Saray’ın, İsveç’in NATO üyeliği konusunda dayatmaları ve mülteciler konusunda yaptığı gibi işi Batı ülkelerini tehdit eden bir pazarlık unsuru haline getirmesi, pakta üye ülkeleri derinden endişelendiriyor.
KADİR GÜRCAN
Seçim tarihi belli olduktan sonra bundan sonraki bütün faaliyetler seçim yatırımı olarak görülmeli. Her şey mi? Aynen öyle. Döküntü Marksist’in uçtuğu yere bakarsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız. On yıldır iktidarın beceremediği ve an itibariyle görüşme takvimini belirleyen Suriye’nin muhatabı o ve çıtayı biraz daha yükselterek din simsarlığında ipi göğüsleyen de o. Suriye Diktatörü ve Döküntü Marksist, iktidarın Şam Emevi Camii’nde kılamadıkları Cuma’yı Sultan Ahmet’de eda edecekler. Vakit namazlarına ayıracak zamanları yok. Malumunuz, siyasi gövde gösterilerinin yeri cuma namazlarıdır.
Önümüzdeki sayılı günlerde, seçim endeksli, dini çeşni ve sosu biraz abartılı, tamamı ile seçmene yatırım yapan aşırılıklarla karşılaşacağız. Hazırlıklı olalım. İsveç’te meydana gelen Kur’an-ı Kerim provakasyonundan sonra yükselen protesto, kınama ve dini hassasiyet yarışında ummayacağız siyasi aktörler koşarken birbirlerinin ayaklarına bastılar. Koltuk Değneği iktidar ortağı bile topa girdi. Putin Rusya’sından yapılan “İsveç’te Kur’an’ın yakılması İslamofobik bir eylem!” açıklaması değme İslam ülkelerini gözyaşları içinde bıraktı. Bu durumlarda çok dikkatli olmak gerekiyor. Vaziyet, yukarı tükürseniz bıyık, aşağı tükürseniz sakal nezaketinde. Aman o ne alayiş idi, aman o ne nümayiş idi! Din-i İslam’ı korumak yine payitahta düştü ya, bu kadar depdebe devlet-i aliyeye yakışır artık.
Saray’ın Şeyhül’l-İslam’ı gibi davranmaya pek meraklı Diyanet İşleri Başkanı durur mu? O da hızını alamadı, İslam ülkelerini liva-i saray altında İsveç’i protestoya davet etti. Seçimleri iktidar ve saray alırsa, yine hilafet şehvetlerinin hortlaması ve tabii olarak lokal şeyhu’l-islamlık makamının ihyası gayet mümkün. Sayın Başkan’ın İslam ülkelerine umumi çağrısı mutlaka iyi bir saray ulufesi ile karşılık bulacaktır. Şaibeli icraatları ile alakalı dedikoduları da bir unutturabilirse, Başkan’a karada ölüm yok.
Saray nedense, coğrafik olarak küçük ülkeler üzerinde kendini denemeyi ölümüne seviyor. Suriye, Yunanistan ve şimdi de İsviçre. Yunanistan ısrarla, Türkiye seçimlerinin içe dönük dış motivasyonu olmamak için elinden gelen gayreti sarfediyor. Buna rağmen saray ve savunma bakanı ise Yunanistan’a tehdidi günlük rutinleri arasına almış durumda. Merak etmeyin, seçimlere kadar bir Yunan seferi yetişmez.
Bir kaç hafta önce İsveç’te yapılan gösterilerde cumhurbaşkanının ayağından asılmış şeklindeki görüntüler medyaya yansıdı. Demokratik ve gelişmiş ülkelerde diktatör ya da otoriter eğilimli liderler nedense pek sevilmiyor ve anti-demokratik uygulamalar sık sık protesto ediliyor. Trump’ın başkanlığı zamanında London Belediye Başkanı Sadık Han, koskoca ABD Başkanı’nı altına bez bağlanmış ve ağzına emzik dayanmış bebek şeklinde balonlar olarak bastırdı ve London semalarına bırakıverdi. Bundan dolayı ne kınandı ne de belediye başkanlığından oldu.
Saray’ın, İsveç’in NATO üyeliği konusunda dayatmaları ve mülteciler konusunda yaptığı gibi işi Batı ülkelerini tehdit eden bir pazarlık unsuru haline getirmesi, pakta üye ülkeleri derinden endişelendiriyor. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’dan gayr-ı hukuki taleplerine karşılık bulamaması, Saray’ın şahsında odaklanan kızgınlık ve alınganlığa benzin döküyor. Türkiye’nin NATO’nun işlerini zora sokup Putin’in taşoran işleri için girdiği riskli pazarlıklar bu gün olmazsa yarın bir bedel olarak karşılık bulacak.
Türk kamuoyunda Saray ve iktidarın başını çektiği İsveç antipatisi pek inandırıcı değil. Saray’ın ayağından asılan temsili görüntüsü ile Kur’an’ın yakılmasına gösterilen tepki üç aşağı beş yukarı aynı. Neden diyeceksiniz? Aynı günlerde Hollanda’da benzer bir Kur’an yakma vakasına şahit olduk ancak Türkiye’de İsveç’e gösterilen tepkinin yüzde birine şahit olmadık. Saray’ın Hollanda’yı tehdit edecek bir kozu olmadığı için, işin görmezden gelinmesi normal.
Kur’an-ı Kerim’e yönelik saygısızlık girişimleri bundan sonra da devam edecek. İsviçre, Hollanda ya da geçtiğimiz yıllarda ABD’de meydana gelen Kur’an yakma hadiseleri, dini radikalizmin ürettiği piskopat ve megolamaniac tiplerin belli bir coğrafyaya mahsus olmadığını gösterdi.
Müslüman camianın dini mukaddeslerle alakalı hadiselerden sonra sokaklara dökülmesinin de yeri göğü inleten bir tesir uyarmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Dini gayretimizi ortaya koyup kendimizi iyi hissediyoruz ama müslüman ülkelere musallat olan despot ve zorba liderlerin siyasi ömürlerine can suyu kattığımız da aşikar. İsveç’te iki hafta içinde meydana gelen biri siyasi diğeri dini olayda kafaların nasıl karıştırdığını hepimiz gördük.
Başlığa bakıp endişelenmeyin. İsveç NATO üyeliği ile girişimlerini şimdilik yavaşlatmış görünüyor. Anlaşılan o ki, İsveçli yetkililer aynen Yunanistan gibi Türkiye seçimlerinin iç siyaset malzemesi olmaktan uzak duracaklar. Yakın bir gelecekte İsveç seferi olmayacağı için sevinebiliriz.
Peki, şimdi ne olacak? Türkiye şimdiye kadar olduğu gibi devlet-i aliye refleksi ile harlayıp gürleyecek ve sonra da ekonomik çaresizlikler içinde bir başka şekilde tekrar diz çökecek. Biz bunu Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve Suriye örneğinde fazlasıyla gördük. İtiraf edeyim ki, Kur’an’a sahip çıkalım derken, Türkiye’yi önce NATO üyesi Yunanistan sonra da pakta girmek için uğraşan İsveç üzerine saldırtan Putin’in sık kullandığı “useful idiot” durumuna düşmekten utandım ve mümin ferasetimden endişe ettim.