İşte şehitlerle ilgili can yakan gerçek

İşte şehitlerle ilgili can yakan gerçek
17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu'nun ardından iktidar, Emniyet'te yaklaşık 50 bin polisi tasfiye etmiş, binlercesini de ‘paralel' iddiasıyla sürgüne yollamıştı.
Polisler, psikolojik ve mesleki baskılara tâbi tutulmuş; kiminin ayda üç, kiminin ise beş kez tayini çıkarılmıştı. Geçtiğimiz hafta PKK'lı teröristlerce Iğdır'da şehit edilen 14 polisten ikisi, ‘paralel' iddiasıyla sürgün edilen isimlerdi. Bingöl'de şehit edilen Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin de AKP'li bir milletvekili tarafından ‘paralel' ilan edilmiş, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun çocuğuyla milli maç izlediği şehit emniyet müdürü de bu iddialardan nasibini almış, hatta cezaevine gönderilmekle tehdit edilmişti. Yaşarken ülkeyi yönetenlerce cadı avına maruz bırakılan polisler, şehit olunca yine aynı kişilerce kahraman ediliyor.

Son günlerde şehit olan polislerin içinde, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından ‘paralel' olarak yaftalananlar da var. Mağdur polisler, şehit olduklarında ise siyaselerce kahraman ilan ediliyor.

Türkiye Dağlıca, Iğdır ve Tunceli'deki şehitlerine ağlıyor. Dağlıca'da 16 asker, Iğdır'da 14 polis ve Tunceli'de 1 polis olmak üzere iki gün içinde toplam 31 asker ve polis PKK'lı teröristlerce şehit edildi. Polislerden bazıları sözde ‘paralel yapı' safsatasıyla doğuya sürüldü ancak şehit olunca siyasilerce kahraman ilan edildiler. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın göreve gelmesinin hemen ardından binlerce emniyetçi, hiçbir gerekçe gösterilmeden sürüldü. Psikolojik ve mesleki baskılara tabi tutuldu. Kimileri bir ayda üç defa, kimileri ise beş defa tayin edildi.

 Şehit emniyet müdürüne milletvekili iftirası

Bingöl İl Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin, ‘paralel' iddiasıyla sürgün edilmişti. Şahin, 10 Ekim 2014'te PKK'lılarca açılan çapraz ateşin ortasında kalmış ve Başkomiser Hüseyin Hatipoğlu ile beraber şehit edilmişti. Şahin, 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının ardından Nazilli Emniyet Müdürlüğü görevinden alındı. Ardından da hakkında soruşturma açılarak pasif göreve getirildi. 2014 yılının Haziran ayındaki tayin ve terfi kurulunda ise sürprizle karşılaştı. Terfisine bir yıl kala şark görevine Bingöl'e gönderildi. Orada da ‘paralelci' olduğu iddiasıyla sürekli takip altına alındı. Kendisi de yakın çevresine yaşanan durumdan sürekli rahatsız olduğunu defalarca dile getirdi. Şehit olunca Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından ‘kahraman' olarak nitelendirildi. Oysa dönemin AKP Aydın Milletvekili Ali Gültekin Kılınç, onu aylar önce ‘paralel' ilan etmişti. Bir gazeteye konuşan Kılınç, “Paralel polisler beni öldürecekti.” diyerek eski Nazilli Emniyet Müdürü Atıf Şahin'i hedef tahtasına oturtmuştu. Kılıç, “Beni öldürüp kaza süsü vereceklerdi. 17 Aralık'tan sonra paralel yapının ulaştığı noktayı görünce, beni resmen öldürmek istedikleri gerçeğini şimdi daha net anladım.” demişti.

