, en çok destek verene en büyük tahribatı yapıyor. ‘Halkı ne kadar çok rahatsız edersek, o kadar yanımızda olur' diye düşünüyor. Şemdinli'de karakol saldırısı sonrasında, belediye başkanının evi basıldı. Örgüt güvenlik güçlerini kışkırtıp halkın üzerine gitmesini istiyor. Osman Baydemir gibi vasat duranları şahinleştirmek istiyorlar. Toplumsal zeminde gelişmiş olsa da PKK, vurucu güç olarak zor durumda, eylem yapamıyor. Militan kaybı çok, risksiz eylemler hedefliyor.” Dünyanın hiçbir yerinde PKK gibi bir örgüt yok. ETA Bask bölgesindekileri, IRA ise Katolik İrlandalıları hedef almıyor. Kürt halkı adına mücadele ettiğini söyleyen yapı, sadece güvenlik güçlerini değil, Kürtleri de hedef alıyor. Bir akademisyen, PKK'nın 1984-95 yılları arasında sıkıştığında da sivilleri hedef aldığını hatırlatıyor. PKK, zayıf karakollar dışında ve içeriden destek almadığı takdirde her karakola saldıramıyor, büyük kayıplar veriyor. Bayramdan bir gün önce öldürülen teröristlerin çoğu örgüte yeni katılmıştı. Başbakanlıkta, içeriği açıklanmayan bir güvenlik zirvesi düzenlendi; konu tek başına Hakkâri idi. Peki Hakkâri PKK açısından neden bu kadar önemli? Hakkâri; İran, Irak ve Türkiye sınırlarının kesiştiği dağlık bir noktada bulunuyor. 33 ayrı noktasının yüksekliği 3 bin metre civarında. Bu da hayatın zorlaşması anlamına geliyor. PKK, şartların zorluğundan faydalanıp hayat imkânı buluyor, kampların çoğu burada. Dağ kadrosunda 500 Hakkârili var. Militanların cenazesini şehre onlar getiriyor. Geçitli köyündeki cenazelerden biri, ‘kepenkler kapatılmasın' diye gece gömülecekti; ancak PKK buna izin vermedi. Dağdan gelenlerin katılımıyla cenaze töreni düzenledi. Geçmişte batıya giden terörist cenazeleri şimdi ailelerine teslim ediliyor. Defin merasimlerine on binlerce kişi katılıyor. Sürekli gelen cenazelerle acı canlı tutuluyor. Güvenlik güçlerinin tespitine göre, 9 teröristin ölmesinden sonra Hakkâri'den 20 kişi dağa çıktı. Sokaklarda, “Gerilla bizim gururumuz” sloganları atılıyor. Neredeyse her evden bir kayıp var. Bu yaygın acı şehrin genelinde intikam hırsına dönüşmüş. Hırslanan insanlar ya dağa çıkıyor ya bomba koyuyor ya da sokakta taş atıyor. PKK'nın despotluğa varan uygulamalarına bir kesim gönüllü destek veriyor, bir kesim ise korkudan ses çıkaramıyor. Şehir merkezinde, bir omuz atmak bile PKK'ya mal edilebiliyor. Hakkâri'ye dışarıdan gelen bir kamu görevlisi “Dedikoduyla bile birini astırabilirsiniz.” diyor. PKK aleyhtarı birinin sokakta linç edilmesi zor değil. PKK, Hakkâri gibi kritik bir noktayı hep yanında tutmak istiyor. Terör örgütünün yürüme mesafesindeki kamplarında yargılamalar yapılıyor. Köylüler arasındaki meseleler adliyelerde değil, Serhat kod adlı Ferhat A'nın bulunduğu kampta kurulan mahkemede çözülüyor. Hatta AK Partililer bile bu yargılamalara maruz kalıyor, onlar Kur'an'a el basıp yemin ediyor. İstifaya zorlananlar oluyor. PKK baskısı en somut hâliyle 12 Eylül'deki referandumda görüldü. Can güvenliği sebebiyle katılım yüzde 9'da kaldı. Şehir merkezindeki üç bin memur sandığa gidemedi, sadece bin oy çıktı. BASKININ NEDENİ UYUŞTURUCU PKK'nın Hakkâri'yi yanında tutmak istemesinin önemli bir sebebi de kaçakçılık; bunun başında uyuşturucu kaçakçılığı geliyor. Bir güvenlik görevlisi “Neden Mardin, Muş, Şırnak değil Hakkâri? Çünkü orada isteseniz de kaçakçılık yapamazsınız. Bu bölge aşiret, uyuşturucu, kaçakçılık, örgüt dörtgenine sıkışmış.” diyor. Uyuşturucu kaçakçılığını ise dağda çocukları bulunan 500 aileye yaptırıyor. Dağa çıkanlara ayrıcalık tanınmış oluyor, böylece bunun zemini hep canlı tutuluyor. Hatta aileler bu bölgede para kazanabilmek uğruna çocuklarından birini dağa gönderiyor. Hakkâri, PKK'nın kurduğu düzenin kritik bir noktasında yer alıyor. Afganistan ve İran üzerinden gelen uyuşturucu 3-4 noktadan Hakkâri'ye giriyor, buradan Avrupa'ya ulaşıyor. Dağlık bölgelerden katır sırtında yılda 100-120 ton civarında giriş oluyor. PKK sadece bu ailelerden vergi adı altında kilo başı 50 dolar para alıyor. Uyuşturucunun kilosu Afganistan'da 2 bin dolara mal oluyor. PKK, Türkiye'ye girişinden Avrupa'ya ulaşana kadar ‘vergi' kesiyor. Mesela İspanya'ya ulaştığında da kilosu 20 bin doları buluyor. PKK sadece 2 milyar dolar değerindeki 100 tondan fazla uyuşturucudan değil, şeker, insan, çay, sigara, mazot kaçakçılığından da para topluyor. Güvenlik güçleri, toplanan meblağın çok azının PKK'lıların hayatını sürdürmesine yeteceğini; ancak kalan paranın nereye gittiğinin bilinmediğini söylüyor. PKK kampları da stratejik noktalara değil, daha çok uyuşturucu güzergâhları üzerine kurulmuş. Örgüt bu kritik güzergâhı kaybetmek istemiyor, eylemleri çoğunlukla buna göre şekilleniyor. HAKKÂRİ 2008'DE DEĞİŞTİ PKK'nın şehirlerdeki bu baskısı aslında 2007 sonunda kuruldu. Ergenekon terör örgütü deşifre olmaya başlayınca görev PKK'ya ihale edildi. PKK'nın ‘şehir yapılanması' diye kabul edilen, kimi uzmanlarca ‘örgütün üst kanadı' diye nitelenen ve Ergenekon'un uzantısı gibi hareket eden KCK oluşturuldu. Baskı bu tarihten sonra hissedilmeye başlandı, korku imparatorluğu inşa etmek için her yol kullanıldı. 2009'da başlayan KCK operasyonları ‘açılıma zarar verir' endişesiyle durduruldu; ancak PKK'ya darbe vurmak için bu yapının çökertilmesi gerekiyor. Zira PKK şehirde çok etkili, asker ve polis ise geri planda kalıyor. İddiaya göre, güvenlik güçleri bu olaylardan dolayı bir süreliğine bölgede OHAL şartlarının uygulanmasını istiyor. Bir güvenlik yetkilisi, “PKK, kent meclisini oluşturdu, o zaman Hakkâri kaybedilmeye başlandı. Herkesi fanatik hâle getirmeye çalışıyorlar, intikam hırsını yayıyorlar. Örgüt kadınları, gençleri ırkçılığa sürüklüyor. KCK bu noktada katalizör etkisi yaptı; mahalle, sokak, devlet daireleri, esnaf, her yerde bir yapılanmaya gittiler. Bu yapının dışına çıkmaya çalışanlar cezalandırılıyor.” diyor. Bu baskıyı en fazla hissedenlerin başında esnaf geliyor. Yüksekova Sanayi Odası'nın tespitine göre geçen yıl kepenkler 81 gün kapatılmış. İlçe esnafının zararı 3 milyon liradan fazla. Hakkâri merkezindeki tablo bundan farksız değil. 