Davutoğlu, ‘paralel' diye fişlenen şehit polisin oğlu ile maç izledi

Önce sözde ‘paralel yapı' iddiasıyla fişlenip şehit olduktan sonra kahraman ilan edilen bir diğer emniyet müdürü İstanbul Bomba İnceleme ve İmha Şube Müdürü Beyazıt Çeken. Çeken, 10 Ağustos'ta DHKP-C'li iki teröristin Sultanbeyli Fatih Polis Merkezi'ne bombalı saldırısı sonucu inceleme için olay yerine gittiği esnada uğradığı silahlı saldırıda şehit olmuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Dağlıca'daki askerlerimizin şehit olduğu gün, Türkiye Hollanda maçını beraber izlediği şehit çocuğu Cevdet Çeken'in babası olan Beyazıt Çeken de sözde paralel yapı mensubu olarak fişlenmiş. Türkiye'de 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla emniyet hallaç pamuğuna çevrilmiş yaklaşık 50 bin polis tasfiye edilmişti. Tasfiye edilmeyen nadir şubelerden biri Bomba İnceleme ve İmha Şube Müdürlüğü'ydü. Ülkede yeterince bomba imha uzmanı olmadığı için bu şubelere ülke genelinde dokunulmamıştı. Beyazıt Çeken de İstanbul Bomba İnceleme ve İmha Şube müdür yardımcısı iken 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra aynı şubeye müdür olarak atanmıştı. Bomba imha müdürü olduktan sonra ise dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Mustafa Çalışkan tarafından tehdit edilmişti. Mustafa Çalışkan, şehit polis müdürü Beyazıt Çeken'i, Yurt Atayün ve Ömer Köse'nin tutuklu olduğu Selam Tehvid soruşturmasına dahil etmekle tehdit etmiş ve ayağını denk almasını söylemişti. Mustafa Çalışkan ise Selami Altınok'un içişleri bakanı olmasından sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmişti.

‘Paralel' diye Iğdır'a sürüldüler zırhlı araç dahi vermediler

8 Eylül'de Iğdır'da Dilucu Sınır Kapısı'na göreve giderken PKK'lılarca yola döşenen 1 ton patlayıcının patlaması sonucu şehit edilen 14 polisten Başkomiser Mehmet Parlak ve polis memuru Ali Koç'un ‘paralel' safsatasıyla önce görevlerinden alındıkları daha sonra Iğdır'a sürüldükleri ortaya çıktı. Başkomiser Parlak hakkında, ‘paralel' iddiası ile önce idari soruşturma açıldığı ve uyarı cezası verildiği öğrenildi. Parlak, geçen hafta idare mahkemesine başvurarak uyarı cezasına itiraz etti. Kendisi hakkında verilen cezadan dolayı çok üzüldüğünü bir arkadaşına anlattı. Kendisine yöneltilen ‘örgüt üyesi' suçlamasını “akıllara zarar konu ve suçlama” diye aktardı. Şehidin bir arkadaşı, “Suçlamalar çok zoruna gitmişti. Geçen hafta davasını açtı. Ama artık gerek kalmadı. Her suçtan aklandı. Hatta tüm günahlarında da. O artık mazlumen şehit.” ifadelerini kullandı.

Karakola sürülmüştü

Iğdır'daki hain saldırıda şehit olan Ali Koç da ‘paralel' suçlamasına maruz kalan isimlerdendi. 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sonrasında bir kamu kurumundaki koruma görevinden alınarak bir karakola sürüldü. Koç, daha sonra Iğdır'a gönderildi. Arkadaşları Koç'u anlatırken “Nazik, kibar, beyefendi, dürüst ve çalışkan bir arkadaştı. Güler yüzlü, samimi ve duygusal bir insandı. Paralelci diye önce karakola sonra da Iğdır'a gönderildi. Her zaman ‘en büyük keramet istikamettir' derdi.” dediler.

‘Erdoğan zırhlı araç vermişken bir anda casus ilan edildi'

Günün Mağdurları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Murat Çetiner, güç ve iktidar sahiplerinin insanları istedikleri gibi fişleyip yaftaladıklarını söylüyor. Çetiner, “Ülkemizde insanlar iki kategoriye ayrılıyor. Partinin işine yarıyor mu yaramıyor mu buna göre belirleniyor. Güç ve iktidar sahipleri insanları istedikleri gibi fişleyip yaftalıyorlar. Siirt'ten Diyarbakır'a başarısından dolayı il emniyet müdürü olarak görevlendirilen hatta dönemin başbakanı tarafından zırhlı makam aracı ile ödüllendirilen Recep Güven, bir anda hain casus ilan edilip Sincan Cezaevi'ne konulabiliyorsa, hakkında soruşturmalar olan, arkasından bir gölge gibi paralel dedikoduları dolaşan amir, memur personel şehit olunca durum bir anda belki de mecburiyetten değişiveriyor. Daha da kötüsü senin şehidin-benim şehidim tartışması dahi doğuyor. Tunceli'de şehit olan polis memurunun istihbarat şubeden çıkartıldığı ve karakolda idari büro memuru yapıldığı, teröristleri etkisiz hale getiren memurun da Özel Harekât'tan bu süreçte çıkartıldığı kamuoyuna yansıdı. Iğdır'da şehit olan polis memuru Burak Zor da İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde kritik görevlerde çalışmıştı. Daha sonra Iğdır'a sürüldü. Burada yaşanan temel mağduriyet kendini savunamama, uluslararası standartlarda bir hukuk güvenliğine sahip olamamadır.” şeklinde konuştu. ZAMAN
13 Eylül 2015 08:23
DİĞER HABERLER