12-13 yaşlarındaki çocuklar esnafı “Kapatmazsanız camlarınızı indireceğiz!” diye tehdit ediyor. Polisler yolda taşlanıyor, askerî arabalar kimi zaman alkışlanıyor. Okullar, hastaneler, resmî daireler taşlanıyor; memur lojmanları da nasibini alıyor. Taş atan çocuklar birileri tarafından yönlendiriliyor. Geçen yıl taş atmayı organize ettiği öne sürülen biri üzerinde 10 bin lirayla yakalandı. Para 5, 10 ve 20 liralıklar hâlinde destelenmişti. Kamuoyuna yansımayan bu olaya göre taş atan çocuklara bu paralardan veriliyordu. PKK sempatizanları “Vali niye bu kadar iyi? İyi niyetinin altında ne var?” diye soruyor. Hakkâri Valisi Muammer Türker selefinin aksine halkla iç içe yaşıyor; cenazelere, cumaya gidiyor, Kürtçe konuşuyor. Vali için projelerden önce halkın psikolojisi geliyor. Vali proje noktasında her türlü öneriye açık olduğunu belediyeye iletmiş, hatta göreve geldikten sonra “Hakkâri'nin ana caddesinin parasını biz verelim, siz yapın.” teklifini belediyeye sunmuş; ama kabul etmemişler. Şehir merkezinde sular sık sık kesiliyor, yollar tozdan geçilmiyor, çöpler alınmıyor. 20 sene önce var olan sorunlar hâlâ çözülmüş değil. PKK'nın, halkla devletin kaynaşmasını önlemek için çöplerin toplanmasına mâni olduğu belirtiliyor. PKK HER ŞEYİ KULLANIYOR PKK şehirde her şeyi kullanıyor, provoke ediyor. Yaz başında bir fuhuş operasyonu yapıldı, arkasından KCK çıktı. Ama örgüt “Fuhuşu devlet organize etti. Halkı ajanlaştırmaya çalışıyorlar.” diyordu. Fakat olayın başındaki kişi fuhuştan tutuklandığı gün terörden de tutuklandı. Halk güvenlik güçlerine pek yardımcı olmuyor. Kısa süre önce Emniyet'e roket fırlatmak üzere gelen iki terörist tespit edildi, biri yakalandı ama diğeri kaçtı. Hakkâri'de birkaç gün saklanan teröristi kimse ihbar etmedi. Baskının bu boyutta olduğu şehirde bir kırılma yaşanması, PKK'nın şehir yapılanması KCK'ya büyük darbe vurulmadan baskının kalkması mümkün değil. Şehir merkezindeki Atatürk'ün heykelinin üzerine “Türk, öğün, çalış güven” yazılmış; ancak etrafı demir parmaklılıklarla çevrili. İmam Aziz Tan gibi sevilen isimlerin öldürülmesine bile halk yeterince tepki göstermedi, bu diğer memurlar için gözdağı niteliği taşıyor. Nüfus yapısı, şehrin kışkırtmalara açık olduğunun en önemli delili. Nüfusun yüzde 50'si 19 yaş, yüzde 73'ü ise 29 yaş altında. Bu şehirde kadınların sözü geçmediği düşünüldüğünde onları sokaktan çekmek mümkün olmuyor. Sokakta, kahvede gördüğünüz genci, bir süre sonra polise taş atarken görebilirsiniz. PKK bu gençleri sokaklarda kullanmaya çalışıyor, okudukları okulları onlara taşlatıyor. 256 bin nüfuslu Hakkâri'de 74 bin öğrenci bulunuyor. Son bir buçuk ayda, özellikle ramazanda okullara saldırılar gerçekleşti. 9 Ağustos'ta Şemdinli Yavuz Selim Okulu'na molotofkokteyli atıldı, sonrasında kapılar, pencereler, sıralar, bilgisayarlar tahrip edildi. 9 Eylül'de bir özel okula saldırı düzenlendi, maddi hasar yaşandı. 27 Ağustos ve 10 Eylül'de Kız Meslek Lisesi öğrenci pansiyonuna molotoflu saldırı yapıldı, üst kat yandı. 8 Eylül'de Şemdinli YİBO'da 7 kilo 300 gram patlayıcı ele geçirildi. Okulların yanı sıra hastaneler, memur lojmanları da saldırılardan nasibini alıyor. Esnaflık yapan Cezmi Çiftçi, “Türkiye için hazırlanan senaryolar Hakkâri'de hayat buluyor. Burası tatbikat bölgesi olarak görülüyor. Bir okulun pansiyonunu yakmak, insanları öldürmek dünyada görülmüş şey değil. Savaşa bile aykırı olan şeyler burada görülüyor. İnsanların kendilerini ifade edeceği bir alan kalmadı.” diyor. ÖSS'DE 50'NCİ SIRADA Hakkâri bu kıskaç içinde tutulmaya çalışılsa da geçen eğitim döneminde son derece başarılı sonuçlar alındı. İl Millî Eğitim Müdürü Ömer Bulut'un verdiği bilgilere göre, bu yıl 2300 öğrenci üniversiteye yerleşti. Yüzde 3,1 olan üniversiteli oranı daha yukarı çekilmek isteniyor. 1500 başarılı öğrenci dershaneye gönderildi. 2008 yılı ÖSS ve SBS'de Türkiye'deki 81 il arasında 80. sırada yer alan Hakkâri kötü talihi kırdı. Bu yıl SBS'de bir Türkiye birincisi çıkardı. ÖSS'de ise TS dalında 50, MF dalında 76, TM'de 72'nciliğe yükseldi. Hakkâri'de öğretmen sıkıntısı hâlâ had safhada. 3 bin civarındaki öğretmenin yüzde 90'ı farklı şehirlerden geliyor, ortalama kalış süresi ise 14-16 ay. Öğretmenler bir mazeret bulup bir yıllık görev süresinin ardından şehri terk ediyor. Millî Eğitim Müdürü Bulut, öğrencilerin çok zeki olduğunu anlatıyor: “Öğretmenlerin burada kalmasını cazip kılacak bir şey yok. Köylere, ilçelere ulaşım problemi var. Bu kadar olumsuzluğa rağmen 50. sıraya kadar yükseldik. Bir doktor bir hastaya dil, din, ırk ayrımı yapmadan bakıyorsa biz de hiç kimseye ayrım yapmadan eğitim vermek zorundayız. Okullara yönelik saldırıları anlamak mümkün değil. Halktan okullarına sahip çıkmasını istiyoruz. Terör nereden gelirse gelsin karşıyız. Biz eğitimciyiz. İlin siyasi eğitimine değil, bilimsel eğitimine talibiz.” HER AMELİYAT YAPILIYOR Benzer bir dönüşüm sağlık alanında yaşanıyor. Devletin vatandaşa hizmetinin en somut görüldüğü yerlerden biri olan Hakkâri'de geçmişte yetersiz olan hastaneler şimdi modern bir çehreye büründü. İl genelinde 150 yatak kapasiteli hastane hizmete girdi. İl Sağlık Müdürü Özlem Köse'nin verdiği bilgilere göre, Hakkâri'deki hastanelerde beyin cerrahisinin zor ameliyatları bile yapılıyor. 4-5 yıl önce doktor bulunamayan ilde şu anda 100 civarında doktor görev yapıyor. Buna paralel il dışına sevkler yarı yarıya düştü. 2002'de 629 olan yıllık ameliyat sayısı, 2009'da 4750'ye, bu yılın ilk beş ayı itibariyle de 4499'a çıktı. Köse, “Bu olaylar yaşandı diye tüm emekleri göz ardı edemeyiz. Bunlar bizi geriye götürmemeli.” diyor. Hakkâri'nin bu kıskaçtan kurtulması için fiziki izolasyonun sonlanması, kangren hâline gelen yolların açılması gerekiyor. 20 yıldır gündemde olan Yüksekova havaalanının temeli yeni atıldı, 3 yıl içinde tamamlanması bekleniyor. Hakkâri-Van arasını 100 km, dolayısıyla 1,5 saate düşürecek yol çalışması yapılıyor. Esnaf Cezmi Çiftçi, ‘iki ülkeye sınırı olan; ancak iki sınır kapısı olmayan il' diye tanımladığı Hakkâri'nin sınır kapılarına ihtiyacı olduğunu söylüyor: “Şırnak'ta bile sınır kapısı, kömür ocakları var. Kapı açılırsa kimse başka şeyle uğraşmayacak, işine bakacak. İki milletvekili verdik; ama hiçbir şey yapmadılar. İnsanları aç, susuz bırakırsan sonucu bu olur.” Şehre geçmişte problemli memurlar gönderiliyordu; ancak son yıllarda valisinden en küçük memuruna kadar bu değişti. Bürokraside halka hizmet için yarışan iyi bir ekip oluşturulmuş; ancak şimdiki çalışanlar zaman zaman, geçmişin önyargılarıyla karşılaşıyor. Tüm bunlara rağmen Başbakan Tayip Erdoğan'a karşı şehirde bir sevgi var, PKK'nın tehditlerine rağmen 10 bin kişi sandığa gidip evet oyu kullandı. Bunu kimileri şöyle yorumluyor: “Hakkâri'de birçok aşiret var; ama bunlardan biri bilinmiyor: Recep Tayip Erdoğan aşireti. Hiçbir AK Partili referandumda çalışmadan bu oy alındı” Hakkâri'de iki dönem belediye başkanlığı yapan Abdurrahman Keskin, vatandaşın devletine kırgın olduğunu ifade ediyor: “Devletine küsen bir toplum var. Çocuk üniversiteyi kazanamayacağını anlayınca ümidini kesiyor. İşsizlik burada yüzde 25, yıllık gelir 1000 doların altında. Marmara'da 20 bin dolarlar seviyesinde.” Valiliğin, Hakkâri'de yaşayanlar için özel sınav açıp öğretmen, inşaat mühendisi, ziraat mühendisi, hemşire, ebe alması çağrısında bulunuyor. Esat Canan*: Provokatif eylemler olabilir 90'lı yıllarda terörle mücadele adı altında hukuk dışı oluşumların cirit attığı bir alan. Hakkâri üzerinde birçok odak üzücü olaylara sebebiyet verdi. Hakkâri halkı ötekileştirildi âdeta. Devlete bağlı olan aşiretler, bağlı olmayan aşiretler oldu. Hakkâri o koşullardan bu noktaya geldi. 84'te doğan gençler 30 yaşına yaklaşıyor. İnsanlar bu olumsuz, olağanüstü koşullarda yetişti. Geldiğimiz noktada yaşanan olayların tümü üzücüdür; hocanın öldürülmesi, Peyamis (Geçitli) köyünde meydana gelen olaylar kimsenin kabul edemeyeceği vahşettir. Silahlı çatışma sona erdirilmediği sürece buna benzer olaylar yaşanır . Türk-Kürt çatışması çıkarmak isteyen güçler böyle provokatif eylem yapabilir. Çünkü kurt sisli havayı sever. Dolayısıyla asıl yapılması gereken şey, barışın sağlanmasıdır, silahların susturulmasıdır, sorunun demokratik adımlarla çözülmesine yönelik adımlar atılmasıdır. Bu eylemler, barışın sağlanmasını engellemeye dönüktür, kökü nereden kaynaklanırsa kaynaklansın. Son olay diyaloğun kesilmesine neden oldu. Bunu yapanlar cesaretlenir, hükümet geri adım atmamalı. Hakkâri kamuoyunun algılaması devlet içindeki odakların bu işi gerçekleştirmiş olduğudur. Algılama böyle, gerçek öyle mi bilmiyorum. Hükümete düşen görev bu olayın üzerine giderek aydınlatılması, delillerin ortaya konulmasıdır. (*) CHP eski milletvekili, BDP kurucu üyesi Abdurrahman Keskin*: Fail her kimse, devletin de Kürtlerin de düşmanı PKK eylemsizlik kararı almış, bir grubu askerî birliklerin bölgesinde dolaşıyor. Bir tahrik mi var acaba? Geçitli bölgesinde neden olay çıktı? İster devlet, ister örgüt olsun, açılımı engellemeye çalışan grup var. Vesayetten kurtulma döneminde bu tür eylemler, bu kirli mücadele provokasyona yönelikti. Bu provokatif eylemlerle uzlaşma, halkın rahata kavuşması engellenmek isteniyor. Kim yaparsa yapsın, Kürtlerin de devletin de düşmanıdır. Hakkâri engebeli arazi, iki ülkeye sınır. Üretim tesisi yok, geri bırakılmış. 30 yıl önce Et Balık Kurumu vardı, şimdi yok. Ankara'dakiler sorunları biliyor; ama çözüm üretmiyorlar. Eylem için ortam hazır. Flash TV'de bir sanatçı programını Kürtçe yapıyor. TRT 6, Dünya TV açıldı. Hem içeride hem dışarıda bu açılımı istemeyenler var, bundan rant sağlayanlar var. Bölge, milletvekilini seçemiyor. Başbakan bölgede sahipsiz, tek başına. Hak etmediği noktada. Hiçbir AK Partili referandumda çalışmadı. İnsanlar sindirilmiş, korku var. İBRAHİM DOĞAN İLGİLİ VİDEO HABERLER
28 Eylül 2010 17:34
DİĞER HABERLER